Konu Perşembe günkü Meclis oturumunda irdelendi ama sıradan ir Meclis haberi olarak basında yer aldı…
Kimse detaylara girmedi, aslını astarını araştırmadı!
Hatta konuyu gündeme getiren UBP Mağusa Milletvekili Dursun Oğuz çiftçilikten anlamamakla suçlandı…
Biz de bir basın mensubu olarak çiftçilikten, arpadan ve buğdaydan pek anlamayız ama eğer bu konuda bir pis koku varsa hemen algılarız…
Sanırız adaya son getirilen bin 300 ton tohumluk buğdayda da kafaları karıştıran çok şey var!
Umarız ilgili bakanlık bu yazıyı okuduktan sonra sorularımıza cevap verme hassasiyetini gösterecektir…
İşte o sorular;
2014 Ekim ayında ülkeye bin 300 ton tohumluk buğday ithal edildi…
Gelen buğdaylarda nem oranı 14.5 idi…
Oysa sözleşmeye göre nem oranı 12.5’un üzerinde olamazdı!
Toprak Ürünleri Kurumu’nun yetkili mühendisleri durumun farkındaydı ve buğdayların tohumluk olamayacağını yukarılara ilettiler.
Ama her zaman olduğu gibi yine birileri araya girdi ve sözleşmeye rağmen buğdaylar alınıp TÜK’ün ambarlarına konuldu…
Kurum zararda gözükmesin diye de aynı şirket tarafından 2 bin ton tohumluk arpa getirildi…
Burada soru şu;
Şartnameye uygun olmayan buğdaylar kimin isteği üzerine içeri girdi, mühendislerin uyarısına rağmen niçin ambarlara konuldu…
O tarihten sonra da ülkeye tohumluk buğday girmedi!
Burada da şu soruyu sormak gerek;
Madem ki ülkede tohumluk buğday sıkıntısı yoktu, bin 300 ton tohumluk buğday niçin alındı?
Ya da soruyu değiştirmek gerekirse kimler bu işten hem mutlu oldu ve ceplerini doldurdu?
Demek ki KKTC’nin tohumluk buğdaya ihtiyacı yoktu ama bir şekilde birileri para kazansın diye alındı ve o buğdaylar da tohumluk olmaktan çıkmıştı!
Bundan sonrası daha da vahim sorularla dolu;
Bin 300 ton buğday nerede?
Bu miktar buğdayın yarısı ambarlarda duruyor da diğer yarısı yok!
İyi de ne oldu 800 ton kadar buğdaya?
Yoksa üreticilere mi verildi?
Yani üretici kazıklandı mı?
Yoksa tohumluk olarak ilaçlanmış bir şekilde adaya getirilen buğdayların yarısı yıkanıp da yemlik buğday mı yapıldı?
Bunların kesinlikle imha edilmesi gerekirken tırlara yüklenip Cihangir’deki bir depoya yığıldığı söyleniyor…
Oradan nereye götürülecek?
Sayın Önder Sennaroğlu;
Biz sizi hep dürüst, şeffaf ve yurt  sever bir siyasetçi olarak tanıdık…
Olay mecliste gündeme getirilince aynı gün saat 16.30 gibi bakanlıkta acil bir toplantı yaptınız…
Konu da bin 300 ton tohumluk buğdayın akıbetiydi…
Neler konuştuğunuzu bilmiyoruz ama merak ediyoruz…
Açıklamalarınızı dört gözle bekleyeceğiz!
 
 
Bir gardiyan diyor ki…
 
Bir mahkumun cezaevinde uyuşturucu konusundaki açıklamaları geçen hafta gündemin ilk sırasına kadar çıkmıştı…
Ne diyordu mahkum;
“Uyuşturucuyu gardiyanlar getiriyor, mahkumlar da satıyor…”
Konu araştırıldı ama cezaevi bu konuda ‘temiz’ çıktı!
Konuyu 30 senesini gardiyanlık mesleğine vermiş emekli bir dosta sorduk, aynen şöyle dedi;
“Cezaevine uyuşturucu girer ve satılır da…”
Çok kesin konuşunca ‘niye’ diye sorduk, cevabı daha ilginç oldu:
“Mahkemeler aynı sustan yakalanan suçlulara değişik cezalar veriyor, ondan…” dedi.
Paylaşmak istedik.
 
