Ekolojik krizi sadece Kapitalizmin uygulamalarında aramak abestle iştigaldir.

1990’lı yıllardan sonraki dönemde Gorbaçov’un başlattığı Glasnost ve Perestroyka süreci de önemli ve kaydadeğerdir.

Hernekadar çevre sorunlarını bireylere mal etmeye çalışsakta çevre sorunlarının en başta siyasetin etkisi ile şekillendiğini

de söylemek yanlış olmaz.

Bu konuda sağ tendanslı düşünceden daha fazla solun, özellikle de reel sosyalizmin günahı daha büyüktür diyebilirim.

Sovyetlerin ABD ile rekabet etmek için ağır sanayi yatırımlarıyla meydana getirdiği çevre kirliliğini veya sosyalist Çin’in hızlı

büyümesi sürecindeki çevre tahribatını büyük ölçüde görmezden geldiğini hatırlamak gerekir.

Yine sol siyasal söylemlerdeki ve programlardaki sanayileşme, fabrikalaşma (işçi sınıfını güçlendirecek ağır sanayi) isteğinin,

doğa tahribatını dikkate almayacak bir arzuya bile dönüştüğü zamanlar olmuştur.

Bizde de durum farklı değildir.

CMC’ nin temizlenmesi konusundaki tüm çabalara ragmen bu kirlilik yerinde kalırken kendinden insanla alakalı çok şey

beklenen sol iktidarlar zamanında da konu kirlilik yerinde durmaya devam etmiştir.

Hatta diyebilirim ki bu kirlilikle ilgili kısmen de olsa belli başlı çözümler sağ iktidarlar zamanında üretilmiştir.

Keza bugün havamızı kirleten ve filte takmayan AKSA ile imzalanan ve tekrardan revize edilen anlaşmanın tarihide sol

iktidar dönemine aittir.

Birçok Belediyede söz sahibi olmasına rağmen vahşi çöp depolama alanları düzenli çöp depolama alanlarına

dönüştürülememiş vidanjör atıkları ile organik atıklar ayni çöp alanına dökülmüş geri dönüşüm vs gibi çevrenin ve doğal

kaynakların korunmasına yönelik söylemler yalnızca parti bildirgelerinde kalmıştır.

Dünyada sol düşünce dairesinde çevreci bir siyasal düşüncenin veya hareketin vücut bulduğunu söylemek mümkündür.

Genelllikle ülkemizdede çevrecilik, genel sol hareket içerisindeki argümanlardan biri olarak görüldüğü için sağ

milliyetçilerin gözünde de çevreci hareketin sol hareketlerle birlikte değerlendirilmesi doğaldır.

Peki dünyada durum böyle midir?

Milliyetçi bir çevre hareketi/çevreci hareket yok mudur?

Sanayileşmiş Batı devletlerinde ve kapitalist metropol devletlerde milliyetçilik faşizan bir düşünceyle geliştirildiği için bu

düşüncenin çevreci hareketlerin felsefelerinin tam olarak karşısında olduğu açıktır.

Fakat, yüzyıllardır sömürgecilik tesiri altında kalmış, sömürgeleşmiş, coğrafyalarda gelişen anti-sömürgeci milliyetçi

hareketler ile çevreci hareket içerisinde bir mantıksal, düşünsel bağlantı kurmak mümkündür.

Örneğin uluslararası gıda tekellerine ve bu tekellerin ulusal tarımı yok edebilecek, yaşamı bağımlı hale getirebilecek

GDO’lu, patentli tohum dayatmalarına karşı Hindistan’da verilen “kırsal çevreci” mücadele ciddi biçimde ulusal, geleneksel

renklerle bürünmüş ve ideolojik yöneliminde ciddi bir yerliliği-milliyetçiliği de barındıran bir görünüm arz etmektedir.

Bu mücadelenin benzerini Türkiye’deki su hakkı veya gıda-tohum mücadelelerinde de görmek mümkündür.

Yine, Sovyetler Birliği döneminde nükleer denemelerin genellikle Kazak-Kırgız topraklarında gerçekleştirilmiş olmasından

kaynaklan ekolojik, insani çöküntü (Aral gölünün tamamen kirlenmesi, doğuştan kanserli olan çocuklar, ‘ucube’ doğan

çocuklar, kanser vakıalarının iyice artması)ve aynı tür nükleer denemelerin diğer süper güç olan ABD tarafından özellikle

Kızılderililerin yaşadığı (bıraktıkları kadarının) Nevada topraklarında gerçekleştirilmiş olması ve aynı sonuçları doğurması

yine evrensel olmakla birlikte ciddi ulusal renkleri ve milli hassasiyetleri olan bir çevreci hareketin doğmasına neden

olmuştur.

Ünlü Kazak şairi, düşünürü, aktivisti Olcas Süleymanov liderliğinde kurulan bu hareketin adı; Nevada-Semipalatinsk

(Nevada-Semey) Anti-Nükleer Hareketidir.

 

Devam edecek…..