Toplum dağıldı.Tüm değerler tarumar oldu.Kimsenin kimseye saygısı kalmadı.Partizanlık dolandırcılık fesatçılık rüşvet aldı başını gidiyor.Tecavüz insan kaçırma ,uyuşturucu , şiddet gündelik konumuz haline geldi.Güvenlik güçleri artık olaylara yetişemiyor.
Kimsenin kimseye saygısı hoşgörüsü kalmamış.Bir kibir ve gösteriş aldı başını gidiyor.Kıskançlık ve haset cinayete kadar gidebilecek akıl almaz olayların yaşanmasına sebep oluyor.Komşuluk ilişkileri yerlerde sürünüyor.Herkes birbiri ile kavgalı. Aileler yalnızlaşıyor.
Aileler darmadağın.Evlenen gençlerin neredeyse %80 ‘ni boşanmış.
Üstüne üstlük geleceğe sorunlu bireyler bırakarak.Çünkü en az 1 çocuk bu ayrılıktan ortada kalıyor.
Düşünsenize geçtiğimiz yıl evlenen 1247 çiften 945’ si ayrılmış.
2022 Yılında gerçekleşen boşanmalarda 670 çiftin 10 yıl ve üzeri devam eden evliliklerini sonlandırdıkları ortaya çıktı. Öte yandan 651 çiftin çocuklu olduğu da istatistiklerde yer alanlar arasında.Yani 651 sorunlu birey bu toplumun içine katılmış .
Kaotik bir ortama doğru frenleri boşalmış araç misali yokuş aşağı gidiyoruz.Ne olacağımız muamma.
Ve tüm bunlar halkı idare etmek için görev verilenlerin gözleri önünde yaşanıyor.
Belli ki bu problemin çözümü konusunda mesai harcayacak zamanları olmamış.Yada çözüm üretememişler.
İşte tüm bunlar yaşanırken ve ne yapacağımızı bilmez bir halde düşünürken bir taraftanda gelişen olaylar Din müesesesi kurtarıcı olurmu sorusunu aklıma getirdi.
Hoş Eğitim Bakanının yeni eğitim döneminde kullanılmak üzere onaylayıp basıma gönderdiği kitaplardaki bazı dini resimler bunu bir kez daha daha etraflıca düşünmeme sebep oldu dersem yalanda olmaz.Son dönemde okullarda din derslerinin imamlar tarafından verilmesi ile ilgili tartışmalarda bunu bana hatırlatan bir başka neden.
Peki toplumun bozulan yapısı erozyana uğrayan değerleri dinin gündelik yaşantımıza daha fazla dahil edilmesi ile düzelirmi?
Din yoluyla bu birliktelik yeniden tesis edilebilirmi ?Kıbrıs Türklerinde bu maya tutar mı?
Acaba bu konuda önlem alması gerekenler Din müesesesini kullanarak dini değerleri her bir eve daha çok sokarak toplumu düzeltmeyi düşünmüş olabilirler mi?
Hollandalı sosyologlar Van Baal ve Van Beek’e göre dinler kaotik insan hayatını kozmoza dönüştürüp düzenli hale getirerek ona yeni bir anlam kazandırırmış.
Din, geniş anlamda, yaşam biçimi; hayatın nasıl yönlendirilmesi gerektiği konusunda benimsenen düşünce, inanç, ilke ve değerler bütünüdür. Dar anlamda ise; evrendeki düzeni ve hayatı ancak yaratıcı bir Tanrının varlığı ile anlamlandırarak insanlığı kurtuluşa davet eden çağrılardan biri olarak karşımıza çıkar.
Dolayısıyla, din, insan ruhunun en gizli köşelerine kadar girmesi, inananları için bir dünya görüş ve algısı sunması bakımından gündelik toplumsal yaşamı şekillendirme eğilimindedir.
Teoride toplum hayatını düzenleyici normlar koyan din, öteden beri var olan toplumun içine nüfuz ederek onu yeniden düzenler. Bu anlamda, toplumu yönlendirme, onu kendi anlayışı çerçevesinde değiştirme ve geliştirme gücünü hep elinde bulundurur.
Din, bir taraftan toplumu değiştirip dönüştürürken, bir yandan da değişmelere karşı toplumu korur ve koruyucu yönüyle değişmenin önündeki en etkin engellerden biri olabilir.
Dinin en önemli yönlerinden birisi, içinde barındırdığı dinamizm ile toplumsal değişmeyi tetiklemesidir. Topluma yeni bir ruh, yeni bir heyecan katan dini fikir ve düşünceler, toplumsal hareketliliği de beraberinde getirir.
Sosyoloji biliminin öncülerinden olan Max Weber; dini değer ve fikirlerin toplumların değişmesinde etkin rol alabileceğine vurgu yapar.
Karizmatik dini önderler, geleneksel toplumda güçlü bir reform ve devrim yaparak toplumu çok farklı boyutlara taşıyabilirler. Peygamberlerin içinden çıktıkları kendi toplumlarını değiştirip dönüştürmeleri bunun iyi bir örneğidir.