 
MESAJ KUTUSU
 
Sayın İsmet AKİM, partiden emir geldi ve Altınkum’da partili bir restoran işletmecisinin binasına elektrik bağlandı. Böyle giderse burada restoran yoğunluğu olur ve koruma bölgesinde olan sahil şeridi insanlıktan çıkar. Bu arada çevreciler eyleme hazırlanıyor bilesiniz, bizden uyarması…
Sayın Önder SENNAROĞLU, bin 300 ton tohumluk buğday alımı konusunda birileri sizi fena halde yanılttı ve şimdi bunun hesabını vermek de size düştü. Bu arada buğdayların yarısı buharlaştı, iyi de kime verildi ya da satıldı? Bakanlıktaki toplantıda neler konuşuldu?
Sayın Aziz GÜRPINAR, İhtiyat Sandığı’na ek bina yapılmak için yandaki tek katlı eve 280 bin sterlin ödendi ama mühendisler bunun mümkün olmadığında birleşti. Yani o paraya ev değil sadece arazi satın alınmış oldu…Araştırın bakalım yönetim kurulu nasıl oldu da böyle bir hata yaptı!
Sayın Cemal BULUTOĞLULARI, Cumartesi sabahı Saray’daki kahvaltılı zirveye siz de vardınız ve konu tamamen Cumhurbaşkanlığı seçimleriydi… Bu hafta içinde ‘baba’ diye hitap ettiğiniz derviş beye ‘tam destek’ beyanı vermeniz bekleniyor. Bütün gözler şimdi sizin üzerinizde…
Sayın İbrahim BENTER, geçen hafta bir türlü buluşamadık ama bu hafta mutlaka uğrayıp Kervansaray apartmanları tamir ihalesindeki gelişmeleri ilk ağızdan dinleyeceğiz. Bu arada kuru fasulye sözümü de unutmuş değilim ama önce iş sonra yemek değil mi?
Sayın Raif İlke BURAN, Meteoroloji Dairesi’nin son hava durumu tahminlerinde tam isabet yaptınız. Ama çalışanlar arasında işe gelmeyen bir kasap arkadaşın durumu büyük rahatsızlık yaratıyor. Acaba diyoruz ipler biraz gevşiyor mu?
Sayın Aslan MENGÜÇ, her gün iyiye giden sağlık haberlerinizi memnuniyetle öğreniyoruz. Bu arada bir an önce iyileşip Dış Basın Birliği’nin başına geçmeniz de bekleniyor. Zira ortalık fena halde karıştı ve anlamsız bir başkanlık kavgası başladı.
Sayın Ertan BİRİNCİ, Lefkoşa Kozmopolitan Üniversitesi’ne YÖDAK’tan bir türlü onay çıkmadığını duyduk. Demek ki bu işleri tekelinde bulunduran bazı şahısları fena halde ürküttünüz…Ateşkes anlaşması imzalamakta yarar görüyoruz…Siz anladınız onu değil mi?
Sayın Serdar DENKTAŞ, KOP’a üyelik olayı konusunda hafta sonunu sosyal medyada dert anlatmakla geçirmişsiniz. Bizce artık bu olaydan elinizi eteğinizi çekin. Gitsinler KOP’a üye olsunlar, gelişmeleri hep birlikte izleyelim…
Sayın Yurdagül ATUN, Haberal Kıbrıslı Gazetesi Yazı İşleri müdürlüğünüz hayırlı ve uğurlu olsun. Çoktandır bu makamlarda bir kadın meslektaşımızı göremiyorduk. Başarılarınızın artarak devamını bekleriz…Allah utandırmasın artık.
Sayın Erol ŞEHERLİOĞLU, Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde çalışanlar arasındaki kanser vakaları hızla artarken bakanlık bu konuda biraz yavaş davranıyor. Çalışanlar konuyu gündemde tutmanızı isteyen mesajlar gönderiyor. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı değil mi?
Sayın Hasan TAÇOY, Ercan Havaalanı etrafına park edilen araçlar artık sürücülerin can güvenliğini tehlikeye sokmaya başladı. Burada acil önlem almanız isteniyor. Tamam beleşçiliği bir yere kadar anlarız ama bu kadar da değil…
Sayın Harun GÜLMEZ, Kolan Hastanesi’nin yılın özel hastanesi ödülünü almasında sizin şahsi payınız çok büyük. Bu arada bazı doktorlarınıza rakip hastanelerden astronomik rakamlarla transfer teklifleri geliyormuş. Demek ki doğru yoldasınız, yola devam…
Sayın Meral EROĞLU, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde son düzlüğe girilirken artık bütün gücünüzle araziye indiğiniz gözlemleniyor. Eminiz ki Derviş beyin alacağı oyların en az yüzde 20’si sizin kişisel gayretlerinizden olacak. Gazanız mübarek olsun…
Sayın Erhan BAŞAY, artık tavlada usta olduğunuz tescillenmiş ve ‘terminatör’ unvanını almışsınız. Ara sıra balıklara yem atmakta yarar var zira yakında kendinize tavla oynayacak kimseyi bulamayacaksınız…
Sayın Sadık GARDİYANOĞLU, dün Lefkoşa açık pazarında seçim anketi yaparken görülmüşsünüz. Basın yoluyla açıklayacak mısınız yoksa kendinize mi saklayacaksınız? Bu arada pazarda aile keyfi görenleri kıskandırdı…
 


GÜNÜN FOTOĞRAFI:
 


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Günün Fıkrası
 
Temel konserde…
 
Temel ile Dursun Londra'da gezinirken bakmışlar ki ahali haldır huldur bir yere gidiyor.
Sormuşlar.
U2'nin konseri varmış.
Bizimkiler, " Gidelum, biz da görelum " deyip soluğu stadyumda almışlar.
Konser başlamış.
Millet coşkuyla şarkılara eşlik ediyor.
Bizimkiler de eğlenir gibi yapıyor.
Solistleri Bono birden müziği durdurup iki elini birbirine vurarak şaklatmış.
Herkes şaşkın.
İki üç saniye sonra bir daha şaklatmış.
Bir daha.
Sonra,"Niye böyle yapıyorum biliyor musunuz?" diye kalabalığa sormuş.
On binlerce kişiden çıt yok.
Bono, sorusunu kendisi cevaplandırmış.
"Afrika açlık çekiyor. Ben elimi her çırptığımda oralarda bir çocuk ölüyor."
Refah toplumunun bireyleri bu gerçeğin böyle ifade edilmesinden şaşkın, şoklanmış gibi soliste bakarken gerilerden Temel'in sesi yükselmiş,
"Kafasına odun goduğumun evladi, Sen da eluni çırpma o zaman."