18 Nisan günü toplum olarak birkez daha adalet diye haykırdık.

Neden ?

Çünkü adalete olan inancımız ne yazık ki tam değil.

Türkiyede son 25 senede yaşanan depremlere ve sonrasında yaşananlara bakıldığında adaletin tam manası ile tecelli etmediğini ve böylelikle soruna çare üretilmediğinide görürsünüz.

Bu vicdanlarda büyük bir yara açtığı gibi  yapılan yanlışların tekrarınıda sağlayarak ölümlerin sürmesini ve adaletin daha da yara almasını sağlamıştır.

17 Ağustos 1999’daki 7.4'lük Gölcük depreminde açılan davalarda  ,2020 deki izmir depreminde çöken rıza bey apartmanında, 23 Ekim 2011’de Van-Erciş merkezli depremde yıkılan  bayram otel yargı kararında , 1 Mayıs 2003’te Bingöl’de çöken ve 1i öğretmen 84 ü öğrencinin hayatını kaybettiği Çeltiksuyu Pansiyonlu İlköğretim Okulu’nda yargının adaleti sağlayamadığını görürsünüz.

Mesela Rıza Bey Apartmanı ile ilgili devam edilen yargılamalarda mimar Ali Serdar Bayram ile yapı müteahhidi Hasan Hüseyin Özkan dışında sanıklar tutuksuz yargılandı.

Son olarak 13 Ekim 2023 de  görülen duruşmada Özkan ve Bayram'ın da tahliyesine karar verildi ve Rıza Bey Apartmanı davasında tutuklu sanık kalmadı.

 

Depremde 30 kişinin yaşamını yitirdiği Emrah Apartmanı ile ilgili binanın müteahhidi Hayati Uzun, statik- betonarme proje müellifi ve fenni mesulü Turgay Akkoçlu ile sürveyanı Hüseyin Bilgin Sert, gözaltına alındı.

Yargılama sürerken Sert hayatını kaybetti, Akkoçlu da tahliye edildi. Mahkeme, Uzun ve Akkoçlu'yu "iyi hal" indirimiyle ayrı ayrı 14 yıl 5 ay 10'ar gün hapis cezasına çarptırdı. Dosya, istinaf mahkemesine taşındı.

Depremde 1 kızını kaybettiğini söyleyen Hasan İnan, kararı kabul etmediklerini, adaletin yerini bulmadığını düşündüklerini ifade ederek, "Adaletimiz bir örümcek ağına benziyor. Eşek arısı deler geçer, sinek takılır" dedi.

Rızabey Apartmanı, Barış ve Cumhuriyet Sitesi'ndeki ölüm ve yaralanmalara ilişkin belediye fen işleri müdür vekili, imar müdürü, şube şefi, inşaat mühendisi, imar müdür yardımcısı ve teknisyenin de bulunduğu 11 sanık "görevi kötüye kullanma" suçundan yargılandılar.

İddianamelerde bu sanıkların yıkılan binaların statik projesini inceleyip kontrol eden, onay veren ve ruhsat düzenleyen kamu görevlileri oldukları, 3194 sayılı imar kanunundaki yasal mevzuat ile 1975 tarihli yönetmelik hükümlerine göre kendilerine yüklenen görevin gereklerine aykırı hareket ettikleri öne sürüldü.

Sonra ne mi oldu.Tahliye edildiler.

Birde 2003’te Bingöl’de çöken ve 1i öğretmen 84 ü öğrencinin hayatını kaybettiği Çeltiksuyu Pansiyonlu İlköğretim Okulu ile ilgili dava var.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Malzemeden çalınmış, ihale şartlarına uyulmamış, suçlular masaya getirilecek” dediği depremle ilgili karar depremden 6 yıl sonra çıktı. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi ‘taksirle ölüme neden olmak’ suçundan okulu yapan müteahhit Şeref Bozkuş’a 3,5, kontrol mühendisi Şadiye Topçu ve mühendis İsmet Elhakan’a da 2,5 yıl hapis cezası verdi. Davada yargılanan 6 sanık da beraat etti.

Yargıtay, yerel mahkemenin verdiği cezaları onadı. Kararın onanmasından sonra Bozkuş 1.5, Elhakan ise 1 yıl cezaevinde kalarak tahliye oldu.

Hayatını kaybedenlerin yakınlarının açtığı davada ise Elazığ Bölge İdare Mahkemesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ailelere 50 bin ile 120 bin TL arasında değişen tazminat ödemesine karar verdi.

Hiç kimse eşini çocuğunu babasını annesini dedesini öğretmenini bu şekilde kaybetmemeli.En önemliside kaybetmemesi için gereken caydırıcı cezalar verilmeli.

