V. 24 yaşında bir üniversite öğrencisi. Yeşil Hattın güneyindeki bir üniversitede bilgisayar ve dizayn öğrenimi görüyor. Birkaç ay içerisinde diplomasını alıp fakültesinden mezun olacak. Mezuniyetten sonra çok çetin dönemeçler onu bekliyor. Kolay değil. Beş çocuklu bir ailenin en genç üyesi V. Ekonomik krizin vurmuş olduğu bir adada, kendi ayakları üzerinde durup bir gelecek kurmak her babayiğidin harcı değil en nihayetinde. V. bunun bilincinde. Her gün yanı başında çöken siyasi ve ekonomik yapıları hayretle seyrediyor. Eskiden iyi kötü ayakları üzerinde durabilip, vatandaşların bir kesimine –Kıbrıslı Rumlara- refah ve ayrıcalıklar –kamu sektöründe sandalye- dağıtan bir Kıbrıs Cumhuriyeti vardı. Bugün onun yerinde yeller esiyor. Adanın geleceği artık Lefkoşa’ya değil, Brüksel’e ve Atlantik’in diğer yakasına bağlı.
V.’nin ailesi geleneksel olarak AKEL çizgisini destekleyen bir hüviyete sahip. V.’nin babası ve annesi hayatları boyunca AKEL gerçekliliği dışına çıkmamış olan insanlar. V.’nin 30’lu yaşlardaki kız kardeşi AKEL gerçekliliğinden üniversite yıllarında koptu. Bugün bilim adamı kimliği ile siyasete eleştiri ve mantık prizmasından bakabilen bir insan. 2004 yılında, AKEL’e rağmen Annan Planı’na evet demiş ender Rumlardan.
Üniversiteyi bitirip yaşama atılmayı büyük bir hevesle bekleyen V.’ye bugünlerde bu ada bir gömlek küçük geliyor. V. kafasını nereye çevirse muhafazakarlık ve buram buram etnik milliyetçilik kokan söylemlerle karşı karşıya kalıyor. Bu söylemler 21. yüzyılın nesillerini tanıyıp, algılamaktan oldukça uzak.
Bugünlerde V. elinde bir sprey kutusuyla Lefkoşa’nın ve Limasol’un sokaklarını arşınlıyor. Onun isyanı, kutsal devrimi, dağlara, taşlara ve onu tanımaktan uzak, 50’li ve 60’lı yaşlarda bu adanın geleceğine ipotek koymuş olan “eski tüfek” solculara ve sağcılara… Elindeki sprey kutusuyla, çeşit çeşit ve rengarenk grafitti eserleriyle, V. bu adanın geleceğini sözüm ola helen milliyetçiliği ve türk milliyetçiliği adına ellerinde tutanlara kafa tutuyor. “Bu ada benim. Burada özgürce sevişip, özgürce hayatımı yaşayacağım” diyor V. Mert bir delikanlı, elindeki küçük sprey kutusuyla bu adadaki postallara, bürokrasi artıklarına, emperyalizm uşaklarına, insanları Türk ve Rum diye ayıranlara kafa tutuyor…
F. V.’in Lefkoşa’daki küçük fakirhanesinin birkaç kilometre ötesinde, “Türk kesimindeki” evinde gelecek planları kuruyor. İngiltere’deki eğitiminin bitmesiyle beraber adaya döndü F. Elinde iki bavul ve türlü türlü hülyalarıyla vatanına geri dönüş gerçekleştirdi. İngiltere’deyken Birleşmiş Milletleri’nin genel kurulunu andıran bir arkadaşlık grubu kurdu. Surinamlısından, Yunanlısına, Kürdüne, Hintlisine, Kıbrıslına bir çok arkadaşa sahip oldu. 6 yıl boyunca dolu dolu bir hayat yaşadı Londra’daki fakirhanesinde F. Diploma almasına birkaç ay kala da aşık oldu. Gönlünü Türkiye’den bir kıza gönlünü kaptırdı. Böylece deli dolu bir aşk başlamış oldu bir Kıbrıslı Türk genç kız ile Anadolulu bir kız arasında. Maceralı ve tebessüm dolu bir macera. Amsterdam’a, Paris’e, İzmir’e gerçekleştirilen kaçamaklar ve gün geçtikçe yeni boyutlar kazanan sınırsız bir sevgi…
