Sinema tarihinin en iyi bilimkurgu filmlerinden birisi olarak kabul edilen 'Maymunlar Cehennemi' duymayanımız yok herhalde. Bu arada Maymunlar Cehennemi; özgün genel adı Planet of the Apes olan, ABD yapımı beş filmlik bir serinin Türkçeye yerleşmiş genel adıdır.

“Maymunlar Cehennemi” ismini taşıyan serisinin geçmişi 1968 yılına kadar uzanıyor. İlki o tarihte çekilir ve 1973'e dek müteakiben serisi yapılır, beş filmden oluşan bu seri, hatırlayanımız olduğu gibi olmayanlar da var. Hatırlayanlar bilir, ama hatırlamayanlar için esas olarak kabul edilen ilk filminin bir özetini yapmak istiyorum. Bu arada 2011 de vizyona giren ve akımının son örneği olarak kabul edilme mücadelesini veren “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç” ilki kadar olmasa da büyük ilgi gördü.

Orijinal serinin ilki en iyi bilimkurgu filmleri arasındaki yerini almış özel bir filmdi. Konuşan zeki maymunlar ve onların yönettiği dilsiz insanların yaşadığı bir gezegene düşen bir grup astronotun hikayesidir. Bir grup astronot uzun bir uzay yolculuğundan sonra dünyaya döner ama ne görsünler dünya sandıkları gezegen, maymun ve gorillerin egemenliğinde, insanların da hayvan gibi güdüldüğü okuma yazma bir yana konuşma dahi bilmiyorlar.

Film insanları bekleyen gelecekten ya da insanlığın konulduğu konumdan dolayı, seyircinin içini sıkıyor. Filmin sonuna doğru uzaydan gelen filmin kahramanı insanın, aslında kendi dünyasına yani Dünya gezegenine geri döndüğünü fark eder. Fakat kendisi uzay yolculuğuna çıktığında ve bir şekilde zaman sıçraması yaşadığından dolayı kendi dünyası büyük bir savaşın etkisiyle tamamıyla yıkılmış, İnsan ırkı ilkelleşmiş ve artık kendi dünyasında maymunların egemenliğinde yaşamını sürdürmektedir.

Film tam bir kabus gibi ve kolay unutulmayacak cinsten bir filmdir.
Film eleştirmeni değilim, iyi hoş niye bu filme takıldım kaldım o zaman. Olay basit ve hemen açıklanacak cinsten.
Çünkü biz yıllardır Maymunlar gezegenin Kıbrıs versiyonunu çevirmekteyiz ve bu güzelim ülkeyi yok olmaya sürüklediğimizin farkına varmayacak kadar gözlerimize hırsa bürünmüştür.

Resmen her şeyden uzak, dünyadan kopuk, izole edilmiş, kendi yarattığımız bir dünya içerisinde dövünüp durmaktayız.
Onurdan dem vuran şerefsizler, ilkeli duruşu savunan satılıklar, vatan sevgisini meta haline getiren vatan hainleri, çalışkan maskesini takan tembeller, kalitenin anatomisini anlatan kalitesizler, güzelliğin şiirini yazdığını iddia eden çirkinler, dostluktan bahseden sadakatten yoksunlar, kalleşliği ve ihaneti yaşam tarzı olarak özümseyen insan müsveddeleri.

Anlayacağınız; Bozdur bozdur harca türünden insan profilleri var bu ülkemizde, tabi bu arada siyasetin maymunlarının yeteneklerini inkar etmemek gerek, zira halkı temsilen vitrinde duran hep bu türlerdir, çünkü en baskın onlardır.
Öyle bir ortam ki, doğru ile yanlışın ayrıt edilmediği, bilenle bilmeyenin eşit olduğu, özetle ölçüsüzlüğün hakim, geleceğin belirsiz ve bilginin değerinin yok olduğu bir noktadayız. Ve bunun doğal bir sonucu olarak saygı ve huzurun var olmadığı ve birileri tarafından yönetilen bir kabile olduk. Tıpkı “Maymunlar Cehennemi” 'inde olduğu gibi.

Bu konu ile alakalı bir yakınım, Kuzey Kıbrıs'ın durumunu çok "güzel" bir şekilde özeti olmuştu; dedi ki: Ne kadar olumsuzluklar varsa, alt alta yaz, listenin sonunda al sana bir Kuzey Kıbrıs. Bu tespit, kara mizah duygusu ile yapılan bir vurgulamadır aslında, ama işte halimizi özetleyen traji komik bir söylem.
İnsanı diğer canlılardan temel ayrıt noktası akıldır. Ve merak ediyorum her kes akıllı da bir biz mi akılsız kaldık? Herhalde böyle bir şey mümkün değil diye düşünmekteyim, çünkü dallarında üst mertebelere ulaşan birçok insanımız vardır. O zaman sorun nerede? Nedir? Neden?
Bu sorular beynimi kurcaladı durdu. Ve sonunda şöyle bir kanaate vardım. Aslında akılımızın seviyesi diğer insanlarla aynıdır, hatta entrika, mazeret üretme, kılıf bulma ve benzeri konular söz konusu olunca bizim zekamız daha da ileri bir seviyede olduğunu söylemek mümkündür.

Peki, o zaman sorun "ne, nerede, neden" acaba? Bu soru ya da soruların tek mantıklı ve akla yatkın bir cevabı olabilir. Bunu gözlemlerle de destekleyebiliriz.
Onlar; bir konuda başarıyı azimle hedefine yol alan bir insanı, Başarsını gerçekleştirene dek destek olmakta ve yol göstermektedirler. Bizde ise başarılı olan bir insanı başarısız kılmak için her türlü hile ve fesada başvurulmaktadır.

Bu tür yaşam tarzının ya da tavrların sebebini bulmak ve araştırmak beni aşar. Ama dostlarla konu ile ilgili sohbetlerimiz olmuştur ve bazı dostlarım bu tür davranışların nedenini Kıbrıs'taki savaşlara bağladılar.

Ardıma baktığımda, ayan beyan şunu görmekteyim; Kıbrıs'ta en son savaş 1974 olmuştur, yani arada neredeyse Kırk yıl geçmiştir. Dostlarım da zahmet edip ikinci dünya savaşının tarihini bir okusunlar, özellikle üst ve alt yapısı tamamıyla yok edilen Almanya ile atom bombalarıyla vurulan Japonya'nın tarihini.
Pişmanlığın ve hayıflanmanın fayda etmeyeceği zaman geldiğinde, filmde olduğu gibi "bu dünyayı biz mi yok ettik" sorgulaması hiç bir şey ifade etmeyecektir