İsrail ve Filistinliler arasındaki mücadele dünyada en uzun süren ,ölümlerin yaşandığı ve her an her gün patlamaya yatkın bir sorun.

Bu bölgede barışı sağlamak adına birçok BM karararıda alınmış.

Yinede BM ve Ululararası toplum dediğimiz mekanizma Yahudiler ile Filistinlileri birarada yaşatmaya çalışıyor.

Sorun uzun yıllar öncesine ait.

1879 da birinci Siyonizm Kongresi İsviçre'nin Basel şehrinde toplandı ve Kongrenin sonunda, Filistin'de bir Yahudi vatanının kurulması ve

Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörüldü.

Son 100 yıl Filistinlilere ingiliz sömürgeciliği, sürgünler, askeri işgal ve kendi kaderini tayin etme hakkı mücadelesi getirdi.

Kayıpları ve acılarına sebep olarak gördükleri bir ulusla bir arada yaşama yolundaki zorlu arayış ise sonuçlanmış değil.Burada yaşananları her

gün TV ekranlarında görüyorsunuz.

Filistinlilerin evlerine durup dururken baskın yapan israil askerleri.Evleri yıkılan yollardan alınıp tekme tokat dövülerek arabalara

doldurulan Filistinliler.Yahudi uçakları tarafından bombalanan enkaz haline gelmiş bina yıkıntıları altında kalan çocuklar.

Hepiniz bu görüntülere aşinasınız.

29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu’nun yaptığı oylama sonucunda 10 çekimser, 13 ret ve 33 kabul oyu ile Filistin’in Arap ve Yahudi

devletine bölünmesi, Kudüs kentinin uluslararası gözetim altında olacağı bir corpus separatum kabul edildi.

Bölünme planı kabul edildiği şekliyle BM nin 181 sayılı kararına göre:

1. Filistin’deki mandanın sona ermesi ve İngiliz silahlı birliklerinin 1 Ağustos 1948’den geç olmamak kaydıyla geri çekilmesi,

2. Bir Arap devleti ve bir Yahudi devleti kurulması, Kudüs şehri için BM konseyi tarafından yürütülecek özel uluslararası bir rejim,

3. İki ülkenin ekonomik ve transit bir birlik tesis edebilmeleri için sulama, toprak koruma ve ekimi, devletler arasındaki tren yolu, otoyol, iletişim, havaalanı, liman işletmeciliği, ortak geçerli bir kur sistemi ve tek bir yabancı döviz kuru, ortak gümrük birliği yaratma,

4. Bölünme planının başarıyla yürütülmesini sağlamak için beş üye devletten oluşan bir Filistin Komisyonu’nun kurulması kabul edilmişti.

Paylaşıma göre Filistin’in % 42.88’i ayrılan Arap devletinin 725.000’i Arap, 10.000’i Yahudilerden oluşan bir nüfusa sahip olacakken

Yahudilere ayrılan % 56.47’de 498.000’i Yahudi ve 407.000’i Arap nüfus oluşturacaktı.

Aslında Siyonistler bu planı tüm yönleriyle beğenmemişlerdi ancak bu planı uzun zamandır bekledikleri ve gerçekleştirmeye çalıştıkları bir

Yahudi devletinin oluşması için bir adım olarak kabul etmişlerdi.

Araplar bu planın uygulanmasını durdurmak için gerekirse savaşacaklarını ilan ettiler.

Manda yönetimi altında devam eden Arap-Yahudi çatışması, BM kararlarıyla daha çözümsüz hale geldi.

Genel kurulun bölünme kararı Filistin sorununu çözmediği gibi, İngiltere 15 Mayıs 1948’de manda rejimine son vereceğini açıklayıp, Filistin’i

sorunlu halde terk ederek iki toplum arasında kalıcı çözüm yolu bulmak yerine geride nefreti temellendirdiği, çatışmaların arttığı bir bölge

bıraktı.

Görüldüğü gibi bölünme planı Filistin sorunu için barışçı bir çözüm olamamıştır.

Bu plandan sonra hem Yahudiler hem de Araplar gönüllüleri silahlandırmış, sivillere yönelik eylemlerin artmasına yol açmışlardır.

İngiltere’nin Filistin’den çekilmesi ile Yahudiler yayılma politikasına girişmişlerdir.

Yahudilerin kuvvet kullanarak yürüttükleri politikalar neticesinde, birçok Filistinli baskılara dayanamayıp topraklarını terk ederek başka

ülkelere göç etmek mecburiyetinde kalmışlar.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 29 Kasım 1947 tarihli kararına göre, İngiltere 1947 Aralık ayından itibaren Filistin’deki kuvvetlerini geri

çekmeye başladı.

İngiliz manda yönetiminin bitmesinden birkaç saat önce İsrail Devleti bağımsızlığını ilan etti.

İsrail’in kuruluş ilanı şu bildiri ile duyurulmuştur:

İsrail toprağı Yahudi halkının doğum yeridir. Burada onların ruhları, dinleri ve ulusal kimlikleri oluştu. Burada onlar bağımsızlığa ulaştı, ulusal

kültürleri ve evrensel değerleri oluştu. Burada onlar Bible’yi (Kitab-ı Mukaddes –Tevrat) Dünya’ya armağan etti.

Şimdi biran için zorlamayla gerçekleştirilen bir anlaşmadan sonra Türkiyenin Kıbrıstan ayrıldığını düşünün ve sonrasında yaşanabilecekleri.

Adı hangi plan yada BM kararı olursa olsun kayıpları ve acılarına sebep olarak gördükleri bir ulusla diğer bir ulusu bir arada yaşamaya

zorlamak sonuçta her iki topluma zarardan başka birşey getirmeyeceği ortada.

İsrail ve filistin bunun en bariz ve açık örneği.

İsrail ve Filistin arasındaki sorun ne yalan söyleyim bana bu adada yaşanan ve yaşanabilecekleri çağrıştırdı.

Bu anlamda da Kıbrısta iki devletli çözümün ne denli doğru bir seçenek olduğu ortada.

İsrail'in abluka altındaki Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 18'sı çocuk, 8'i kadın olmak üzere 87 Filistinlinin yaşamını yitirdi. 530 da yaralı var.

Filistinliler kendi topraklarında yahudiler tarafından tutuklanıyorlar,ibadetleri engelleniyor utanç barikatlarına maruz kalıyorlar .

Peki tüm bunlar yaşanırken Uluslararası toplum ,AB ,BM ve Güvenlik konseyi ne yapıyordu dersiniz?

Koskoca bir hiç.

Diyeceğim şu ki;

Aralarına nifak tohumları ekilmiş iki toplumu birbiri içerisine karıştırarak yaşatmak için uğraş verenlerin İsrail ve Filistin arasında başlayan çatışma benzeri bir çatışmanın çıkmasını önleyecek ne gibi bir önleme mekanizmaları olduğunu ve bu konuda kime güvendiklerini açıkça merak ediyorum.

BM mi?Uluslararası toplummu ?Yoksa AB mi? Hangisi.