ERSİN TATAR YADA TUFAN ERHÜRMANA OY VERMEYECEĞİZ…

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyor.Şunun şurasında 1.5 ay kaldı.

Seçimin 2 aday ve 2 düşünce arasında geçeceği ortada.

Bir tarafta 2 devlet politikasının savunucusu Ersin Tatar.Diğer tarafta ise federasyon isteyen kesimlerin savunucusu Tufan Erhürman.

Kıbrıs sorunu dediğimiz problem son 65 yıldır devam eden bir sorun.

1960 da Türklerle Rumların ortaklaşa kurduğu ve bir federasyon olan Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklık devleti 1963 yılında Türklere verilen hakların çok fazla olduğu gerekçesi ile Rumlar tarafından ortadan kaldırıldı.

Sonrasında yaşanlar malumunuz.

Rumların Kıbrıs Cumhuriyetini işgali ,1974 barış harekatı ile adanın 2 ye ayrılması ve bitmek bilmeyen 2li ,3lü, 4 lü görüşmeler.

Federasyon Konfederasyon tezleri . Tayvan modeli ,İsviçre modellleri.

Tabii Türk tarafının bu görüşmelerde medet umdukları ile Rum tarafının medet umduğu haliyle farklıydı.

Türk tarafı yeniden Rumlarla nasıl eşit egemen bir ortaklık kurarız diye çırpınırken Rum tarafı adanın kuzeyinde de egemenliğimi nasıl yayarım derdindeydi.

Rum liderliğinin yaklaşımı, çözüm vizyonunu değil, “mevcut kazanımları koruma ve dahasını alma” refleksiydi.

Bu oyalama takdiği bazı çevreler tarafından farkedilsede Cumhurbaşkanı Ersin Tatarın seçildiği güne kadar yeterince anlaşılamamıştı.

Neticede Annan Planında Türk tarafının evetine karşılık plana hayır diyen Rumların Londra ve Zurih anlaşmalarına aykırı olarak AB ‘ne alınması( Bu anlaşmalara göre, Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte üye olmadığı bir uluslararası örgüte, Kıbrıs’ın üye olması hukuk açısından ihlaldir). ve Kıbrıslı Türklerin AB dışında bırakılması ,Crans Montanada Türk tarafının teklif ve önerileri karşısında hiçbir yapıcı adım atamayan Rum başkanın toplantıyı apar topar terketmesi , Rumun gerçek isteğinin ne olduğunu hepimize bir film gibi gösterdi.

Şu bir gerçek ki Kıbrıs sorununa federasyon yoluyla çözüm bulunamaz; Çünkü, Kıbrıs Cumhuriyetini gasp eden Rumlar tüm dünya tarafından tek egemen tarafı olarak tanınırken yetki paylaşımını kabul etmez.Egemen iki halk bir araya gelerek merkezde kısıtlı yetkilere sahip bir merkezi hükümet fikrini kabul etmez.

Bu Rauf Denktaştan Mehmet Ali Talata, Derviş Eroğlundan Mustafa Akıncıya yıllar içinde defalarca test edildi.

Ellerinden gelse nefes borumuzu da kesecekler.. Ne yapayım artık?.. Kendimi Sarayönü'nde asayım mı?" mealindeki tarihi vurgu ikinci

Cumhurbaşkanımız Mehmet Ali Talat'a;

"Karşımızdakiler maksimalist... Bizim neslin bu sorunu çözemeyeceği anlaşılmıştır" mealindeki tarihi vurgu ise dördüncü Cumhurbaşkanımız

Mustafa Akıncı'ya ait...

Federasyon konusu 51 yıldır süren pandomim oyunundan başka birşey değildir.Amacı güneydeki milli-üniter devletin egemenliğini kuzeye yaymak olan Rum tarafının AB içinde bir çözüm istemesi de zaten bundan dolayıydır; Çünkü iki toplumlu ve iki bölgeli bir federasyon kurulursa bile AB normları üzerinden ve mahkeme kararlarıyla bütün bunlar önce sulandırılacak, sonra da yok edilip Türk toplumu sıradan bir azınlık haline getirilecektir.

Kaldı ki 1950'lerden itibaren çok milletli sorunlara çözüm olarak sunulan federasyonlar son yıllarda birbiri ardına dağıldılar.Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi sosyalist federasyonlar dağıldı.Bugün İspanya gibi Batılı sistemin üyesi bir federasyon da pamuk ipliğine bağlı durumda.Belçika'nın geleceği ve birbütün olarak kalması tehdit altına. Birleşik Krallık bile sarsıntılara dayanamayarak dağılabilir.

