İçinde insan olan her bir yapı, tüm olumsuzluklara karşı doğası gereği direnir. İçinde insan
olan derken ne demek istedik? Yapılan her eylemde, düşünülen her düşüncede ya da bir
şekilde hayata geçmesi mümkün fikirlerin, merkezine insanı insan yapan değerleri
koymaktan bahsediyoruz.
* * *
İnsan doğal bir canlı değildir, insan kültürel bir canlıdır. Yani kültürel olarak yükselmek,
kişiyi doğayı kendi gibi görmesine sebep olur, bu oluş öyle güçlü bir duygudur ki insani olan
her eylemi desteklerken, kültürel seviyede zayıf kalan bir bireyi de doğada emsali olmayacak
şekilde vahşileştirir.
* * *
İşte bu kültürel alandan uzaklaşmanın sonucu olan vahşilik nerden gelir? Kişiyi, hatta
doğada ki her bir oluşun varlığını sebeplendiren neden kesinlikle Ego’dur. İşte insanın esas
olarak ele alması gerek şey tam da budur. İnsan kendini doğadan üste görmesinin nedeni de
işte bu ego ve onu yücelten ben merkezciliktir.
* * *
Ancak doğa her zaman kazanan taraf olur, buna rağmen insan tüm küstahlığı ile ‘’ben’’
demeye devam eder. Bu savaş hali sunidir, insan maddeci doğa ise manevidir, maneviyatı
madde ile yenemesin, çünkü onu yaratan da doğanın kendisindir. Yani her şarta kültürel
yükseliş elzemdir. Bu kültürel cehaleti en korkunç boyutlarda yaşadığımız bu günlerde,
ihtiyacımız olan anlayış bu temel bilgiden gelmektedir.
* * *
Dönemin dünyayı yöneten iktidar odakları sermayedarlar da, bunu en iyi kullanan
zümredir. Kapitalizmin dayatması olan kültürel zayıflatma, beraberinde egoist insanların
doğmasına sebep olmuştur. İhtiyacın çok ötesinde sahip olma güdüsünü işte bu egoizm
tetikler, yaratıcısı olan kapitalizm kültürel yozlaşmayı işte bu ego yolu ile sağlar.
* * *
Eğitimi kalıplaştırmakla işe başlandı, artık aklın bilgi güzelliği yerine, fiziğin nasıl göründüğü,
ne giydiği, ne yediği, nasıl bir evde kalındığı ve daha ne varsa dayatma kültürde her şeyi daha
önemli kıldı. Bu sayede sınıfsal olarak ayrılan insanların o ayrım dediğimiz yer, kapanmayan
yara haline dönüştürüldü.
* * *
Bu sayede yalnızlaşan insan, kendi olduğu yeri yadırgamaya başlar ve bu imkanların çok
üstünde bir isteğe dönüşür, bu yetersizlik hissi en nihayetinde bireysel çıkarlara dönüşür. Ve
bu hamurun oluşması ile, iktidar odakları hamuru işlemeye başlar, çıkarlarını beslediği
insanları, kendi amaçları doğrultusunda kullanıp, halkın geri kalanını hiç etmeye ve o
kullanılan kişilerin suç ortağı değil, direk suç işleyen tarafa koyarak, halkları bir birine zıt ve
bir o kadar egoizme itmeye devam ederler.
* * *
Artık kültürünü kaybetmiş, dayatma kültürle yaşayan bireylere dönüşümüzün sonucu
olarak, sosyal varlıklar olmamızın gereği olan sosyal yaşantımızın, toplumsal bütünlüğü yıkılır.
Artık iktidarın karşısında duracak bir halk yoktur, bu yüzden de iktidar bireyleri bütünlükten
daha da uzağa itmek için korkuyu kullanır. Ve insanlar korku ile beslenen kişiliğini, zaten
yenilmiş egosunu, maddi çıkarlar sağlayarak beslemeye başlar, bunu da kaybetmemek için
itaatkar bir köleye dönüşür.
* * *
Bu ada yarısında yaşayan bizler, bize de uygulanan bu sistem, bizi toplumdan uzaklaştırıp
bireyselleştirip bu zor durumlara sürüklemiştir. Artık tüm haksızlıklar karşısında susuyoruz
çünkü korkuyoruz, tüm adaletsizlikler yapılırken görmezden geliyoruz çünkü korkuyoruz,
doğamız katledilirken, sağlık sistemi çökerken, devletin kasaları boşalırken, eğitim neredeyse
çöp edilirken, sanat sus pus edilirken, kültür yok olurken korkudan susuyoruz.
* * *
Bu korkuda kültürel ve entelektüel cehaletimizin bizi sürüklediği yerdir. Çünkü bu
cehalettir besleyen tüm egoyu, bu cehalettir seçtiren bu yönetimleri ve bu cehalet yüzünden
bir arada sosyal yaşayabilmek var ikin, param parça ne istediğini bilmeyen bireylere
dönüştük. Gerçek iktidara sahip olan sermayedarların varlığının da sebebi bu cehalettir.
* * *
Kültürel olarak tutunun hayata, dayatma gelenekselcilikle değil, bilimin ışığını taşıyın o
zaman korkmazsınız yobazlığın karanlığından.
Behiç Anibal…