Son günlerin en fazla sorulan sorusu;

Şeker Sigorta’da dönen dolaplar kapatılacak mı?

Çünkü artık toplumun bilinçaltında böyle algılar oluştu uzun zamandır…

Yapanın yanına kalması meselesi!

Bana sorduklarında ben de kendimce soruyla karşılık veriyorum meraklılara…

Niye kapatılsın ki!

Bu sorunun genelde cevabı şu şekilde oluyor;

Serdar Denktaş faktörü!

Onun için de haliyle oklar Denktaş’ın üzerine odaklanıyor…

Bu işin üzerine gidecek mi yoksa konunun kapatılmasını mı sağlayacak!

Bu arada yargısız infaz yapmamak için de bazı açıklamaları da göz önünde bulundurmak gerek…

Yönetim kurulu üyesi Ömer Arabacıoğlu çok bir açıklama yapmadı ama!

Dönemin yönetim kurulu başkanı Hasan Birinci çok net konuştu ve ‘alnım açık başım dik’ dedi…

Bir kere Serdar Denktaş’ın bu konuyu kapatma yetkisi yoktur…

Ortada iddialar var, dosyalar var!

Usulsüzlük iddiaları var…

Halen bu konuda bir açıklama yapmadı ama işin özünü öğrenip yapmak zorunda!

Bunu başka parti liderine bırakamaz…

Çünkü oraya atadığı kişileri kendi atamıştır!

DP’yi temsil etmektedirler yani…

Oradan çıkacak sonuç haliyle partisini de etkileyecektir!

Şimdiye kadar bir girişimde bulunmadıysa hemen bu sabah raporları masasına koymalı ve adı geçenleri de yanına toplayıp bunu hesabını sormalıdır…

O kadar para gerçekten birilerine peşkeş mi çekildi yoksa madalyonun başka yüzü de var mı?

Bu konu bile artık devletin içindeki yönetim kurulu üyeliklerini de gündeme getirmelidir…

Çünkü bizde iktidar olmak sadece vekil ya da bakan olmak değil, yönetim kurulu üyelerinin de yeniden belirlenmesidir!

Ne gariptir ki o kurumlar konunun uzmanları tarafından değil, partili yönetim kurulu üyeleri tarafından yönetilir…

Seçim kaybeden yönetim kurulu üyesi olur!

Örgüt başkanları, onların yakınları ya da partiye hizmet edenler o üyeliklere getirilir…

Ve bunların bir çoğu da konuyla yakından uzaktan olmayan kişilerdir!

Peki partililer niye illa ki bir kurumun yönetiminde olmak isterler?

Vardır elbet bir hikmeti…

Ayda alacakları 640 TL ödenek için değildir sanırız!

Oralarda mutlak suretle rant vardır demek pek de hoşuma gitmese de buna başka bir anlam yüklemek de insanın aklına gelmiyor ki…

Şu anda günün önemli bölümünü Allah şifalar versin annesi Aydın hanımın başında geçiren Serdar Denktaş ne edip ne yapıp şu Şeker Sigorta meselesini hatta daha sonra da diğer kurumların yönetim kurumlarını da mercek altına almalı ve iddiaların doğru mu değil mi olduğunu teyit etmek için özellikle kendisi girişim başlatmak zorundadır!

Usulsüzlük varsa da vardır…

Yapan da bunun bedelini ödemek zorundadır!

Bunları ört bas etmek hem siyasilere hem de başında bulundukları siyasi partilere zarar vermekten öteye geçemez…

Al gülüm ver gülüm hükümeti olmadıklarını göstermek için bu büyük bir fırsattır kendileri için!

“25 Kuruş imkansız…”

“Aralık 2018 verilerine göre KIB-TEK ortalama üretim maliyeti 10.91 dolar sent, AKSA’ya ödenen miktar ise kWh başına 14.71 dolar sent olarak belirlenmiştir.

Yani çok basit bir hesapla (KIB-TEK ve AKSA üretim oranlarını %50-%50 olarak alırsak) tüketiciye yansıtılması gereken sadece üretim maliyeti ortalama yaklaşık 12.81 dolar senttir. Yani bugünkü kurdan yaklaşık 68 kuruş. 100 - 68 = 32 kuruş. Yani bu en verimsiz halimizdeki üretim maliyetinin 32 kuruşu üretim dışındaki maliyetleri (dağıtım, iletim, vs.) içermektedir.