Weber; buradan hareketle dinin, toplumların yükseliş ve çöküşünde çok önemli bir etken olduğunu söyler ve dinin batı kapitalizminin gelişmesindeki rolünü de buna delil olarak gösterir.
Tarihin her döneminde gündelik yaşamı belirleyen gerçek etken, hep din olmuştur. İnsanlık şimdiye kadar inançları olmadan yaşayamamıştır. Din olmasaydı insanlık normal bir gelişim, ilerleme sağlayamazdı.
Dinin kuvveti bireyleri ortak bir hayata kendilerini feda etmeye götürür. Bu sayede toplum devamlılığını sağlar.
Din ne kadar güçlü ise toplumsal bütünlük de o kadar kuvvetli olur.
İnsan davranışını, gidişini, sosyal değişmeleri belirleyen dini inançlardır. Yeni bir din yeni fikirler getirir, yeni fikirler yeni bir toplumsal yapı oluşturur.
Yine, bu konuda Peter L. Berger de; tarih içerisinde en yaygın ve en etkin meşrulaştırma aracı olarak dini görmüştür. “Din, insani açıdan tanımlanan realiteyi sonsuz, evrensel ve kutsal bir realiteye bağlamak sureti ile yasallaştırarak sosyal kurumlara güven ve kalıcılık görünümü verir. Başka bir deyişle, beşeri olarak kurulan nomoi’ye (düzen) kozmik bir statü verir”demektedir. Bu da, bireylerin dine sıkı bir şekilde bağlanarak hayatlarına yön vermelerini sağlar.
Putperest inançları ve katı gelenekleri içerisinde bocalayıp-duran bir toplumda, Hz. Peygamberin çağrısının kısa bir zamanda nasıl köklü dini-sosyokültürel değişmeler yaptığını ve üstelik yalnızca Arap yarımadasıyla sınırlı kalmayıp bütün bir dünyayı etkilediğini görmek, dinin toplumsal işlevini ortaya koyacak nitelikte olduğunu düşündüren önemli bir örnek.
Dolayısı ile dinler, her zaman tutucu yönünün yanında, toplumu değiştirici ve dönüştürücü güçler olarak etkili olabilirler.
Dinin farklı toplumsal fonksiyonlara sahip olduğu açık.
Onun toplum hayatındaki en önemli işlevlerinden birisi de toplumsal bütünleşmeyi sağlamaya yönelik yaptığı katkılar.
Ortak ayinlerle inananlarını bir araya getirerek ortak duyguların güçlenmesini sağlar.
Sınırsız ödül ve cezalar sistemi aracılığı ile vicdanları kontrol altında tutar ve sosyal sapmaları önleyerek bütünleşmeyi sağlar.
İşte bu nedenle din,her dönemde toplumda istikrar faktörü olarak değerlendirilmiş, bunun sonucunda da, toplumsal anominin önleyicisi ve toplumsal çözülmenin freni olarak görülmüştür.
Ancak,şunuda eklemekte fayda var ki dinin bu özellikleri, toplumda gücü elinde bulunduran yönetici ve elit kitle tarafından kendi iktidarlarını sürdürebilmek için meşru bir kılıf bulabilmek ve toplumun gelişmesini, ilerlemesini önleme aracı olarak kullanmaları için de uygundur.
Marx’ın “Din halk için afyondur” sözünü; Hıristiyan dininin öfkeli kalabalıkları ve halkı sakinleştirici ve yatıştırıcı, tevekküle zorlayıcı, aynı zamanda da egemen sınıfın yaptığı eylemleri meşrulaştırıcı işlevinden dolayı söylemiş olacağına vurgu yapar.
Sonuç olarak din; güçlü toplumsal fonksiyonları olan bir olgudur ve toplumun kendi kendini doğrulaması, değiştirmesi, kendini sorgulaması ya da kendini yadsıması fonksiyonunda etkili role sahiptir.
Çok açık ki dinin toplumu birleştirici kaynaştırcı toparlayıcı etkisi büyük.Kuzey Kıbrısta içinden geçtiğimiz bu kaotik süreçte yaşananlarada baktığımızda dinin bir kurtarıcı olarak düşünülmesini çokta yadırgamamak lazım.
Fakat mesela şu ki Kuzey Kıbrısta bu birleştirme görevini yapması düşünülenlere güven yok.
KKTC Din İşleri Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ünsal'ın kadınlara yönelik bir seminerde söylediği "Kocanızın yatak davetine icabet etmek zorundasınız" gibi cinsiyet ayrımcı sözler daha akıllarda tazeliğini korurken ve buna benzer örnekler geçmişte de dururken bu projenin Kıbrısta Kıbrıslı Türkler arasında hayat bulması oldukça zor ve farklı bir değerlendirmeye ihtiyaç duyduğu çok açık.