Birkaç gündür İstanbul Taksim Gezi Parkı olaylarını Türkiye Basın Yayın ve tv. kanallarından izleme imkanı olmasa da çağımızın iletişim aracı olan sosyal medya ve yabancı basın üzerinden tüm ayrıntıları ile yakinen takip ediyorum.

Geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi görüntüleri içerisinde iktidarın halkına karşı bu denli nefret ve kinle acımasızca Emniyet Güçleri vasıtası ile saldırması benim açımdan tam da bir “AKIL TUTULMASI” ile denktir.

On binlerce insanın bir kıvılcım olarak İstanbul’un en hoş merkezi parklarından olan Gezi Parkı’nın katledilerek bir AVM’ye (Alış-veriş Merkezi) veya tuhaf bir yapıya dönüştürülmesi fikrine bağlı olarak haklı tepkilerini verirken aslında yaklaşık on yıldır iktidarda olan AK Parti’nin sosyal, ekonomik ve eğitim alanındaki icraatlarına karşı halk içerisinde oluşan tepkilerin büsbütün patlaması gibi oldu.

Kanımca bir sivil harekete bağlı olarak gelişen bu eyleme her ne kadar da gerek iktidar gerekse muhalefet tarafından kendilerince farklı anlamlar yüklenilmeye çalışılsa da bu eylem tamamıyla sözüm ona iddia ettikleri gibi “marjinallere” aittir.

İktidarın her alanda olduğu gibi kendi muhafazakar ideolojisini oluşturmaya çalıştığı ve bunu da her alanda baskı ve tehdit ile yapmaya çalışması sonucunda tabi ki kendine karşı olan ve özgürlükçü adalet ve demokrasi talep edenler “Marjinal” olacaktır. Bu durumda AK Partinin icraatlarına muhalif olan herkes marjinaldir….

Kendi halkını ötekileştiren ve mendebur, zındık, çapulcu, sarhoş veya ayyaş ilan eden bir anlayış tabi ki tepkiye maruz kalıp eleştirilir. Sözde Taksim’in yenilenmesi ve çağdaşlaşması projesi çerçevesinde kültürel ve çevresel dokusunu ve izlerini silme gayreti içerisine girip inatlaşma sadece ve sadece toplumsal barışa ve bütünselliğe zarar verir.

Uzun yıllardır Türkiye’ye zarar veren ve hem kalkınmasına hem de toplumsal huzura sekte vuran da bu anlayış değil miydi? Her görüşe, inanca ve ideolojiye demokratik temayüller çerçevesinde saygı duyma kültüründen değil de bölüp parçalayarak yönetim mentalitesinden nemalanmayı tercih edenlerin Türkiye’yi ne hallere soktuğu ortada değil mi?

Artık Türkiye’de ayrım dindar-laik, Atatürkçü saflaşması değil, özgürlükçü-despot saflaşması olma yönündedir.

Halkını her ne koşulda olursa olsun hor görmeyeceksin; mevcut iktidarlar yine halk sayesinde olur, halka rağmen olmaz. Tıpkı Kıbrıs’ın kuzeyinde de son yıllarda yaşadığımız gibi kendi halkını gidip jurnalleyen ve şikayet eden ve küfür eden Bakanların olduğu gibi. Ayıptır; utanılası bir durumdur bu.

Evet Taksim’in Bir Gezi Parkı var ve bu başkaldırı ne ideolojik ne etnik ne de dini bir içeriğe sahip; bu başkaldırı katledilen demokrasi, insan hakları, hukuk, çevre, kültür, haber alma özgürlüğü, sanat ve yaşam hakkına yönelik bir başkaldırır. Bizim de bu bağlamda “Gezi Parklarımız” olmalı ve hak etmediğimiz bu yaşam tarzına ortak akıl ve birliktelikle mücadele edip insanca yaşama ortamını bir birimizi ötekileştirmeden hazırlamalı.

Bu mücadele halkın her kesiminden aklı başında insanlarca verildiği takdirde toplum içerisindeki çürük elmaların da ayrıştırılması bir o kadar hızlı ve etkili olur. Kirliliğin ve kokuşmuşluğun her türlüsüne cümleten “HAYIR”.