Peşi sıra gelen ve ardı arkası kesilmeyen sarsıntılar yaşıyoruz. Pandemi sonrası yaşadığımız gelişmeler, iyiye doğru değil,ki zaten yaşayarak her birimiz anlıyoruz bunu. Tedarik sıkıntıları ile gelişen sayısız sorun oluştu, mesela gerçekten acil kotlu ilaçları bile edinmek hiç bulamamakla eş anlamlı oldular.
* * *
Yine tedarik sıkıntıları ile gelişen ve her sektörde görülen daralmalar var, daha sonra hayat pahalılığı inanılmaz bir hızla yükseliyor. Düşünün ki bir buçuk liralık somon ekmek, bu gün yedi liradan satışa sunuluyor, bu fark bize hayat pahalılığını oranının ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor.
* * *
Bu pahalılık temel tüketimde hız kesmeden yükselmesi yetmezmiş gibi, bu temel gıdaya ulaşacağımız marketlerde de fiyatlar anormal seviyelerde değişken. Bir de anlaşmışlar gibi, bazı üründe bir tanesi, atıyorum bir lira aşağıya satıyorsa, diğer ihtiyaçlar 2 lira yukarda. Market market gezip, birinden un, diğerinden pirinç alamayacağımıza göre, çünkü ulaşım da ultra lükse döndü.
* * *
O zaman bu kontrolsüzlük ortasında ‘’ hayat çok pahalı’’ deyip eldeki poşetlere bakarak, ‘’ ne aldık da 700 lira tutu’’ derken kendimizi bulmamız çok ta şaşırtıcı değil. Şimdi okullarda bir bir açılıyorlar, oralarda işler iyice sarpa sarmış, çocukların okul ihtiyaçları da kapıyı zorlarken, düşünüyorsun ‘’ bu ihtiyaçlar alınırsa, eve ekmek girmez ayın ortasında, alınmazsa okul çocuğu zorlar’’ kaldın mı bir de iki ara bir dere. Boğaz tokluğumu, okul yolluğu mu? Diyerek.
* * *
Maaşlara zamlar yapılıp ilerleme bekleniyor, ancak o maaşın artış oranının iki katı giderler artmaya devam ediyor. Hep söyledik hayat pahalılığını, alım gücü dengesinde tutacak bir ekonomik model üretilmezse, maaşa isterseniz elli bin lira zam yapın, yine bir şey elde edemezsiniz. Çünkü o oranda da hayat pahalılığı artacak, bunun denklemi bu.
* * *
Ancak halk bunlarla boğuşurken, bu konuları ele alıp halkın çıkarlarına çözümler üretecek kimse de yok, yani bir siyasi kurum var da, içinde kimse yok, yani o da var da bu olanlara, siyasi oyunculuktan öteye geçip, bir şeyler üretecek kimse yok. Tam birileri geliyor, hop o gidiyor tekrar geliyor, hop gene yok. Bir var, üç yok, üç var beş yok öyle gider.
* * *
Hal böyle iken de kaos büyüdükçe, karanlık artıyor, karanlık artıkça karanlıkla beslenen, kara kara adamlar çoğalmaya başlıyor. Denetleyen de yok, hesap sorabilende yok,onlar öylece değim yerinde ise, deyneksiz köyde gezenler gibi artıyorlar. Bir de onların yaratığı sorunlar biniyor halkın tepesine, en başta güvensizlik ve de tedirginlik.
* * *
Şimdi merak etmemek elde değil, nereye doğru gidiyoruz. Bu ortam niye var, niye bu ortam bile isteğe yaratılıyor. Niye gölgesinden korkan adamlar, kahraman edaları ile ortalarda geziyor. Kimin için varlar ve ya ne için ordalar, bu halkı böyle alem kallem nereye götürüyorlar. Tarihsel nitelikli vagonları da yok orta yerde, bu sebeple tedirginlikle soruyorum, nereye götürüyor bizi bu alamet…