Düşünüyorum da insanların istedikleri hayatları yaşamaları…Mümkün mü böyle bir şey bu hayatta??
Yoksa bu sadece bir ütopya mı??
Kaçımız yaşamak istediğimiz hayatları yaşıyor, o hayatların içinde bir ömür tüketiyoruz.
Oysa bir insan olarak bir kaç hayat yaşamak mümkün bu hayatta.
Neden ısrarla doğduğumuz insan olarak ölmeyi seçiyoruz.
Niye böyle gelip böyle gidiyoruz.  
Hayat neden hep unutmakla hatırlamak arasında yaşamaya çalışıyoruz.
 İtiraf edelim çoğumuz ne yaşadığımız hayatız, ne de olduğumuz insan…
Ardı ardına açılışlar temel atma törenleri yaşadık geçtiğimiz günlerde.
 Sosyal medya tabiri caizse eleştirilerle yıkıldı.
Hatta Cumhuriyetçi Türk Partisi’ni çok güzel bir yazı ile eleştiren Sinan Dirlik Yenidüzen gazetesine veda etti.
Toplumun geniş bir kesimi yaşananlar karşısında hayat kırıklığına uğradı.
Çoğumuzun aidiyeti biraz daha eksildi.
Ama kaç gün sürdü bu duygular… Ne kaldı bu kızgınlıklardan geriye.  
Törenlere katılan Başbakan Özkan Yorgancıoğlu’nu da eleştirdik, Meclis Başkanı Sibel Siberi’de….
Oysa önce bir düşünseydik kendi payımıza ne kadar memnunduk inşa ettiğimiz hayatlardan diye…
Başkalarını eleştirme hakkını kendimizde görüyorduk da, aynaya bakmayı hiç akıl edemiyorduk.
Hayatı kendi yaşadığımız dünya kadar sanıyorduk.
Aslında birileri de bizi eleştirmeliydi.
Çoğunlukla duyarsız olduğumuz için, daima sessiz kalmayı seçtiğimiz için…
Hayatı pahalı arabalar sürmekten yemekten içmekten öte algılamadığımız için.
Daha fazla gezmeyi, görmeyi, okumayı düşünmediğimiz…
 Hayatı başkalarının gözünden görmeye çalışmadığımız için eleştirilmeliydik.
En önemlisi de doğduğumuz insan olarak öldüğümüz için eleştirilmeliydik.
Geldiğimiz gibi gittiğimiz için…