Hiçbir ülke, hiçbir toplum ve hiçbir insan yoksullaşmak istemez. Her ülke ve her insan refah düzeyini artırmak ister. Türkiye G-20 ülkeleri arasında Çin’den sonra, Japonya ile birlikte en çok 2. büyüme kaydeden ülke… G 20’de en çok büyüyen ikinci ülke kısacası. Gerçi 2010’da aynı Türkiye, aralarında ABD ve Çin’in de bulunduğu G-20 ülkeleri arasında büyüme rekortmeni, dünyanın en çok büyüyen 3. ekonomisiydi. Türkiye’nin cari açıkları azaltılmaya çalışılırken büyümesinde nispi bir düşüş yaşansa da, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olduğunu biliyoruz.
Türkiye ve KKTC arasında memur maaşları arasında fark kapandı ve hatta Türkiye’deki memurların maaşları bizim memurlarımızın maaşlarını geçti diye açıklama üzerine açıklama yapılıyor. Türkiye’deki maaş artışları hak ettiği bir yükselme içindedir. Bir ülke zenginleşiyorsa milli gelirinin artışına göre kamu ücretlerinde artış yaşanır. Kaldı ki Türkiye’deki kamu sendikaları Türkiye’deki refah artışının kamu maaşlarına düşük oranda yansıtıldığından şikayetçi.
Dönelim bizim ülkemize, hayat daha pahalı olsa da KKTC’de memur maaşlarının Türkiye’den düşük kalması kadar normal bir şey olamaz. Hatta Türkiye yardımları olmasa, savunalım ya da karşısında duralım özelleştirmeler yapılmasa devletin kamu maaşlarını ödeyemeyeceğini de görmüş durumdayız. Bu şartlar altında dünyanın en büyük ekonomileri arasındaki bir ülkenin memur maaşlarını artırması normalken bizim ülkemizdeki memur maaşlarının Türkiye’nin katkıları ile ödendiğini bile bile memur maaşlarının düşüklüğünden yakınması kesinlikle normal kabul edilemez.
Realitede Türkiye’nin bize en azından kendi ülkesindeki memurlara verdiği kadar maaş vermesini talep ediyor hatta KKTC’nin Türkiye’den daha pahalı bir ülke olması nedeniyle, KKTC memurlarının Türkiye’dekilerden daha fazla para kazanması gerektiğini savunuyorsak, KKTC’yi ayrı bir ülke olarak değil, Türkiye’ye reel olarak ilhak etmiş bir toprak parçası olarak görüyoruz demektir. Kuzey Kıbrıs’ı bağımsız bir ülke olarak kabul etmeyeceksek, ülkenin bağımsızlığını savunmayacaksak gerçekten de böyle bir devlete hiç ihtiyacımız yok. Bırakalım artık devletçilik oyunu oynamayı, resmen Türkiye’ye ilhakı savunalım!
Açık olan bir şey var, bu ülkede çok az insan gerçekten Türkiye’den bağımsızlık istiyor. Çoğumuz Türkiye’ye bağımlılıktan bir dirhem kopmak istemiyoruz. Ve KKTC Devleti Türkiye’den daha fazla ne koparırsak kardır mantığının işletildiği bir oyun atı misyonuyla şekillendirilmiş gibi duruyor. Bağımsızlık bir mücadele işidir. Türkiye’nin katkılarının azalmasını istiyor ve kendi ülkemizi kendimiz yönetmeyi arzuluyorsak, bu istemimizde samimiysek şayet, Türkiye yardımlarının azalmasını savunmalı ve bunun bedelini hep beraber ödemeyi kabul etmeliyiz. Ama biz Türkiye’ye bağımlılıktan fayda sağlamayı uman ve bağımsızlık söylemini bu faydanın artırılması amacıyla bir tehdit unsuruna dönüştüren ve bunu da elinde kalan tek politik bir manevra olarak sunan bir toplum resmediyoruz. Yetmiyor, gözdağı verdiğimizi sanarak, bize iyi bakmazsan senden bize daha iyi bakacak birilerini buluruz demeyi yüksek zeka göstergesi addediyoruz!
Bu resim değişmek zorundadır. Birileri bu resmi çirkefe boyadıkça, başka birileri bu resme karşı çıkarak, tabloyu zedelenen onurlarının teri ile silmeye başlamalıdır. Bir toplum gerçekten bağımsız olmak ve kendi ayakları üzerinde durmak istiyorsa bunu bağımsızlığına düşkünlüğünü ortaya koyarak ve onurunu koruyarak gösterir.
Önümüzdeki yıllarda Kuzey Kıbrıs’ta ana ayrışmanın, bu ülkenin kendi kararlarını kendi alan, daha bağımsız varlığını sürdürmesini isteyenlerle, bu ülkeyi daha da bağımlı kılmaya çalışanlar arasında olduğunu ve bu ayrışmanın giderek derinleştiğini göreceğiz. Siz oradan bulanık suya daldırdığınız fırçanızla tabloyu boyayadurun, biz buradan boyadığınızı sileceğiz bilesiniz.