Fakat görünen o ki ne yazık ki kanun koyucular ve uygulayıcılar bu konuda hala vicdanlarının sesini tam manası ile dinleyemiyorlar.

1999 Gölcük, 2003 Bingöl ve 2011 Van ve 2020 İzmir depremlerinde bina sahipleri, müteahhitler, mühendisler ve fenni mesuller 'bilinçli taksirle ölüme neden olmaktan' yargılandı.

Ancak ya beraat ettirildi ya da ödül gibi cezalar verildi. Halbuki olması gereken olası kast ile yargılanmalarıydı.Olmadı

Türkiye barolar birliği başkanıda sanıkların olası kast ile yargılanmasını düşünenlerden . Başkan Erinç Sağkan’ın bir gazeteye verdiği mülakatta, 11 ilin başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunduklarını açıklarken,6 şubat depremindeki  ölümlerle ilgili olarak sorumluların “taksir” yerine “olası kasıt ve zincirleme suçtan” cezalandırılmalarını talep ettiklerini açıklamış.

TCK’nın 85’inci maddesi çerçevesinde taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi “iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası” ile cezalandırılıyor. Fiil, birden fazla insanın ölümüne neden olmuş ise, verilecek ceza sınırları iki yıldan on beş yıla kadar çıkartılıyor.

Buna karşılık suç fiilinde “Olası kasıt” olması halinde ceza daha ağırdır. TCK’nın 21’inci maddesi, “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” hükmünü taşıyor.

Müebbet hapis cezası gerektiren suçlar arasında TCK 81’inci maddede “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenen öldürme suçu da var.

Bundan anlamamız gereken, “olası kasıt” halinde öldürme suçundan verilen müebbet hapis cezasının 20-25 yıl aralığında hapis cezasına çevrilmesidir.

Vicdan, niteliği gereği, insanın daha iyisini yapabilme yetisi varken bu iradeyi gösterip gösteremediği üzerinden bir muhakeme yürüterek hüküm verir.Hukuk kurallarıda bunun üzerine kuruludur.

Barolar birliği Avukatları neden bunu talep etti.Çünkü vicadanları böyle bir olayda taksir sucunu kabul etmedi.Edemedi.

Tıpkı şampiyon meleklerin anne babaları ve bizimde kabul etmediğimiz gibi.

Buna karşın Türkiyede son 25 yılda yaşanan depremlere ve sonrasında yaşananlara bakıldığında 1999 Gölcük, 2003 Bingöl ve 2011 Van ve 2020 İzmir depremlerinde bina sahipleri, müteahhitler, mühendisler ve fenni mesuller 'bilinçli taksirle ölüme neden olmaktan' yargılandı. Ancak ya beraat ettirildi ya da ödül gibi cezalar verildi.

Barolar birliği başkanı taksirle kasıt arasındaki farkı şöyle anlatıyor: “Deprem sonucu ölüm meydana gelmişse, öldürme suçu işlenmiş olacaktır. Uygulamada, deprem sonucu ölümlerde genellikle kasten değil, basit ya da bilinçli taksirle insan öldürme suçu gündeme gelmektedir. Basit taksirde kişinin öngörmesi gereken bir netice bakımından gerekli dikkat ve özeni göstermemesi, bilinçli taksirde ise öngördüğü neticenin yetenek, şans gibi gerekçelerle gerçekleşmeyeceğini umması, bu anlamda neticeyi kabullenmemesi söz konusudur. Olası kasıtta ise öngörülen netice ‘Olursa olsun’ düşüncesiyle kabullenilmektedir.”

Barolar Birliği Başkanı, bu tezini Kahramanmaraş örneği üzerinden izah ediyor. Buna göre Kahramanmaraş’la ilgili bütün resmi raporlar, bilimsel çalışmalar, önceden depremin gerçekleşeceğini öngörmüştür.

Fay hattı üzerindeki Kahramanmaraş’ta deprem öngörülebilir bir durumdur. Bu takdirde, böyle bir yerde bu tür yapıları inşa eden, inşa edilmesine seyirci kalan ya da bu hususu denetlemeyen kişiler “olası kasıtla insan öldürme” suçundan ceza almalıdır.diyor.İnsan olan her bir bireyin bu açıklamaya  katılmaması mümkün değil.

Çocuğunu eşini babasını annesini bir sorumsuz yüzünden kaybetmenin cezası öyle taksirle olmaz diyor  .Bu düpedüz kasıtlı bir suç işlemedir diyor.

E madem öyle yargı  neden bunu diyemiyor?