Her türlü sorunumuz bitti şimdi güneydeki sokak isimlerinin değiştirilmesi bize dert oldu.

Neymiş efendim?Taa 1910’lu yıllardan bu yana Türkçe imiş bu isimler de Rumlar değiştiriyormuşmuş!

Bizim değiştirdiğimiz ve değiştirdiğimiz halde halen unutturamadığımız köy isimlerine rağmen bu eleştirileri yapıyor oluşumuzu düşününce, dehşete kapılmamak mümkün değil!

Mesela babam köylerin isimlerini farklı biliyor, ben farklı. Ben ikisini de biliyorsam da benim çocuğum eskiyi hiç bilmiyor!

Örnek mi?

Omorfo-Güzelyurt, Yorgoz - Tepebaşı, Kondeya-Türkmenköy… Yeterli mi?

Osmanlı’nın yerleştiği topraklardan olan Kırnı bile olmuş Pınarbaşı mesela…

Bir konuda hakikaten haklı isen ve temiz isen karşı tarafı eleştirirsin. Yoksa seni bir çırpıda tuzla buz ederler!

N’aptık sokak isimlerini değiştiriyorlar haberini medya aracılığı ile servis ederek?

Rumlar daha düşman, daha kötü, daha bizi silmeye yönelik çalışıyor diye çığırtkanlık sesimizi mi artırmış olduk?

O halde bizim yaptığımız ne idi?

Bunlar objektif olabiliyor muyuz ve öyle kalabiliyor muyuz sorularımız…

***

Bu tür atılımları, özellikle uluslararası hukuk ve politika gereği yapıyorsak durum daha da vahim…

Ne var acaba?

Daha düşman gösterince daha mı haklı oluyoruz dünyanın gözü önünde? Kıbrıs sorununun çözülmesini ya da çözümsüzlüğün sürmesine hizmet edip etmediğinizle de alakalı olarak Kıbrıs sorununa bakışınız hakkında bilgi verir! Ki istenen bilgi bu mudur?

Bunun çok derin düşünülmeden yapıldığı anlaşılıyor. Çok çirkin.Çok yanlış.Uluslararası barışın desteklenmesi gereken, sağlıkla ilgili yaşanan küçücük bir virüsün sebep olduğu nedenlerle içine düştüğümüz durumdan dolayı ortak hareket etmenin önemini kavramak gerekirken biz halen daha ayrılığın ve düşmanlığın peşindeyiz.İnanamıyorum!

Cumhurbaşkanımız geldiği günden beridir, ayrı devlet, ayrı egemenlik,Mavi Vatan ve bunun gibi değişik kavramlarla Kıbrıs sorununu daha ileri bir aşamaya taşımış gibi konuşup,seçmenlerin ve toplumun dikkatini çekmeye çalışıyor.Fakat söyledikleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları dışına çıkamıyor.

Bunun da farkındayız, fakat güneyde Kıbrıs Cumhuriyeti lideri olarak Anastasiadis’in her söylediği cümle dünyaya yayılıyor. Aslında duyulan da dinlenen de önemsenen de o…

Mikrofonu eline alıp “Dünyaya sesleniyorum!” diye bir cümle kurunca, dünya sizi duymuyor sayın cumhurbaşkanım!

Kıbrıs sorunu ile ilgili çok ürkütücü, çok bölücü, çok bugüne kadar dünyanın gözü önünde vardığımız noktayla ilgili bize ters düşen,Kıbrıslıtürk’ü düşman, geçimsiz, anlaşılması zor bir toplum olarak gösterir pozisyona giriyorsunuz. Siz de kendi toplumunuzun bu şekilde görünmesini istemiyorsunuz.Biliyoruz!

Ama nedir sizi etkileyen ki böyle bir hatanın içerisinde yuvarlanıyorsunuz?

Kaldı ki makama geldiğiniz daha ilk günlerde uluslararası yapıyor olduğunuz ilk görüşmede bayraklardan imtina edilmiş olması ya da İngiltere Dışişleri Bakanı ziyaretinize geldiğinde bayraklardan tamamen arındırılmış bir bölgede bir fotoğraf çektirmiş olmanız da bu konuda sizin elinizin kolunuzun, uluslararası hukuk ve uluslararası siyaset konusunda nasıl da kapalı olduğunun bağlı olduğunun göstergesi değil mi?

Ne olur artık şov ola siyaset yapmayın! Ne olur artık olan biten başka türlü olup bitiyormuş gibi göstermeyin!

Ne olur!

Artık halka başka söyleyip arkada başka konuşmayın!

Aksi takdirde seçilmiş değil atanmış olursunuz.Atanmış liderlerin toplumdan onay almak gibi bir beklentileri yoktur tabi...

İşte o zaman olmaz!

O zaman da bunun adı demokrasi değil, diktatörlük ya da monarşi gibi bir şey olur sanıyorum.

Tatar da böyle anılmayı istemeyecektir diye düşünüyorum.

Dr. Çiğdem DÜRÜST