Aytaç Caluda meclis kürsüsünde KTHY’yi zarara uğratanlar, Hellim davası, Koop süt, Çim tohumu gibi yolsuzluk dosyalarını, eşdeğer arsalar konularını anımsatmıştı ve dönemin Başsavcı Yardımcısı’nın davaları “mesele yok” diyerek kapattığını savunmuştu.Hatta Saray Otelin 4 TL ye yaptığı sandviçleri KTHY 'ye 10 liraya satan Anammıydı Babam mıydı diyede sormuştu.

Çeşitli partilerden 50’nin üzerinde siyasinin yolsuzluk dosyası bulunduğunuda söylemişti.

Hemen belirtelim birçoğunun şu an dokunulmazlığı falanda bulunmuyor.

Sonra Kudret Özersay sordu.Kamu bankalarını dolandıranlardan hesap sorulacaktı.Üzerinden 15-20 yıl geçti.Soran yok.

Batırılan belediyelerin sorumluları ve Ercanla ilgli 250 bin euroluk yolsuzlukta

buna dahil.

Şimdi de YDP Başkanı Erhan Arıklı ayni şeyleri söylüyor.

Sayıştay tarafından rapor hazırlanıyor,bu rapor ve yolsuzlukla ilgili belgeler meclise ve savcılığa gönderiliyor.Ama ne hikmetse savcılık bu konuda soruşturma başlatmıyor diyor.

Hani biz tüm bu yolsuzlukların örtbas edilmesi konusunda siyasileri biliyorduk ya.Öyle olmadığını söylüyor. Yolsuzlukların sonuca ulaşmaması konusunda sorumlu olarak Savcılığı işaret ediyor .

Anayasaya göre başsavcı kamu yararının gereğine göre, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mahkemelerinde, herhangi bir suç hakkında dava açmak, izlemek, davayı devralmak, devam ettirmek veya ettirmemek yetkisine sahip.

Şimdi başsavcımız yada savcılarımız bütün bu kendilerine sayıştaylık tarafından gönderilen ;Batık belediyeler ,KTHY’ nı batıranlar, Koop Süt dosyası, Hellim dosyası, eşdeğer arsalar hakkında herhangi bir suç unsuru tesbit etmediklerinden dolayı mı dava açmadılar?

Halkın aklındaki soru bu.

Eğer öyleyse neden suç işlenmediğini toplumla paylaşmaları hukuğa ve adalete olan güvenin tesisi için şart.

Halkın bilgi edinme hakkı gereğincede şeffaflığın bir göstergesi.

Sonuçta o makamda bizim için oturuyorlar.

Yoksa bu saatten sonra adalete olan güvenden bahsetmek kolay olmayacak.

Hatırlarsınız Kraliçe Elizabeth’in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan ile eşlerine verdiği hediyeleri, bilgi edinme hakkı çerçevesinde öğrenmek için Cumhurbaşkanlığı’na başvurulması sonucunda, Türkiye’den herhangi bir sonuç elde edilemezken, Britanya Dışişleri Bakanlığı bir ay içinde verdiği yanıt ile hediyeleri tek tek saymıştı.

Amerika'da pek çok eyalette savcı da hakim de halk tarafından seçiliyor. Belediye başkanı gibi. Polis şefi gibi. Hatta itfaiye müdürü gibi.Kariyer yapmak isteyen savcı ve hakim, sadece kendi işini iyi yapmakla yetinmez; aynı zamanda kendini iyi ifade çabası içinde olur. Aksi takdirde bir sonraki seçimlerde kendini daha iyi ifade edebilen bir savcı ya da hakim adayı işbaşına gelebilir.

Bu yüzden bu tür eyaletlerde ve adalet yetkililerinin seçimle işbaşına getirildiği ülkelerde yürüyen davalarla ilgili 'belirsiz' durumlar oluşmaz; tersine her türlü belirsizlik bertaraf edilir.


Oysa bizim gibi adalet sisteminin ve kolluk kuvvetlerinin hiyerarşik bir yapı içinde yukarıdan aşağı tayinle çalıştığı yapılarda hadisenin yumuşak karnı, iletişim meselesidir. Çünkü hiyerarşi nedeniyle hakimlerin, savcıların her kademedeki emniyet yetkililerinin 'konuşması' caiz değildir.

Peki caiz olmayınca ne olur?Ona siz karar verin.

İtalyada temiz eller operasyonunu gerçekleştiren Savcı Di Pietronun sözleri ile bitirelim;

Güç odaklarını yargılayan bır savcıya baskı yapılabilir. Savcı kendisini özgür hissetmeyebilir. Ama güçlülerin herşeyi yapma hakkına sahip olduğu

kanısı oluşmasına izin verilmemeli. Meslektaşlarım arasında öldürülenler bile oldu. Beni de durdurmaya çalıştılar. İntihar eden oldu, beni

suçladılar. Suç işlemesi benim hatammış gibi muamele gördüm. Yargıladıklarıma kurban rolünü verdiler. Kanunun sınırları vardır ancak kanunsuzluk sınır tanımaz.'

Siyasetçilere ve adli makamlara mesajım, yargının bağımsızlığının sonuna kadar korunmasıdır.