F. ekonomik nedenlerden dolayı adaya dönmek zorunda kaldı. Kız arkadaşı üniversite eğitiminin son bulmasından sonra bir süre daha Londra’da kalıp gelecek planlarını gözden geçirmeyi yeğledi. Bugünlerde iki genç aşık için üzerinde yaşanılabilecek bir kara parçası, ufak bir yuva ve bir geçim kapası aranıyor. Türkiye’ye dönüş fikri çoktan rafa kalkmış durumda. Türkiye gündemine damgasını vurmuş olan muhafazakar dünya görüşü iki genç kıza göre değil. Yurt dışı desen para sorunu söz konusu… Önce iş bulunmalı, sonrasındaysa Türkiyeli kızın vize – oturma izni işlemleri halledilmeli. Kıbrıslı F. için bu noktada bir sıkıntı yok. Onun esas sıkıntısı adasıyla ilgili. Ailesi onun lezbiyen kimliğine ses çıkarmamayı yeğlemiş durumda. “Onlarınki bir tarafsızlık durumu”, diyor F. ve ekliyor: “Bana ne destek veriyorlar ne de gelecek ile ilgili planlarıma köstek oluyorlar. Toplumun tepkisinden çekiniyorlar. Malum küçük bir toplum burası. Tepkiler oldukça önemli”.
F.’nin kız arkadaşıyla yakın gelecekte bu adada yaşaması neredeyse olanaksız. Adanın kuzeyinde sömürge döneminden kalma, çağ dışı müktesebat ve kanunlar hepimizin malumu. Muhafazakar toplumsal refleksler işin cabası. “En çok bana ne koyuyor biliyor musun ey yoldaş”, diye soruyor F.: “50’li ve 60’lı yaşlarına merdiven dayamış, göbekli, muhafazakar bürokratların bu adanın geleceği hakkında söz sahibi olmaları. İşte bana en fazla bu koyuyor. Bu adamlar bu adanın geleceğini ipotek altına almış durumdalar. Yabancı merkezlerden gelen emirleri uygulayıp, adanın insanlarını Türk ve Rum, heteroseksüel ve homoseksüel, sağcı ve solcu, filancı ve falancı diye ayırıyor bu insanlar. Bu işi büyük bir zevkle yarım asırdan beri yapıyor bu insanlar. Ve onlara doğru dürüst bir ses yükseltilmiyor. Bu ada onların iştahlarına teslim olmuş durumda”.
V. ve F. bu adanın saklı ama gerçek sahipleri. Onların hayat öyküleri bu adanın toplumsal ve siyasi çıkmazına ışık tutuyor bir anlamda. 20’li yaşların dramı bu adada karşı karşıya olduğumuz bir sorunu gün yüzüne getiriyor: Nesil sorunu. Adanın genelinde yoğunlaşan siyasi ve sosyoekonomik kriz nesiller arasındaki uçurumu derinleştirmiş durumda. Eşit olmayan şartlarda “çarpışan”, mücadele veren iki “rakibin” savaşı söz konusu: Bir tarafta, dünün ve bugünün bürokratik, sınıfsal ve sosyal ayrıcalıklarını etle ve tırnakla savunmaya çalışan 50’li ve 60’li yaşların ada insanı… Diğer taraftaysa, bu ada üzerinde gelecekleri ve umutları gasp edilmiş olan 20’likler ve 30’luklar… İşin özü: Bize Jön Kıbrıslılar devrimi lazım… Bu konuya ileride değinmeye devam edeceğiz…