Küresel iklim krizinin nedenlerini her fırsatta dilimiz döndüğünce anlatmaya çevrenin en öncelikli konumuz olması gerektiğini vurgulayarak her işimizde önce çevrenin korunması gerektiği ile işe başlanması konusuda farkındalık yaratmaya çabalıyoruz.

Çünkü , çevre sorunlarını yalnızca çevrenin kirletilmesi veya bilinçsizce kullanılması olarak değil daha geniş açıdan bakıldığında toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel, dini ve ahlaki boyutları da olan son derece karmaşık bir sorunlar yumağı olarak görmek daha doğru olacaktır. Bilimsel ve teknolojik ilerlemelerle ortaya çıkan her yeni durum bir yönüyle mutlak surette çevreyle bağlantılı olduğundan ilk etkisini de olumlu/ olumsuz çevre üzerinde göstermektedir.

Bir taraftan çevrenin korunmasını hertürlü menfaatin önünde tutanlar diğer taraftan çeveyi koruyorum diyerek işlerine geldiği gibi çevreyi bir mal gibi alıp satanlar olduğuna gün ve gün şahit oluyoruz.

Bu iki kesim arasındaki mücadele bundan sonra belli ki daha da çoğalacak

Bunun son örneği şimdi Girnede yaşanıyor.

Karaoğlanoğlu halkı bugünlerde oldukça kızgın.Kızgın olduğu kadar kararlılarda.

Çünkü bölgelerindeki yapılaşmadan geriye ellerinde kalan son doğa parçası alınmak isteniyor.

1974 beridir bugüne kadar balıkçı barınağı olarak kullanılan sahil şeridi, halkın teknesi ile denize açılabileceği, balık avlayabileceği ve su sporu yapabileceği tek nefes alma yeriı olarak kullanılan bir koy özel bir şirkete kiralanmış.

Şirkette yapılaşma için gün sayıyor.Köy halkı direniyor.

Ara emri ile işi şimdilik durdurmuşlar .

İmar izninin verilmemesi konusunda ise şimdi gözler belediyede.Köy halkı 400 imza ile Girne belediye başkanı Güngördüden bu işe onay vermemesini istiyor.

Açıkçası Merit Park ve Kaya Palazzo otelleri arasında kalan bu arazinin korunması ve doğal hali ile bırakılması gerektiğini düşünüyorum.

Zaten Girne yeterince bu konuda doyuma ulaşmış.

Deniz özellikle kontrol edilemeyen otel atıklarından nasibini almış.Kirlilik her yerde.Bukadar sık aralıkla inşa edilen otellerle denize dolayısı ilede doğaya vereceğimiz zarar faydadan çok zarar getirecek.

Nerdeyse para ödemeden denize girebilecek yer kalmamış.

Halbuki;Anayasada bir madde var.Madde 38. Kıyıların Korunması

Bu madde de diyor ki ‘’Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır ve yalnız kamu yararına kullanılabilr .Belediye sınırları dışındaki kıyıların yüz metrelik şeridi içinde kalan bölgede yalnız Devlete ait, çok gerekli ve kamu yararına olan tesisler kurulabilir Ancak, bu gibi tesisler, kıyıların doğal güzelliğini bozacak nitelikte olamaz.

Otel yapılmak istenen Kıyınının şu an ki hali yüzyıllar boyunca doğa tarafından ilmik ilmik dokunmuş ve en güzel hale getirilmiş halidir.Dolayısı ilede bunun yerine 6 ay 1 senede inşaa edilecek hiçbirşey bundan güzel olamaz.

Başka ne diyor Anayasa ;Belediye sınırları içindeki kıyıların korunması ve yüz metrelik kıyı şeridi içinde kalan bölgede inşa edilebilecek yapı ve tesisler ile mevcutların durumu, kamu yararının ve kent planlamasının gereklerine uygun olarak yasa ile düzenlenir.

Kamu yararına göre düzenlenir diyor ve burada yapılması düşünülene kamuoyu karşı…Dikkat etmek gerekiyor.

Ulusal güvenlik, kamu düzeni, kamu yararı, genel sağlık ve çevre korunması amacıyla yasa ile sınırlama konmadıkça, yurttaşların yüz metrelik kıyı şeridi içerisine girmesi kimse tarafından engellenemez ve giriş ücrete bağlı tutulamaz.

Ne yazık ki gelmiş geçmiş hükümetlerin bu maddeden geçer not alması mümkün değil.Bundan dolayıda Karaoğlanoğlundaki bu alan kamu yararı için korunmalı.

Anayasa nedir? Toplum sözleşmesi. İşçisi memuru Doktoru Avukatı Öğretmeni Ev hanımı Makinisti Mimarı Eskiden market sahibi iken şimdi Bakanlık koltuğunda oturanı eskiden Doktor iken şimdi milletvekili olanı ile birlikte karar verilip yapılan bir sözleşme

Şimdi ya bu sözleşmeye herkes uyacak kıyılara müdahale edilmeyecek, kamunun kullanımına bırakıIacak yada Anayasa dediğimiz bu sözleşme yırtıp atılacak.

Son olarak bir çevre hikayesi ile bitirelimde ne dediğimiz belki daha iyi anlaşılır;

Yıl 1860 lar "Kızılderili şefleri trenle,New York’a getirildi.

Bir heyet kendilerini karşıladı.Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı.

Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinelerinin gürültüsü kızılderilileri şaşırtmıştı..

Birara Oglala Lakhotaları’nın şefi ve şamanı Heȟáka Sápa-Karageyik bir Ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyledi.Diğer reisler onayladı ama beyaz adamlar inanmadı.

Kentte Ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağını söylediler.

Karageyik ısrar etti.Arabayı durdurdu.

İndi, ilerideki parka gitti ve bir ağaçta Ağustos böceğini gördü.Amerikalılar şaşırmıştı..

“Olamaz” dediler, “Sende doğa üstü güçler var.”“Hayır” dedi Karageyik,

“Ağustos böceğini duymak için doğa üstü güce ihtiyaç yok.”“O zaman biz niye duymadık?” dediler.Kara Geyik cebinden metal bir 50 sent çıkardı, kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı.Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başladı.

Karageyik yanındakilere sordu:“Anladınız mı..?”“Anlamadık” dediler.

Anlattı;

“Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir." Çünkü her şeyi ona göre duyar,

ona göre görür,ve ona göre hisseder.

Siz doğaya değer verseydiniz,Ağustos böceğinin,şarkısını duyardınız