Elektrik hayatımızın tümünde yer olan bir enerji türü. Yokluğunda hayatın akışı doğal yolundan çıkıyor. Düşünsenize her kesintiden sonra gelen elektrik ile birlikte öncesinde bizi strese sokan ne varsa gidiyor. Ne kızgınlık kalıyor nede başka bir şey.

Kullanırken, düğmeye basar basmaz kavuşulan aydınlığın ve rahatlığının arkasında çok önemli bir süreç var. Bu süreç oldukça zahmetli aslında Üretimi ayrı, tüketim merkezlerine iletimi ve oradan tüketim noktalarına dağıtımı ayrı süreçleri gerektiriyor.

Aynı zamanda elektrik bir meta da. Yani alınıp satılan bir ticaret malı. Hem de pazarlama ve alıcı problemi hiç olmayan türden.Ve faturalarındaki artış bugünlerin en önemli problemi.

1980’li yıllarda, teknolojideki hızlı gelişim ve ticari alandaki küreselleşme neticesinde, tüm dünyayı etkileyen sosyoekonomik dönüşümler yaşandı.

Türkiye’de yürütülen özelleştirme politikaları doğrultusunda, elektrik sektöründeki hizmet veriminin artırılması ve problemlerinin çözümlenmesi amacıyla sektörün rekabete açılarak serbestleşmesi öngörülmüş ve 2004 yılında Elektrik Piyasası Reformu ve Strateji Belgesi yayınlandı.

Bu çerçevede elektrik dağıtım sektörü 21 dağıtım bölgesine bölünerek şirketleştirildi.

Bu doğrultuda “Elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanması” amaçlandı.

Türkiye elektrik dağıtım sektöründe ki kayıp-kaçak sorununun çözümü, sektörün özelleştirilmesinin en başta gelen hedeflerindendi.

Bugüne geldiğimizde Dağıtım şirketlerinin yanında görevli tedarik şirketleri yurttaşa satılan her bir kwh elektrik üzerinden yüzde 2.38 oranında kâr elde ediyor.

Dağıtım şirketleri yapacakları yatırımları, periyodik bakımları, işletme giderlerini toplayarak bir gelir tavanı oluşturuyor. Bölgeye, coğrafi şartlara göre her şirket için ayrı bir tutar belirleniyor.

Elektrik faturalarında iki bileşen var. Biri enerji, diğeri de dağıtım bileşeni. Dağıtım bileşeninin içerisinde, dağıtım sistemi kullanım bedeli, iletim sistemi kullanım bedeli, kayıp kaçak bedeli ve sayaç okuma bedeli var.

Kayıp-kaçakta EPDK(Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu) bir hedef belirliyor. O hedefin altında kalınırsa şirkete kâr olarak geliyor.

Dağıtım şirketleri yatırımları ve sistemin işleyişiyle ilgili her türlü periyodik kontrolleri yapmak zorunda.

Kesinti 10 saati geçtiği zaman yurttaşa belli bir miktar para ödenmeside gerekiyor.

Özelleştirme süreci öncesinde dağıtım sektörü kayıp-kaçak oranı %21 seviyelerine kadar çıkarak, %7-8 olan OECD ortalamalarının neredeyse üç katına ulaşmıştı. Bu sorun özellikle doğu bölgelerinde %64’lere kadar çıkmış ve dağıtım sektörünün verimsizliğine neden olarak devlet ile tüketicilere büyük bir yük getirmişti.

2012 elektrik kayıp-kaçak ortalaması on yıl önceki %21 seviyesinden %14 seviyelerine gerilemiş.

2010 yılında özelleştirilen Trakya bölgesinde, özelleştirme öncesi kayıp-kaçak oranının %7,11 iken, 2012’de %5.87’ye gerileyerek OECD ortalamalarının da altına inmiştir.

