Öncelikle şu soruyu kendi kendimize sormamız gerekiyor.

Bugün bahsedilen Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti mi?

Cevap Hayırdır.

Çünkü günümüzde fiilen var olan “Kıbrıs Cumhuriyeti”, 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hukuken devamı olarak kabul edilse de, fiilen 1960’taki ortak devlet değildir.

Neden?

Çünkü 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti iki toplumlu bir devletti.

Cumhurbaşkanı Rum (Makarios), Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türk (Dr. Fazıl Küçük) tü.

Yasama, yürütme, yargı ve kamu hizmetlerinde Türkler ve Rumlar arasında belirli oranlar vardı.

Anayasa, iki tarafın da onayı olmadan değiştirilemezdi.

Pekİ Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Rumlar tarafından tek taraflı olarak değiştirildi mi?

Evet.Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Rumlar tarafından tek taraflı olarak değiştirildi.
Ancak bu değişiklikler uluslararası hukuk açısından meşru kabul edilmez, çünkü Türk tarafının onayı olmadan yapılmıştır.

Bu durum uluslararası hukuka göre yanlış değil mi?

Evet, hukuken yanlış.Uluslararası hukuk açısından.1960’ta kurulan iki toplumlu ortak devlet 1963’te fiilen sona ermiştir.Bugünkü “Kıbrıs Cumhuriyeti”, o devletin tek taraflı olarak devam ettirilen bir versiyonudur.Bu nedenle, uluslararası tanıma kararı (özellikle BM 186) hukuken sorunlu ve siyasi bir karardır.

Anayasanın 182. maddesi çok açıktır.Hiçbir değişiklik Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın onayı olmadan yapılamaz.Dolayısıyla 1963’ten sonra Rumların yaptığı her değişiklik Anayasa ihlalidir (unconstitutional).

Bu durumda BM ne yapmalıydı?

BM, 1960 Antlaşmaları’na uygun olarak:“Kıbrıs Cumhuriyeti iki kurucu halkın eşit ortaklığına dayalı bir devlettir; bu ortaklık bozulmuştur”diyerek her iki tarafı eşit statüde muhatap almalıydı.Rum yönetimini “tek meşru hükümet” olarak tanımamalıydı.

KKTC’nin ilanını “ayrılıkçılık” olarak değil, “ortaklığın yeniden tesisi” olarak değerlendirmeliydi.İki halkın eşit egemenliğini esas almalıydı.“Tanımama” çağrısı yerine, iki tarafın eşit statüde yeni bir ortaklık kurmasını teşvik etmeliydi.

Sonuç olarak.BM, uluslararası hukukun eşitlik, self-determinasyon ve tarafsızlık ilkelerini ihlal ederek, Kıbrıs meselesinin bugüne kadar çözümsüz kalmasına zemin hazırlamıştır.

Peki Uluslararası hukukta neden bu yanlışa göz yumuldu?

Uluslararası toplum, “devlet sürekliliği” (state continuity) ilkesine sığındı.

Çünkü eğer “devlet bozuldu” denseydi.Adada iki ayrı egemen devlet olduğu kabul edilecekti,Bu da Türkiye’nin garantörlük hakkını (ve 1974 müdahalesini) meşrulaştıracaktı.

Bu nedenle BM ve büyük güçler şu politikayı benimsedi:

“Kıbrıs Cumhuriyeti hâlâ mevcuttur, sadece Türkler hükümete katılmamaktadır.”

Bu siyasi bir karardır, hukuki bir doğruluk değİldir.Evet, Yanlış. Ama bu yanlış görmezden gelindi.Evet, Rumların tek taraflı anayasa değişiklikleri hukuken geçersizdir.Evet, bu durum Türk tarafına karşı bir haksızlıktır.Ama uluslararası siyaset, Kıbrıs’ta iki ayrı devlet tanımamak için “göz yummayı” tercih etmiştir.

Peki doğru olan neydi? Uluslararası toplum ne yapmalıydı ?
“Doğru olan neydi?” sorusu aslında Kıbrıs sorununun ahlaki, hukuki ve siyasi özünü özetler.
Bu sorunun cevabı açıktır.Doğru olan, 1960’ta kurulan iki toplumlu ortaklık devletinin eşitliğine sadık kalmak, Türkleri dışlamadan anayasal sorunları birlikte çözmekti. Uluslararası Hukuk Açısından Doğru Olan buydu.

Yani doğru olan, Türkleri dışlayan bir devletin “aynı devlet” sayılmamasıydı.
“Kıbrıs Cumhuriyeti” değil, “Rum yönetimi” tanınmalıydı — ve eşit bir Türk ortak olmadan devlet tamam sayılmamalıydı.

Dünyada yaşanan emsal durumlara baktığınızda Kosova Sırbistandan ayrıldı .BM Karışmadı ve birçok ülke Kosovayı tanıdı.Kosovanın meşru self determinasyon hakkı kabul edildi.Güney Sudan Sudandan ayrıldı.BM destekledi.Yeni devlet tanındı.

Görüldüğü gibi, BM’nin Kıbrıs Türk halkına uyguladığı tutum, benzer durumlarda uyguladığı standartlardan farklıdır.Çifte standarttır.

Sonuç olarak gaspettiği Kıbrıs Cumhuriyetini Türklerle eşit ortak olarak paylaşmak istemeyen Rumu yukarıda belirttiğim almış olduğu kararlarla da şımartan BM,AB, ABD ve diğerlerinin Kıbrıslı Türklere vermiş oldukları sözlerin de gerçekleşmemesi sonucu KKTC ortaya çıkmıştır.

Kıbrıs Türk halkı ısrarla görüşmelere devam etmiş Annan planına dahi evet demiş olmasına karşın haksız izolasyonlar devam etmiş .Rumlar hayır demesine rağmen AB ye alınmış.Kıbrıslı Türklere söz veren AB ve BM sessiz kalmayı tercih etmiştir.

Şimdi ortaya konulan 2 devlet tezi ise işte tüm bunların sonucudur.

Bugün bu sesin eskisinden çok daha güçlü çıkması gerekmektedir. Kıbrıs Türk halkının haklılığını ve KKTC gerçeğini Dünyada daha çok dikkate aldırtacak yegane yol budur.