Kablo ile gelecek olan elektriğin üretimin yerine geçeceği gerçeğinden yola çıkıldığında ise tüm elektrik ihtiyacımızın kablo ile karşılanması durumunda bile (ki bu mümkün değildir) üretim maliyetinin 25 kuruş olabilmesi için kablo ile gelecek elektriğin kWh maliyetinin - 7 (EKSİ YEDİ) kuruş olması gerekmektedir.

Yani TC satış fiyatı, TC iletim maliyeti, kablo yatırım maliyeti, kablo bakım onarım maliyeti, kaçak maliyeti, yedek kurulu güç maliyeti, vs., tüm bunların maliyeti - 7 (EKSİ YEDİ) kuruş olamayacağına göre, kablo ile elektrik getirilmesi durumunda bugün 100 kuruş olan maliyetin 25 kuruşa düşme ihtimali yoktur.”

 (Hasan Ulaş ALTIOK) 

Sadece Merak İşte?

YÖK bizim Profları tanıyor mu?

Son günlerde YÖK ve YÖDAK ilişkileri tartışılıyor…

Ama bir konu var ki bambaşka!

Konunu uzmanlarının ortaya attığı bazı iddialar var…

Buradaki üniversitelerde Prof ünvanı alanlar bunu Türkiye’de kullanabiliyor mu?

Yani YÖK, bizim Profları tanıyor mu?

Zira burada Prof olanların Türkiye’de sadece Yard. Doç olarak tanındıkları ifade ediliyor…

Rektörler nasıl belirleniyor?

Geçenlerde bir okulun rektörü ile sohbetteyiz…

Bir anısını anlattı şoklarımı yaşadım resmen!

Birkaç yıl önce bir hoca kendisinden öğretim üyeliği istemiş o da kibarca kendine göre bir kadro olmadığını söylemiş…

Sonra geçenlerde KKTC’de bir rektörler toplantısı!

Kendinden iş isteyen hoca da orada…

Başka bir üniversitenin rektörü olarak katılıyor toplantıya!

Yorum sizin…

Emir eri olanlar yok mu?

K.T.Gazeteciler Birliği önce gün yaptığı açıklamada Mevlüt Çavuşoğlu’nun televizyon programına çıkarılan gazeteci yöntemine tepki koydular…

Sloganları da şuydu;

“Emir eri değil gazeteciyiz…”

Güzel bir söylem bu!

Olması da gereken ama…

Hem gazeteci olup aynı zamanda emir eri gibi kalem sallayanları da unutmamak gerek!

Güney’de okuyan gavur çocuğu mu?

Hükümet bir karar almış bundan böyle Güney Kıbrıs’ta okuyan KKTC’li öğrencilere burs verecekmiş…

Yıllardan beridir yapılır bu tartışma!

Ortalık kalktı oturdu yine…

Sanki oraya giden çocuklar bizim çocuklarımız değilmiş gibi!

Ah şu siyasetin gözü kör olsun…

MESAJ KUTUSU

Sayın Zeki ÇELER, gelen şikayetler üzerine önceki akşam bakanlığınıza bağlı kimsesiz çocuk yurduna ani bir baskın yaptığınıza ve oradaki ilgi psikolog arkadaşın çocuklara kötü muamele yaptığına bizzat şahit olduğunuzu öğrendik. Bu arada bu arkadaşın görevden alınmaması için bir takım baskılar yapıldığı iddiaları da var, onlara pabuç bırakmazsınız değil mi?

Sayın Mustafa TAŞÇIOĞLU, Dipkarpaz’da görev yapan bir çocuk doktoruna KKTC vatandaşlığından çıkmadığı taktirde oda olarak hekimlik izninin iptal edileceği tehdidinde bulunduğunuz yönünde şikayetler geliyor. Yıllar sonra hekim yüzü gören buradaki vatandaşlarımıza reva mı bu yani!

