Bütün hikaye iki seneyi aşkın bir süre önce, Çin’in bir yerlerinde insanlığa musallat olan ya da musallat edilen bir virüs ile başladı, zaten biliyorsunuz hikayeyi, çok ilgilenen servis edilen sayısız bilgiden bir kaçını seçip okuyarak, ya da insanlığın bilmesini istedikleri kadarını aktaran makalelerle çok biliyor. Az bilen de ilgilendiği kadarının dışında, fazladan hurafe azdan da genel kültürle biliyor.
* * *
İşin özünde ne olduğunu esadında hiç kimse bilmiyor, ve insan bilmediğinden korkar, bilinmezlik olmasın diyede bilim öğrenebildiğini değil, halkın anlayabileceğini servis ederek, o korkuyu nisbeten bastırarak, ve yine o korkunun verdiği yönetilme isteğini sağlıyorlar. Evet bilim insanlığın tek ışığı bu tartışılmaz, ancak ayni bilim insanlığın tüm karanlığıdır da.
* * *
Biz bu durumu, bir Alman turist ile tanıdık. Ne ironiktir ki ayni zamanlarda dönemin Başkanı bakanı şimdi ise Cumhurbaşkanı sn Tatar tüm herkese kızmış, ‘’abartmayın yahu bizde Covid falan yok’’ diye serzenişte bulunan bir açıklama yapmıştı. Ve artık Kıbrısın kuzeyinde her şey çok hızlı bir biçimde, bir bir yıkılmaya başladı.
* * *
Önce esnaf, sonra emekçi, peşi sıra eğitimden muaf olan cocuklar, ve beraberinde eğitimin kendi içindeki yapı, ki zaten sağlıklı değildi. Sonra tüm emekçi halkları, kemiklerine kadar salamaya başladı ve bu sancılı süreç hiç bir şekilde yönetilemedi. İnsanlarla dalga geçer gibi peşi sıra açıklamalar yapıldı. Basın her gün bilir kişilik kimliği ile paylaşımlar ya da programlar yaptı.
* * *
Dünyanın tedarik sıkıntıları patlak verdi, ve biz zaten göbekten bağlı, yönetimsiz ve hiçlik içinde bu tedarik sıkıntılarının, tüm hayatımıza yansımasını çaresiz bir biçimde yaşamaya başladık. Bu da yetmezmiş gibi, kendilerine hükümet diyenler, halkın sinirleri ile oynamaya devam ederek bir kuruldu bir yıkıldı.
* * *
Bu da yetmezmiş gibi, direk iktidar odaklarının müdahalelerinin olduğu bir cumhurbaşkanlığı seçimi geçirdi. Zaten hale hazırda sarsılan halklar, iradelerine yıllardır yansıtılan bu durum karşısında iyiden iyiye umutlarını kaybetmiş, çıkar odaklarını büyük bir öfke ile izlemeye devam etmiştir.
* * *
Bir bağlılık hikayesi olan bir diğer durum da maalesef, döviz üstünden yürütülen ekonomiyi, tl bazında karşılamaya çalışan emekçilerin yıkımı. Ve yine hem iktidar sorunları yaşayan hükümetlerin, istikrarsız halerinin getirdiği, iş bilmezlikle bu yıkımın üstünde adeta zıplayarak devam ettiler o koltuklarda oturmaya.
* * *
Zamlar peşi sıra gelirken, döviz ve bankaların tam bir yasal tefeci halleri eklenince, iş artık çığrından iyice çıkmış oldu. Bıçak kemikte, patladı baplayacak öfke, nerde ne zaman onu artık yaşayıp göreceğiz.
* * *
Tüm bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi, tv karşısında sırıtan yöneticilerin, halkları aşağılayan tavırları daha da körüklüyor bu olumsuzlukları. Bir de savaşın ABD eli ile hazırlanıp, Nato ile yoğrulup kıvama getirilen Ukrayna, Rus’un insafına bırakıldı. Düşünsenize akıl almaz bir silah sevkiyatı yapılan bölgede, silah baronları servet katlıyor.
* * *
Şimdi binlerin, kanları dökülüp, kemikleri parçalanıyor, insan yapımı bilim harikası silahlar, insanları katlediyor. Yani bilim kimin elinde, kimin insafına bağlı ise ona göre şekilleniyor, ayni din gibi.
* * *
Şimdi bu güzelim ülkenin yarısında, bir emir eri yönetimle bu kadar yıkımın altından nasıl kalkarız. Çünkü savaş yalnızca bölgesini değil, tüm insanlığı kana bulayan, günümüz de teknolojik, ekonomik, kültürel, tedarik vs gibi sayısız olumsuzluklar yaratan en büyük yıkımdır.

Nerede bir can ölse oralı olur yüreğim. Olmalı zaten. Olmazsa insan olmaz yüreğim. ( Ahmet Arif )


Behiç Anibal