Kıbrısta yaşıyoruz .
Dünyada tanınmayan kuzey kısmında .KKTC ‘de
Somut olarak var olan ama siyaseten Dünyada olmayan.
Bu gerçek yaşamımızın her safhasında normal dünyadan çok farklı bize birçok enterasanlıklar yaşatıyor.
Tabii iş siyaset sahnesindekilere gelince onların işi daha zor.Çünkü tanınmamış olsada bir Devleti temsil ediyorsunuz.Bu tanınmamış Devleti yönetmek için talip olup menfaatlerini korumak için seçilmişsiniz ve "Devletin varlığını ve bağımsızlığını… diye başlayan.. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'ni yüceltmek…. diye devam eden ve namusum ve şerefim üzerine ant içerim….. diyerek biten bir yemin etmişsiniz.
Ya görevinizin gerektirdiği kimliğe uygun davranıp yemininize sadık kalacaksınız.Yada böylesi bir görevde bulunmayacaksınız.Ondan dolayı onurlu yaşamak ,sözünde durmak,dürüst olmak gibi değerler düşünüldüğünde bana göre çok zor.
Sivil Toplum Örgütlerinde görev yaptığım süre içerisinde Güneydeki sivil toplum örgütleri yanında kurumlar ve siyasilerlede çeşitli nedenlerle temaslarımız olmuştu.
Bunlardan en ilginç olanı PIK 2 TV ile yapmış olduğumuz televizyon çekimleriydi.
PIK 2 Televizyonu Rumların milliyetçi cephesinde yayın yapan bir TV kanalı .Aşırı sağda yer alan bir medya kurumu.
Bir seferinde Lefkedeki CMC kirliliği ile ilgili bir programa çağrılmıştım.
Programa girerken ne yalan söyleyim endişeliydim.
Çünkü Rumların Televiyon programlarında Kıbrısın kuzeyinden bahsederken Türk askeri için işgal kuvvetleri yada işgal altındaki bölge ,sözde Devlet,Hükümet gibi söylemlerini çokça duyuyorduk.
Televizyon programında böyle bir söylemle karşılatığım takdirde nasıl karşılık vereceğim konusunda endişelerim olduğunu Kurumda çalışan Türk arkadaşlara aktardığımda .
Rahat olmamı ve nasıl istersem öyle konuşmamı söylediklerinde bir nebze rahatlamıştım.
Program 30 dakikalık bir programdı ve programın tek konuğu bendim.
CMC kirliliğinin kuzey ve güneydeki etkileri nasıl temizlenmesi gerektiğini anlatırken konu döndü dolaştı ve sunucu bana ‘’Peki dedi işgal bölgesindeki bu kirliliğin sorumluları kimler’’ diye bir soru sorunca. İşte dedim korktuğum başıma geldi.
Fakat cevabım hazırdı.
Bu kirliliğin bugün hala yerinde durmasının sorumluları her ne kadar kuzeydeki yönetimler olsada sözde Kıbrıs Cumhuriyetininde sorumlulukları vardır deyince programda kısa süreli bir sessizlik yaşandı.
Öyle ya ben nihayetinde programa davet edilmiş bir misafirdim .Onun işgal bölgesi diye nitelendirdiği bölgede benim özgürce yaşadığım bir yerdi.
Kaldı ki KKTC ile ilgili siyasi bir kimliğimde yoktu. Göğsümde bayrak rozeti vs de yoktu.Sivil toplum örgütünün bir temsilcisiydim. Halktan biriydim yani.
Siyasi husümetler beni ilgilendirmiyordu .Ben çevre için sanal bir sınırın olduğu Kıbrısın hem kuzeyini hemde güneyini ilgilendiren bir çevre sorununu konuşmak, güneyde yaşayanlarada sesimizi duyurmak için oradaydım ve bu anlamda açıkçası bana yapılan nezaketsiz bir davranıştı.
Beni böyle bir konunun içine çekmesi etik olmadığı kadar misafirperveliğede uygun bir davranış değildi.
Her ne kadar sunucunun kabahati olmayan format gereği olduğunu sonradan öğrendiğim bu nezaketsiz davranışa ayni şekilde karşılık vererek belki bu TV kanalına ve bu kafada olanlara bir mesaj olur diye düşündüğüm programı kazasız belasız bitirdik.
Ummadıkları bir refleks olsada sunucunun birden açılan gözleri ve kısa süreli sessizlikle tepkileri sınırlı kaldı.
2.kez bu kez Aplıç kapısı ile ilgili röportaj yapmak için Gemikonağına geldiler.
Kendilerini Ecevit caddesindeki ofisimde bekliyordum.
Benim çalışma masamda röpörtajı gerçekleştirecektik. Masamın arkasında bulunan Atatürk resmi ve Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayraklarının bulunduğu fotoğrafı gördüklerinde çekimi dışarda yapmak istediler.
Kendilerini kırmadım.
Ofisimden çıkıp deniz kenarına doğru birlikte yürüdük.
Kameralarını sahile kurdular.Deniz kenarında çekimimizi gerçekleştirdik.Bu kez onlar işgal bölgesi vs. den baysetmediler.Bende sözde Kıbrıs Cumhuriyetinden.
Kıbrısın tertemiz havası ve kış günü içimizi ısıtan Güneşinin altında . Onlarda bende görevimizi yapmış olmanın huzuru ve mutluluğu ile.