2010 yılının Mart ayıydı.Haziranda Belediye Başkanlığı seçimleri vardı ve Belediye Başkanları her seçim öncesi olduğu gibi hummalı bir çalışma içindeydi.

Başkanlar su parası bağışlamakta ,partililerin nerdeyse kümeslerine kadar asfalt yollar yapmakta, ,ihaleler sorgusuz sualsiz verilmekte velhasıl halkın vergileri

belediye kaynakları gözgöre göre seçim kazanmak uğruna tarumar edilmekteydi.

Bunu gören yurtsever bir vatandaş her seçim öncesinde yaptığı gibi yine hükümete yazılar yazar.

Durumu anlatır.Engelleyin der.

Ammavelekin hükümet partisi ile Belediye Başkanı ayni partiye mensup ya ne duyan olur nede ilgilenen.Hoş farklı partiden de olduğu zamanlarda da birşey

olmamıştı ya yinede bir umut der bekler.

Yurtsever vatandaş , Hükümet yetkililerinin, Sayıştaylık ,Savcılık ,Polisin müdahalesini beklerken Belediye Başkanının seçimi daha rahat kazanması için

Hükümetten destek bile gelir. Bakanlar kurulu kararı ile Belediyeye kaynak aktarılır.

Belediye dahada borç batağına sokulur.

Sonunda Yurtsever vatandaş bakar ki olacak gibi değil ne duyan var ne ilgilenen eline kalemi kağıdı alır ve Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliğine bir yazı yazar.

Tek tek olanları anlatır.

Su paralarının her seçim öncesi oy almak için bağışlandığını ,çalışanların sosyal sigorta ihtiyat sandığı paralarının seçim bütçesine aktarıldığını ve bunun için

yatırımların yapılmadığı ,alt yapı için hibe edilen kaynakların partidaşlara peşkeş çekildiğini ,kümeslere kadar partililere asfalt döküldüğünü ,birilerinin canı

çektiğinde işe geldiğini , birilerinin belediye kaynaklarından arabasını yenilediğini, birilerinin belediye kaynaklarından villalar aldığını , makam koltuğunu korumak

için her yol mubah düşüncesi ile belediyenin tarumar edildiğini anlatır.

Türkiye Cumhuriyeti bakar ki bu mektuplar tek değil .Şikayet eden çok. KKTC’ ne ayrılan bütçe, Belediyelere aktarılan paralar halka hizmet olarak geri

dönmüyor.Üstüne üstlük Belediyelerdeki kara delik büyüdükçe büyüyor.Hesap sorulması şunda kalsın Sayıştaylık dosyaları tozlu raflarda unutuluyor. Hemen Mali

protokole Belediyeler reformunuda koyar.

Ya Belediyeleri azaltacaksınız mali açıdan sürdürülebilir ,yapanın yanına kalmayan bir sistem yaratıp gerektiğinde Belediye Başkanlarının ,encümenlerinin

hesap verebilirmesini sağlayacaksınız yada para yok der.

Ha bugün ha yarın derken onunda üstünden 12 yıl geçer.

O günden bugüne tam tamına 15 Hükümet değişir. Bu hükümetler içinde şu anda mecliste bulunan tüm partiler yer alır. Hatta son seçimde meclis dışı kalan TDP de buna dahil.

Peki bu konuda ne yapılıyor.Koskoca bir Hiç.Ne reform gündeme geliyor nede tartışılıyor.

Bugün 28 belediyeden 20’ si batık. Böyle giderse geri kalanlarında sonu farklı olmayacak.Zamanında yatırılmayan Sosyal sigorta ve ihtiyat sandığı borçları 300

milyon TL’yi aşmış durumda . Buna sebep olan ve yasada hapis cezası ile cezalandırılması gereken belediye başkanları ve encümenler ise hiçbirşey olmamış gibi

evlerinde rahat koltuklarında oturuyorlar.

Hani keşke birilerinin bize söylemesine gerek kalmadan bu reformu yapabilseydik daha güzel olacaktı ya.Hiç olmazsa üzerimize yaftalanan o kötü imajıda silmiş

olacaktık diye aklımdanda geçmiyor değil.

Diyeceğim şu ki bir reform gerekli .Hatta çok geç kalmış bir karar. Yalnız bu reform çağdaş Belediyecilik hizmetlerine erişimin sağlanacağı güçlü Belediyelerin ve

mutlu insanların var olacağı bir reform olmalı. Reformun önceliği Belediye sayılarının azaltılması üzerinden kurgulanmamalı daha demokratik daha hesap verebilir

ve daha kontrol edilebilir bir belediye reformu öncelik olmalı. Gerek Belediye Başkanının gereksede Belediye Meclisinin attıkları her bir imzanın kötü yönetimden

kaynaklanan bedeli sonuna kadar ödetecek.Belediye Başkanının yetkilerini kısıtlayacak Encümenin yetkilerini artıracak bir reform olmalı.

Çünkü görünen o ki reform yoksa yalnız para değil artık koltukta yok…..