Sayın Cemal ÖZYİĞİT, özel dershaneleri gerekirse kaldırabileceğiniz konusundaki açıklamalarınız eğitim camiasında epey heyecan yarattı. KKTC eğitim sistemini adam edip sağlıklı bir yapıya kavuşturduktan sonra neden olmasın ki? Hem böylece ikinci işin de önüne geçmiş olacaksınız değil mi?

Sayın Cafer GÜRCAFER, bakanlık tarafından inşaat işçileri için ön izinlerin kaldırılması meslektaşlarınız tarafından infialle karşılandı! Madem ki iş güvenliği kurallarını pek takmıyorlar bunu da hak etmiyorlar mı?

Sayın İzlem GÜRÇAĞ,kolej sınavları konusunda yaptığınız açıklama nedeniyle yerden göğe kadar hakkınız ama gelin görün ki kolejlerin yeniden uygulamaya konulması da sizin partiniz iktidarken oluyor, ne büyük çelişki değil mi?

Sayın Ayşegül BAYBARS, Güzelyurt’ta uzun bir zamandır kullanılmayan ve yıkılmaya yüz tutmuş polis lojmanına Baf göçmeni bir aile talip olmuş ve güneydeki puanları da fazlasıyla yetiyormuş. Başını sokacak bir dam için ricacı oldu haberiniz olsun istedik…

Sayın Enver MAMÜLCÜ, İşadamları derneği Başkanlığı için artık gün saymaya başladığınız gözlemleniyormuş. Üyeler özellikle artan asgari ücret konusunda ellerinin kollarının olduğunu ve zamdan başka çareleri kalmadığını söylüyorlar, sorumluluğunuz hayli büyük olacak, şimdiden hayırlı olsun…

Sayın Şener ELCİL, Türkiye’nin adayı işgal ettiğine dair açıklamalarınız kimseye fayda getirmeyeceği gibi sadece Kıbrıs’taki Rum tezlerini güçlendirmiş olur.Eleştiri yapmak tamam da dozunu da ii ayarlamak gerek değil mi?

Sayın Fikri ATAOĞLU, Bafra-G.Mağusa seferlerinin başlayacak olması Karpaz halkında büyük heyecan yarattı ama şimdi de Dipkarpaz’dan sitemli mesajlar gelmeye başladı. Feribotun rotası biraz uzatılıp da oraya da ulaşsa diye…

Sayın Ali KİŞMİR, HP’nin kurultayında döner servisinden şikayetçi oldunuz ya bir de lahmacun olsaydı ve ortalık soğan kokusundan geçilmeseydi o zaman ne yapacaktınız? Umarız bir dahaki sefere fırında kolakas menüsü yaparlar…

Sayın Erol ŞEHERLİOĞU, geçenlerde bir belediye başkanı ile papaz olduğunuz ve sinirlerin karşılıklı hayli gerildiğini duyduk. Siyasi çizginizden milim gerileme yok değil mi, helal olsun yani, davadan dönenlere de kapak olsun…

Sayın Alihan PEHLİVAN, yüksek lisansı bitirdikten sonra yürüyüşünüzün bile değiştiği iddiaları yapılmaya başlandı. Demek ki bir de doktora tamamlansa kimseyi tanımayacaksanız. Tebrik ederiz bu arada perde gerisi kahramanları da ödüllendirmek gerek değil mi?

Sayın Erçin TEKAKPINAR, müşavirlik görevi başlayınca yüzünüzün renginin bile değiştiği söyleniyor. Stresli günler bitiğine göre artık sıkı tavla partileri de başlamıştır değil mi? Bileği kuvvetli olan kazansın artık…

Sayın Mustafa ALKAN, sanki de devlet kurumlarından sırf size reklam veriliyor diye niye su kadar rahatsız oldunuz ki! Mademki devlete KDP ve vergi ödüyorsunuz içiniz rahat olsun. Medya başka türlü nasıl ayakta kalabilir ki!

Sayın Galip BOZALP, Lefkoşa’da daire fiyatlarında damping yapınca diğer şirketler de mecburen rekabet için indirimli kampanyalara başlama kararı almışlar diye duyduk. Dar gelirli vatandaşı da ara sıra düşünmek gerek değil mi?