15 Kasım 1983 yılında kurulan ve 164 maddeden oluşan Anayasası  kuruluşundan yaklaşık 18 ay sonra  5 Mayıs 1985 tarihinde halkoylaması sonucunda  % %70.18)   oy ile kabul edilen Kuzey  Kıbrıs  Türk  Cumhuriyeti`nde, 3 şubat 2025 tarihi itibarı ile ,geçen bu 42 yıllık zaman dilimi içerisinde ,kendi alanlarında  gerekli  bilgi, tecrübe ve donanım neticesinde önde olmayı  hak eden  ne kadar insanımızın olduğunun farkına bile varabildiğimiz inancında değilim !  

   Eğer aksi olsaydı   sayıları  yüzlerce olan  idealist  insanımızın hem kendi  branşlarındaki  başarılarını  hem de ülkeyi  yönetme sanatı olan SİYASET  KURUMU içerisine girebilmelerine olanak tanınırdı.     

KKTC’de yıllardır mevcut olan kasaba politikacılığı anlayışı  nedeniyle , özellikle                   SİYASİ KLİK`lerin  partilerin   tepe noktalarına hakim olmaları  nedeniyle, yerlerine   alternatif   politikacı, yönetici  gelmemesi  için o meşhur  yaşanmış  hadise  olan SATÜRN  örneğindeki   gibi  adeta  çocuklarını  yemeye doymadıklarını bugün bile görmeye devam ediyoruz.

Değerli okurlarım,

İzninizle o zaman  kısaca  yazımın başlığında belirtmiş olduğum  çerçevede  kendi  değerlerine kıyan ülke  anlamında   çocuklarını yiyen Satürn ile ilgili biraz bilgi vererek gelişmeleri değerlendirmek istiyorum.

Yunan tanrısı Kronos’un adı Roma karşılığı Satürn olarak kullanılmıştır. Tanrı Satürn’ün kendi yerine geçmelerinden korktuğu çocuklarını doğumlarının hemen ardından yiyerek öldürmesi hadiselerinin kahramanıdır. Mitolojiye göre Satürn’ün çocuklarından biri, kendisinin babası Caelus’un yerine geçtiği gibi, Satürn’ün yerine geçecekti ve tanrı bunu biliyordu. İşte tanrı Satürn bunu engellemek için bütün çocuklarını doğar doğmaz yiyordu. Bu durumdan kurtulmak için çıkış yolu arayan Tanrı Satürn’ün eşi Ops Satürn’e ihanet ederek altıncı oğlu Jüpiter’i Girit’te saklayıp, Tanrı Satürn’ü kundağa sarılmış bir taş ile kandırır. Sonunda kehanet doğru çıkar ve Jüpiter babasının yerine tahta geçer.

Bu durumu ünlü İspanyol ressam Goya 1819-1824 yılları arasında çizmiş olduğu bir tablo ile ölümsüzleştirmiş olup bu tuvale aktarılan resim ressam Goya’nın müthiş yetenekleri ile dönüştürülerek Madrid’teki Prado müzesinde   sanatseverler ve tarihsever meraklılarının beğenisine sunulmuştur.

Değerli okurlar,

 Ülkemizin şu anki durumu özetlemek için Satürn örneği ile ne kadar benzerlikler taşıdığını görebilmek zor değildir kanısındayım.

  Siyasette tıkanıklık , ekonomide durgunluk ve aşırı pahalılık , sanatta duyarsızlık , kültürde yerinde sayma , çevrede felaket derecesinde yıkım , trafikteki bir aylık bilanço 8 insan kaybımız, okulların depreme dayanıklılık konuları, çalışma hayatında engelleyemediğimiz ölümler , sporda  gençlerimize uygulanan haksız ambargolar ve uluslararası ilişkilerde edilgen ve ürkek tavrımız  nedeniyle  durumumuz içler acısıdır.

Sıkışmış olduğumuz Sarayönünden biraz çıkıp baktığımızda ,

Yayılmacı “İsrail’in, ABD ve Fransa”  ile birlikte Güney Kıbrıs ( Kıbrıs Cumhuriyeti ) ile ortak savunma ve bir çok stratejik antlaşmalar imzalaması neticesinde bizlere sınır komşuları olduklarını dahi görebildiğimiz inancında değilim.

Başarılı bilgi birikimi yüksek genç ve kadın yetenekli insanlarımızın ülke yönetimi kadrolarında yer alabilmelerine imkan ve olanak tanımamak için eski tüfek siyasetçi ve yöneticilerin nasıl can siperane gayret gösterdiklerine benim gibi tüm halkımızda şahit olmaktadır.  Bu ve diğer olumsuzluklardan dolayı da ülkeyi yönetme sanatı olarak değerlendirilmesi gereken siyaset kurumuna güven alabildiğince dip noktadadır.

 Küçücük bir coğrafyada gerçek nüfusu , De facto , De jure olarak ,bil ( in ) meyen  bir ülkeyi doğru dürüst yönetememek için gerçekten çok hünerli olmak gerekir kanısındayım.

 İyi yönetilmememizin en büyük nedenlerinden birincisi öngörüsüzlük, ikincisi plansızlık, üçüncüsü vizyonsuzluk, dördüncüsü ben eksenli bencil merkeziyetçiliktir.

 Ben merkeziyetçi bencillik anlayışı o kişinin içinde bulunduğu (siyasi parti, kurum kuruluş, meslek gurubu) katmanları içerisinde kendi bilgi birikimini ve yeteneklerini sadece kendini koruma refleksi olarak görür ve uygularsa bu durum toplumsal bakış ve toplumsal yarar neticesinde toplumsal bilincin oluşmasına değil toplumsal erezyonun daha da kökleşmesine vesile olur.

Biraz silkinip etrafımıza bakabilirsek yani başımızı kumdan çıkarıp görme ve hissetme duyularımızı harekete geçirebilirsek göreceğimiz şudur !!!

Yıllardır ganimet, paylaşım ve üleşim üzerine inşa ettiğimiz bu yapı çatırdamaya ve dağıtılacak menfaatler azalmaya yüz tutunca kasaba anlayışlı tacirlerin panik içerisinde kendilerini koruma iç güdüsüyle hareket ettiklerine şahit olmaktayız.

Yanılıyormuyum  ?