Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkani Recep Tayyip Erdoğanı dinlemek’’başlıklı makalemi okuyanlarınız olmuştur.

19 Temmuz 2021 tarihli yazımın bir yerinde söyle demiştim.

Diplomasi, iyi ilişkiler ve misafirperverlik gereği TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanı meclisimizde ağırlamak, yapacağı konuşmaya onay vermek anlamı vermez. Ancak dünyaya verilecek mesaj itibarıyla Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın mecliste yapacağı konuşma

sırasında orada olmaması CTP ve TDP’nin tarihi bir hataya ve saygısızlığa yol açması demektir.

Diplomasi uzmanı olduğumdan değil yalnızca kim olursa olsun misafirperverlik ve konuşmadan ziyade dinlemenin önemini bildiğimdendi bu uyarım.

Bugün onun yansımalarını görüyoruz.

CTP, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun KKTC ziyaretinde kendilerini dinlememesine tepkili.

Çünkü diplomasiyi unutup duygusallıkla hareket etti.Türkiye Cumhurbaşkanının meclisteki konuşmasına katılmadı.

Çavuşoğluda ‘’ Siz benim Cumhurbaşkanımı dinlemediniz bende sizi dinlemiyorum’’ diyerek mütekabiliyetle karşılık verdi.

CTP bu ülkenin bir gerçeği lakin belli ki duygusallık siyaset yapma kabiliyetlerini engelliyor.

İçlerinden bazı Milletvekillerinin ne paranı ne memurunu derken bile kullandıkları dil siyaset değil duygusallıkla alakalı.

Mevlüt Çavuşoğlunun bahsettiği bazı CTP Milletvekillerinin PKK ile ilişkisine ise hiç değinmeyeceğim.Açıkçası PKK senpatizaları ile resim çektiren Milletvekillerini ilk gördüğüm zamanki hayal kırıklığımı hala koruyorum.

Nasıl olsa birileri çıkarıp önlerine koyacak onlarda süt dökmüş kedi gibi sessiz kalacaklardır.

Benim CTP’ ne siyaset dersi verme gibi bir niyetim yok. Fakat özellikle Milletvekilleri siyasette duygusallığa yer olmadığını diplomasinin esas olduğunu bugüne kadar öğrenmemişlerse bu sorun yalnızca CTP Milletvekillerini ilgilendiren bir sorun değildir. Bu sorun CTP seçmenininde ciddi ciddi üzerinde düşünmesi gereken bir sorundur.

İnsanlığın şu anda bulunduğu uygarlık düzeyine ulaşmasını sağlayan Aydınlanma Dönemi düşüncesine göre duygular vücudun hayvani isteklerini, akıl ise beyni temsil eder. Descartes ve takipçileri için duyguların kontrol edilmesi aklın hakimiyeti için en önemli gerekliliktir, Bunu CTP li entellektüellerin bilmediğini düşünemiyorum.

Duygular, Aydınlanma’nın bize öğrettiği gibi aklı zehirleyen sarmaşıklardan ziyade, onu destekleyen ve ona yön veren rehberler olarak görülmeli.

Rusya Ukrayna savaşında bile Mevlüt Çavuşoğlunun şu sözleri siyasetin nasıl yapılması gerektiğini açıklar nitelikte.Duymayanların bir zahmet haber kanallarına bakmalarını salık veririm.

Ne demiş Çavuşoğlu

"Duygusal tepkiler yerine diplomasiye dönmeyi daha doğru buluyoruz."

Putin hırslarını kontrol etmeyi bir türlü beceremedi. Tarihi bile kafasına göre yorumlamayı tercih etti. Ukrayna'nın varlığını inkâr etti. Uluslararası şartları ölçemediği gibi kendi ordusunun kapasitesini de Ukrayna'nın direncini de göremedi.
Batı'nın yaklaşımı daha akılcı görünse de orada da ciddi bir duygusal boyut var.

Diyeceğim şu ki ;Siyasette diplomasi esastır ve Rahmetli Süleyman Demirelin dediği gibi siyasetin tıkandığı yerde başlar.

Diplomasinin en nihai amacı dış politika ve ilgili konularda meydana çıkan sorunların barışçıl yöntemler ve müzakereler yolu ile çözülmesini sağlamaktır.

Diplomasi sadece bir disiplin, bir meslek, bir uzmanlık değildir. Aynı zamanda bir sanattır. O yüzden devlet adamları ne kadar deneyimli, bilgili, zeki olurlarsa olsunlar, diplomasi gibi, çok zengin kültür, derin bilgi, engin deneyim gerektiren bir alanda, mutlaka meslekten diplomatlarla yakın çalışırlar. Yanlarında onlar olmadan diplomasi konuşmazlar. Muhataplarıyla müzakere yürütmezler. Çünkü diplomatik konular çok teknik, çok ayrıntılı, çok kapsamlıdır.

Siyasette küsme ,darılma ,ben oynamam ,ben görüşmem, ben dinlemem olmaz.

Sonuçları çok ağır olur.CTP bugün yaşadıkları konusunda feveran etmek yerine diplomasi dersine daha çok çalışmalı ve bu nezaketsizliği nasıl düzeltirimin hesabını yapmalı.