Zor aslında.

Çünkü Cumhurbaşkanı olarak temas edebileceğiniz, ziyaretine gidebileceğiniz,aile fotoğrafına girebileceğiniz, sizi karşılayıp ulusal marşınızı çalacak hiçbir ülke yok.

Devletler, Dünyanın ve kendi ülkelerinin çevresel ,ekonomik, sosyal ve güvenlikle ilgili sorunlarını çözmek daha yaşanılabilir bir dünya yaratmak için dünyanın değişik yerlerinde biraraya gelirken sizin tek göreviniz saraydan 3 km ötedeki ara bölgede bir Rum lider ve BM ‘nin arabulucu olarak görevlendirdiği bir memuruyla buluşmak.Kıbrıs sorunu denilen münakaşayı yapmak.

Bazen sade bir kahve içmek bazende ekmek kadayifi yemek…

Gerçek bu maalesef .

Fakat gelin görün ki bu makam için heveslide çok.

Kıbrıs sorununun Kıbrıslı Türk ve Rumlardan çok ancak Türkiyenin ,Yunanistan ,İngilterenin ve bunun yanında BM ‘nin 5 daimi temsilcisinin çözebileceği bir gerçek .

Ortak menfaatler konusu yani.

Ama gelin görün ki o koltuğa oturduktan sonra ''Bu sorunu ancak ben çözerim'' diyenlerde yok değil.

Sanırım bu adadaki psikolojik travmanın bir sonucu.

Amerika’nın tanınmış filozofu Profesör John Deweeyin Dost Kazanma ve insanları Etkileme Sanatı adlı kitabındada bahsettiği insanın en derin isteği olan kıymet ve ehemmiyet sahibi olmak isteğinin bir örneğide bu olsa gerek.

George Washingtonun kendisine: "Haşmetli Birleşik Devletler Cumhurbaşkanı" denilmesini istemesi yada Kris-tof Kolomb "Okyanus generali ve Hindistan Genel Valisi" ünvanını istemesi gibi…

Kıbrıs sorunu yaklaşık 60 senelik bir mesele.Bizimle yaşıt neredeyse.Ömrümüz bu sorunu dinlemekle geçti.

Sabah haberlerinde ‘’Bugün 2 lider BM kontrolündeki ara bölgede biraraya geldi’’ diye başlayan günümüz .

‘’Liderler herhangi bir sonuç alınmadan ayrıldılar’’ diye akşam haberleri ile sona erdi.

Kaç BM temsilcisi eskitti bu sorun sayısını unuttum.

Saddamın asılmasını, Kaddafinin linç edilmesini,Almanyada duvarların yıkılmasını,Rusyada kominizmin çöküşünü, Romanya Devlet Başkanı Çavuşeskunun linç edilerek öldürülüşünü,Yugoslavyanın dağılmasını,İkiz kulelerin yıkılışını gördü.

Neredeyse Aya ilk insanın ayak basması kadar eski…

Ama yıl 2020 ve toplumlararası başlayan görüşmeler hala devam ediyor.

İnsanın hade ordan diyesi geliyor.

Şimdi bu makam için 5 aday var.

Görüşmecilik görevi için talipler.

Bu adaylar arasından birini seçecek olan ise bizler.

Bu seçim ,yıllar yılıdır doğru seçim yapmamız önünde en büyük engel olan ‘’iyi insandır’’ olmanın ötesinde bir seçim olmalı.

Kıbrısta herşeye rağmen hala federasyon olabileceğini ve garanti anlaşmalarının ortadan kalktığı olası bir anlaşmada tek Devlet altında Rumlarla Türklerin içiçe yaşayabileceğine inananlar ile bu ada üzerinde yaşayan Türk ve Rum halklarının 2 ayrı bölgede birbiri içerisine karıştırılmadan 2 iyi birer komşu olarak yaşayabileceğine inanaların seçimidir.

Bu böyle okunmalı ve öyle oylanmalıdır.

Tabii;

Dimitris Hristofyasın EOSİS’i kendisinin de, partisi AKEL’in de her zaman desteklediğini açıklama dürüstlüğünü gösteren bir Rum siyasetçi olduğunu unutmadan.

Kıbrıs Adasının savaşlarla ve kan ile dolu tarihinide okuyan ve öğrenen biri olarak Son 45 yıldır bu adada kan dökülmemiş ise Türkiyenin garanti anlaşmasına dayanan buradaki varlığından dolayı olduğuna inanarak.

Türkiyenin garantisinin yalnız Türkler için değil Rumlar içinde olmazsa olmaz olduğunu ve bunun için Doğu Akdenize bakılmasının yeterli olduğunu düşünerek.

Ve eğer hala bu söylediklerim hakkında tereddüt içindeyseniz İsnam Taljicin Srebrenitsanın öyküsü ve

Kantın Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme adlı kitaplarını okumalarını öneririm.

Çünkü.İnanın Tarih tekerrür etmez.Tekkerrür eden hatalardır.