Özelleştirme öncesindeki dağıtım sektöründe; yetersiz yatırımlar, sistemdeki problemler, devlet kurumu anlayışı nedeniyle eksik denetim, niteliksiz, verimsiz personel, müşteri memnuniyetine gösterilen hassasiyet eksikliği gibi nedenlerle hizmet kalitesi sorunu süregelmiştir.

Bununla birlikte enerji kalitesindeki düşüklük, tedarik sürekliği, teknik kalite ve ticari kalite göstergelerinde başarısızlık olarak görülmektedir.

Belirtilen bu kalite sorunlarının birçok devlet teşebbüsünde yaşanıyor olması, özel sektörde ise bu sorunların özel teşebbüs ruhu nedeniyle görülmemesi yadsınamaz bir gerçektir.

Bu doğrultuda dağıtım sektöründeki kalite sorunlarının özelleştirme ile çözülebileceği rasyonel bir gerçeklik olarak değerlendirilebilir.

Sektörün özelleştirilmesi ile devlete gelir sağlama bakımından başarılı bir sonuç elde edilmiştir.

EPDK’nın her türlü baskıdan uzak, tarafsızca denetim ve kontrol sağlaması, özelleştirme sürecinin başarısı açısından temel şart tabii.

Sonuç olarak, dağıtım sektöründe verimliliği sağlama gayesiyle rekabete açma doğrultusunda başlatılan ve bu çalışmanın yapıldığı sıralarda henüz sonuçlanan özelleştirme sürecinin, usul, esas ve kısa vadeli hedefler bakımından başarılı olduğu görülmüştür.

Bugün mesken aboneleri için 1 kWh elektrik fiyatı aylık toplam 240 kWh’e kadar 1,48 TL, 240 kWh’ten fazlası için 2,22 TL’dir.

Bu tutarlara tüm vergiler (enerji bedeli, dağıtım bedeli, elektrik tüketim vergisi ve katma değer vergisi) dahildir.

İyi mi değil mi siz karar verin.

Özelleştirme dediğinizde serbest piyasa mekanizmasını tesis etme ve eşit rekabeti sağlama adına hem tüketicinin, hem şirketlerin, hem de devletin kazanımlarını koruyacak şekilde düzenlemelerin yapılması demek aslında.

Dileğim bizdede üretici olmayan, iletim şirketinin sahibi olmayan, dağıtımla da bir ilgisi olmayan, ofis şirketi diyebileceğimiz şirketlerin, bir üretim şirketinden elektrik alıp doğrudan tüketicilere satabilmesi.Rekabetçi bir ortam yaratılabilmesi.

Çünkü bugün ülkemizde yaşadığımız hizmet kalitesinin verimsizliği aslında rekabetçi bir ortamın olmaması.Halkın beğenmediğini terkedecek ve başka birine gidecek bir alternatifinin bulunmaması.

Rekabet olan aşamalarda tamamen piyasa güçlerinin fiyatları belirlemesine izin verilmiş olan İngiltere’de, devlet yalnızca kurduğu düzenleyici kurul aracılığıyla doğal tekel olan kademelerde, yani yüksek iletim ve dağıtım kademelerinde, fiyatlamanın nasıl olacağı ile ilgili kurallar koymakta ve genel olarak sektörün işleyişine göz kulak olmaktadır.

Ülkemizde Elektriğin nihai tüketiciye perakende satışının yapıldığı son kademe olan arz kademesi rekabete açılırsa bu işten halkın en çok faydayı sağlayabileceğini düşününenlerdenim.

Bu sağlandığı takdirde halk ucuz enerjiye devlette iyi bir gelire kavuşurken devlette bu anlamda üzerinden büyük bir yüküde atmış olacaktır diye düşünüyorum.

Ama iş bukadarla bitmiyor tabii.Bu işte de başarının şartının işin denetim ve düzenlemesini yapacak olanların liyakat ve ehliyetine bağlı olacağını söylememede gerek yok.