Dili farklı ,dini farklı, ırkı farklı ve özellikle aralarında güven duygusu olmayan iki toplumu federasyon diyerek birbiri içerisine karıştırmaya çalışmak en amiyane tabirle intihadır.

Buna Kıbrıs adasının konumunu itibari ile Doğu Akdenizdeki büyük devletlerin stratejik çıkarlarını ve istediklerinde federasyon içindeki ayrılıkçı hareketleri destekleyerek parçalanma yaratabileceklerinide ekleyelim.

Kıbrısta Federasyon kısa vadede hem Türklere hemde Rumlara mutluluk ve zenginlik getirebilir.Lakin orta ve uzun vadede sonucun huzursuzluk,mutsuzluk ,karmaşa ve hayal kırıklığı olacağını söyleyebilirim. Çünkü tarih bunun örnekleri ile dolu.

Belçikaya bakın, ayni dine mensup olmalarına rağmen Flamanlar (Felemenkçe konuşan, kuzeyde) ve Valonlar (Fransızca konuşan, güneyde) arasında dil, kültür ve ekonomi farkından dolayı artık Flaman milliyetçileri bağımsızlık istiyor.Avrupa Birliği’ne rağmen Belçika ikiye bölünebilir.

Eğer taraflar kendini farklı millet, farklı halk olarak görüyorsa, “ortak devlet” fikri zayıflar.

Örnek Yugoslavya

Bir bölge çok zengin, diğeri fakirse; zengin taraf “biz sırtında yüküz” diyebilir, fakir taraf da “hakkımızı alamıyoruz” diyebilir.

Örnek Çekoslovakya.

Federasyonlar, tarafların sürekli diyalog kurmasını gerektirir. Güven yoksa en ufak kriz ayrılığa dönüşebilir.

Örnek Sovyetler Birliği

Büyük güçler veya komşu devletler federasyon içindeki tarafları kışkırtabilir.

Örnek Yugoslavya.

Federasyon kağıt üzerinde “eşit ortaklık” sunsa bile, taraflardan biri kendini “azınlık” gibi hissederse sistem yıpranır.

Baltık ülkeleri ve Gürcistan gibi cumhuriyetlerin kendilerini Moskova’nın baskısı altında hissettiği gibi.

Federasyonlarda yerel özerklik esastır. Eğer merkez her şeyi kontrol etmeye çalışırsa kopuş isteği artar.

Sovyetler Birliği’nin son döneminde Moskova’nın kontrolü gevşeyince cumhuriyetlerin ayrıldığı gibi.

Federasyonların dağılmasının en büyük nedeni, güven ve eşitliğin sürdürülememesi.
Eğer taraflar birbirini “eşit ortak” değil de “geçici ortak” görürse, federasyon uzun ömürlü olmaz.1960 Kıbrıs Cumhuriyetinde olduğu gibi.

Kıbrıs adasında taraflar arasında geçmişten gelen güven eksikliği, federasyonun işleyişini zorlaştıracak en büyük etken. Geçmişte iki halk arasına ekilen nifak tohumları ise işleyisin sürmesini engelleyen en büyü risk.

1950'lerden itibaren çok milletli sorunlara çözüm olarak sunulan federasyonların son yıllarda birbiri ardına dağılması bunun en açık göstergesi.

Yugoslavya ise en yakın örneklerden biri.

Yugoslavya, tarihte birkaç kez farklı biçimlerde birleşmiş olsa da, modern anlamda birleşmekten çok dağılmıştır.

Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, II. Dünya Savaşı sırasında 1943 yılında kurulmuş, altı sosyalist cumhuriyetten oluşan bir federasyondu.

Ülke, 1960'tan 1980'e kadar bölgesel bir güç ve ekonomik bir başarı öyküsüydü. Tito'nun 1980'deki ölümünün ardından, Slobodan Miloseviç gibi liderler iktidara geldi ve Sırp aşırı milliyetçiliğini kullanarak çeşitli komşu ülkelerdeki çatışmaların alevlerini körükleyerek zayıflayan devletten faydalandı.

