Son bir buçuk ayı evlerimizde kapalı geçiren bizlerin bununla yüzleşip yüzleşmediğimizi bilmiyorum ama yıllardır çevre ,doğa ve toplumun bunlara karşı davranışına kafa yoran biri olarak ‘’İnsanın doğaya ,doğanın ona olduğundan daha fazla ihtiyacı var’ düşüncesinin bundan böyle eskisinden daha fazla önemseneceğini umut ediyorum.

Bugüne kadar büyük bir çoğunluğumuz tarafından çokta önemli görülmediğini en azından televizyonlardaki yemek programlarından ve siyasetçilerin açık oturumlarından daha az ilgi gördüğü konusunda eminim.

Çevremizi doğamızı daha fazla önemsememiz gerektiğini Corona Salgını bize çok acı bir şekilde tecrübe ettirdi.

Son 2 ayda yaşadıklarımza rağmen Hala daha bunu anlamayacak olanlarda olduğunu biliyorum.Ama bize düşen bir başka görevde bunu o anlamayanlarda anlatmak.

Yoksa salgınların bundan sonraki yaşamımızda hayatımızın bir parçası olmaya devam edeceği aşikar.

Bizim gibi küçük bir ada ülkesinde elimizden ne gelir ki? diyebilirsiniz.

Doğanın kendi içinde yarattığı dinamikler; insanın doğa üzerindeki etkisine ‘dur’ diyor. İklim krizi nedeniyle artan kuraklık, fırtınalar ve sel felaketi gibi olaylar kitlesel zorunlu iklim göçlerine neden olmaya başladı.Bizde bunların olumsuz etkilerini yollarımızı evlerimizi aniden basan sel suları, tuzlanan yeraltı suları,artan sıcaklıklar ,çeşmeden içerken pet şişelere giren içme sularımız ve buna benzer nedenlere dayalı göçlerle yaşıyoruz.

Erdal abim artık Kıbrısın sıcak yaz günlerinin bunaltıcı sıcağında kalmamak için yaz aylarını Karadenizin yaylarında geçirmeye başladı bile.

Ancak Koronavirüs pandemisi şimdi bize küresel ölçekte başka şeyler söylüyor.

Hayvanlardan bulaşan sars, mers ve corona gibi hastalıklara dikkat çeken David Quammen (Spillover: Animal Infections and the Next Pandemic kitabının yazarı) Newyork Times’de çıkan yazısında “Koronovirüsü biz yarattık” diyor ve yakın gelecekte bir dizi daha pandemiyle yüz yüze gelebileceğimizi vurguluyor.

Bu tespite bende katılıyorum.

Ve amacım Felaket Tellallığı yapmak falanda değil

Yaşananlara bakarak doğruyu işaret etmek.

Doğa insansız da yaşar mı?

Kesinlikle Evet.

Mers,domuz , kuş gribi gibi hastalıkların hepsinin yaban hayvanlarının doğal habitatlarını yok etme sonucu ortaya çıktığı artık bir gerçek.

Artık pandemiler gözü doymayan insanlara doğa üzerindeki hakimiyetlerinin sonu olduğunu gösteriyor.

Bilinçli ya da bilinçsiz bu tahribatta herkesin payı olduğu ortada.

Bu durumda her ne olursa olsun aynı gökyüzünü paylaşan bizler bundan sonra daha çok küresel düşünüp yerel hareket etmek zorundayız.

Bu pandemi nedeniyle yakın gelecekte hükümetlerin ve toplumların alacağı kararlar geleceğimizi belirleyecek.Bu bizim hükümetlerimiz içinde geçerli olmalı.Ve buna evde yatarak değil çok çalışarak ortak olma gibi bir sorumluluğumuz var.

Çok çalışması gerekenlerin şu an yalnızca Bakan olanlar değil ayni zamanda Bakan olsun olmasın kendilerine halkın vekilliği verilenlerinde olduğunu unutmamak zorundayız.

Bunun için konuşulması ve çıkarılması gereken onlarca yasa varken sade vatandaş gibi evde oturmaları,bahçe işleri ile uğraşmaları yada saç kesip sosyal medyada paylaşmalarını görmek tabiri caizse abestle iştigaldir.

Böyle olunca yurttaş inisiyatifleri kanalıyla alınacak kararlarda etkin olmak eskisinden daha önemli olduğu ortada.

Bugün herşey tamam işyerlerini açıyoruz dense bile bizler koruyucu tedbirleri bir süre daha sürdürmemiz gerektiğini bilmeli ve uygulamalıyız.İhtiyatın her zaman yaşam kurtarabileceğini yakın zamanda bundan daha iyi öğrenebildiğimiz bir süreç yok diye düşünüyorum.

Önümüzde zorlu bir yol var.Yalnızca sağlık sistemimiz değil, doğal yaşam alanları, turizm, eğitim ,ekonomi ve politika dahi buna göre belirlenecek.

Hatta gelecekte nasıl üretip tüketeceğimiz buna bağlı olacak. Yeni bir kültürün nasıl şekilleneceğini ise açıkçası şu an bilmiyoruz.

Yakın gelecekte bir dizi daha pandemiyle daha yüz yüze gelebileceğimiz vurgulanıyor.

Uzak bir olasılık değil.Bu tespitede katılıyor hatta ve hatta bugün yaşadıklarımız daha da farklı senaryolarıda düşünmeme yol açıyor.

Yapılaşma, et endüstrisi nedeniyle hayvanlara otlak açma, endüstrileşme, meraların yok edilmesi,dağların oyulması ,derelerin gelişigüzel ıslahı gibi nedenlerle diğer canlıların yaşam alanlarına çok fazla müdahale edildi .Yerel ölçekte bu mesela sivrisinek popülasyonun yada fare gibi zararlıların artması küresel ölçekte ise bazen Sars ,Mers bazen da nedenini bilmediğimiz bir dizi başka salgına yol açtı.

Şimdi farklı üretme, farklı tüketme ve farklı düşünme zamanı!

Bu durum yalnızca karbon ayak izimizi azaltmaktan daha öte bir şey olmalı…

Sosyal adaletin her alanına ışık tutabilecek türden…

Savaşlarda ölen çocukları,sığınmacıları,düşünce özgürlüğü tutsaklarını, yaşlıları, engellileri, yeterli besin alamadığı veya sağlık sigortası olamadığı için sağlık sisteminden yeterince yararlanamayanları , temiz suya ulaşamadığı için zaten tüm yaşamı boyunca açlık ve salgın hastalıklarla boğuşanları ya da ormansızlaştırma ve kuraklık nedeniyle bir kova su bulmak için onlarca km uzaktan gelirken cinsel şiddete maruz bırakılan kadınları düşünme zamanı.

İnsanlığın iyileşmesi adına evde kaldığımız bu karantina günlerinde bunları düşünürken emekli bir öğretmen olan Kathleen O’Mearanın şiirini ‘nin bir bölümünü anımsayarak makalemizi bitirelim:

ve insanlar evde kaldılar,
kitap okudular ve dinlediler.
dinlendiler, egzersiz yaptılar,
sanat yaptılar, oyun oynadılar
ve yeni varoluş yollarını öğrendiler,

durdular

daha derinden dinlediler ,
biri meditasyon yaptı,
biri dua etti,
biri dans etti,
diğeri kendi gölgesini keşfetti ,

insanların düşünceleri değişti,

iyileştiler….

Yarın evlerinizden çıkın doğaya gidin ve ondan özür dileyin .Bizlerin kendine yaptıklarımızdan dolayı af dileyin.

Belki bizi bağışlar ve tekrar birlikte yaşamamıza izin verir