Çok kutuplu dünya düzeni bugün KKTC'nin uluslararası tanınmasına yardımcı olacak şartları oluşturmuştur.KKTC'nin tanınmasını engelleyen ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği'nin tek kutuplu hegemonyasına karşı çıkan devletler bu kadar stratejik bir coğrafyada yer alan Kıbrıs adasının federal bir çözümle, tek devlet çatısı altında AB toprağına dönüşmesinin kendi lehlerine olmadığını anladılar..

Üstelik tek devletli bir çözümün ancak ve ancak Türkiye'nin Batı ile uzlaşmasıyla mümkün olabileceğini bilen bu ülkeler sonuçta adanın NATO üyesi olabileceğini de gayet iyi görmektedirler.

İki devletli çözüm ise Türkiye-Yunanistan arasındaki NATO çatlağını genişleterek devam ettireceği için hem Rusya hem de Çin gibi ülkelerin çıkarınadır.

Dolayısı ile federasyon söylemi bugün artık KKTC de siyaseten var olmak için bazı çevreler tarafından kullanılan kurtarıcı slogan olarak düşünülen politik söylemden başka bir şey değildir.

Bazı zamanlar kişisel hesaplaşmaları bir kenara bırakıp bize yaşatılanlara karşı dik durmak zamanlarıdır.Şu bir gerçek ki 1974 öncesi çatışmalar bugün de Doğu Akdenizdeki enerji kaynakları kavgası da düşünüldüğünde Kıbrısta kalıcı barış son 51 yıldır Türk askerinin caydırıcı gücü sayesinde sürüyor.

Adanın güneyinde Rumlar da bundan istifade ediyor ve Türk askerinin caydırıcı gücü sayesinde refah içerisinde yaşayabiliyorlar.

KKTC de Ekonomik problemlerimiz vatandaşlık ve nüfusla ilgili yanlış politikalar olduğunu düşünebiliriz.Bu coğrafyanın ada kültürüne ve yaşam şekline uygun vatandaşlık politikalarına ihtiyaç duyduğu da doğrudur.Bunlar bir başka yazı konusu. Lakin huzur ve barışın en önemli gerçek olduğunu da unutmamak lazım.Çünkü Hürriyet ve özgürlük kaybedilirse geriye kalanın bir anlam ifade etmeyeceğininde 1974 ve öncesinde edindiğimiz tecrübelerle de sabittir.

Yaklaşık 2 ay sonra yeni bir seçime gideceğiz ve bu seçimde çok önemli bir oy kullanacağız.

Bu seçimde Ersin Tatar veya Tufan Erhürmana oy vermeyeceğiz.

Bu seçim iyi insan kötü insan seçimi de değildir.

Bu seçimde 2 ayrı devletmi yoksa federasyonmu istiyoruz ona oy vereceğiz.

Bu seçimde eşit egemen Devlet siyasetine yada bir 50 yıl daha sürecek Rumun oyalama ve egemenliğini tüm adaya yaymaya çalıştığı taktiklerine oy vereceğiz.

Bu seçimde Garanti anlaşması ortadan kalksın Türk askeri adadan gitsin yoksa kalsın mı onu oylayacağız.

Ve tabi bu seçimi yaparken kendimize soracağımız ilk soru da şu olacak.

Tüm Dünyada Kıbrısın tek devleti olarak kabul edilen Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıslı Türkleri ortak olarak alacakları bir anlaşmaya Evet der mi?

Unutmayın ki 51 yıldır Türk tarafı olarak biz federasyon istiyoruz diyoruz lakin 51 yıldır izolasyonlar devam ediyor.BM’ nin ve AB ‘nin onay verdiği planlara Evet diyoruz fakat Hayır diyen Rumlar ödüllendiriliyor.AİHM 'nin onay verdiği taşınmaz mal komisyonu kuruluyor.Mal mülk meselesini burada halledeceksiniz diyor.Rumlar bu kararları hiçe sayıp iş adamlarını tutukluyorlar.

Diyeceğim şu ki uluslararası toplumun Kıbrıslı Türkleri yok sayan tavrına karşı safları sıklaştırmalı ve artık 51 yıl yeter deyip 2 devletli vizyon konusunda duruşumuzu korumalı ve dik durmalıyız.

KKTC sadece Kıbrıs Rumlarının yaptıklarına bir tepki olarak ortaya çıkmış bir Devlet değildir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yıllarca varlığı,özgürlüğü ve insan hakları için mücadele vermiş bir halkın, vazgeçilmez bir hak olan kendi kaderini tayin hakkını kullanarak kurmuş olduğu bir Devlettir.