Milliyetçiliğin yükselişi arttıkça, Slovenya ve ardından Hırvatistan bağımsızlık için oy kullandı ve 1991'de Yugoslavya'dan ayrıldı.

Zengin Sloven ve Hırvatlar Sırplardan; Sırplar Boşnak ve Arnavutlardan; Arnavutlar Sırplardan nefret ediyordu.

Özellikle Sırplar ve Hırvatlar arasındaki düşmanlık, ikinci dünya savaşı'na uzanıyordu. Çünkü Hırvatlar, Alman işgalinde nazilerle bir olup o coğrafyaya çok çektirmişlerdi.

29 Şubat ve 1 Mart 1992 tarihlerinde Bosna'da bağımsızlık referandumu yapıldı ve oy kullananların %99,7'si "evet" dedi ve böylece 3 Mart 1992'de bağımsızlık ilan edildi.Bosnalı Sırp siyasi liderlerin bağımsızlığı boykot etmesi üzerine Sırp güçleri Bosna'ya saldırdı ve bu saldırı, 1995 yılında Dayton Anlaşması imzalanana kadar dört yıl boyunca süren vahşi etnik temizlik, soykırım ve insanlığa karşı suçlara yol açtı.

Gelelim Kıbrısa ;

Kıbrıs'ta federatif bir yapı kurulması durumunda, Yugoslavyada yaşananların Kıbrısta da yaşanmayacağını garanti edecek bir sitem ne yazık ki yok.51 yıldır süren federasyon görüşmeleri içerisinde de görmedim.

Kaldı ki Kıbrısta 1960 da kurulan ve bir federasyon olan Kıbrıs Cumhuriyetini ortadan kaldıran rumların sonrasında başlattıkları saldırılar ve katliamlar ancak Türkiyenin garantörlüğü sayesinde engellenmiştir.

Bugün Tufan Hoca ve ona destek verenlerin savunduğu federasyon tezinde Türkiyenin garantörlüğünün devam edeceği ile ilgili bir ibareye ise ben hiç rastlamadım.

Kaldı ki Rum tarafı (GKRY): Garanti sistemini “çağdışı” görüyor, AB üyesi oldukları için güvenliklerinin AB mekanizmalarıyla sağlanabileceğini savunuyor. Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkının kaldırılmasını istiyor.

Türkiye yerine AB garantör olsun diyenlerin ise Avrupanın orta yerinde Yugoslavyanın parçalanıp kanlı savaşlarla 7 parçaya bölündüğünüde unutmaları yada gözden kaçırmaya çalıştıklarıda oldukça manidar.

Federasyon samimi iş birliği, eşitlik ve güven temelinde kurulursa güçlü bir ortaklık olur.Ortak kimlik ve güçlü kurumlar geliştirebilirse ayakta kalır.

Taraflar sadece taktiksel sebeplerle federasyona girerse, uzun vadede krizlere yol açıyor. Ve milliyetçilik, eşitsizlik ve güvensizlik baskın olursa dağılma kaçınılmaz oluyor.

Kıbrısta Federasyonun bir masaldan ibaret olduğunu son 51 yılda deneyimledik.Taraflar arasında samimiyet, eşitlik ve güven duygusu yok.Kıbrıslı Rumların tüm Kıbrısa egemen olma arzusu ve klisenin kışkırtıcı tahakkümü devam ediyor. Bunlara rağmen böyle bir birliktelik gerçekleşmez.Gerçekleşsede kısa ömürlü olur.

Bu adada barış ortamının korunmasının tek şartı 2 ayrı egemen halktır.Bu yalnız Türkler için değil Rumlar içinde en doğru olandır.

Şimdi KKTC de 19 Ekimde bir seçim var ve bu seçim oldukça basit.Ya 51 yıldır konferanslar ,2li ,3lü ,4lü görüşmelerle rumun bizi oyaladığı statükoya geri dönüp federasyon demeye devam edeceğiz yada garantör Türkiye tarafından da desteklen egemen devlet vizyonumuzu devam ettirip Dünyaya kararlılığımızı göstereceğiz.