CHP Konya milletvekili Atilla Kart.
Hakkında avukatlık döneminden kalma bir hakaret dosyası vardı. Dokunulmazlığı olduğu için yargılanamıyordu.
Mecliste yolsuzluk iddiaları içeren, milletvekillerine ait dosyalar vardı. Hiç bir milletvekili yargılanamıyordu.Çünkü malum zırh çok kalın, dokunulmazlık.
İktidar hiç bir biçimde bu zırhı kaldırmaya yanaşmıyordu.
Atilla Kart “Ben yargılanmak istiyorum, ben yargılanırsam, hakkında yolsuzluk iddiası bulunan milletvekillerinin de yargılanma yolu açılır”diyerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİMH) başvurdu.
AİHM başvuruyu kabul etti.
AİHM, dokunulmazlık kalkarsa, yolsuzlukların rahat yapılamayacağını söylüyor.
Bu gerekçelerle yolsuzluk iddiası varsa, milletvekili dokunulmazlığı kalkmalıdır, kararına varıyor ve Atilla Kart’ı haklı buluyor.
Gelişmiş demokrasilerde dokunulmazlık yasama faaliyetleri için konulmuş bir yasal zırhtır.Zaten adı da “yasama dokunulmazlığı”dır. “Kürsü dokunulmazlığı” da deniliyor.
Biz ise hala eski köhnemiş zihniyetle siyaset yapma alışkanlığımızdan bir türlü vazgeçemedik.
Böyle olunca ilk iş seçmende bitiyor.Çünkü eski yerine yeni dediğimiz çağdaş bir usulün hayat bulması için kamuoyunun bunu yüksek sesle seslendirmesi gerekiyor.
Toplumda yolsuzluğun usülsüzlüğün adam kayırmacılığın artmasının en başta gelen sebebi işte bu.Çünkü imam böyleyse cemaat ne yapsın meselesi gibi toplum baştakinden ne görüyorsa onu yapıyor.
Mesela Adam Milletvekili seçiliyor, sonra çeşitli suçlar işliyor. Onu sorgulamak, yargılamak mümkün değil... Çünkü dokunulmazlığı var!
Hadi bıraktık Milletvekilliğini .Milletvekilliğini kaybetmiş ve üzerindeki dokunulmazlık zırhı kalmamış olanlarıda geriye dönüp yargılayamıyoruz.
Çünkü devlet yönetimini kahvede okey oynadığımız dost arkadaş ilişkisi gibi görüyoruz.
Eskiden bir adamın hırsızlığı, yolsuzluğu ortaya çıkarsa, o kişi başkalarının yüzüne bakmaya utanırdı.Şimdikiler maşallah, değil utanmak,adam kamera karşısına geçip gülücükler dağıtıp sana ders bile verebiliyor.
Son 15-20 yıldan bu yana ülkemizde bir anlayış yerleşti:‘‘Benim hırsızım iyidir.’’
Meclis kürsüsünde dolarları sallayan şahsı hatırlarsınız sanırım.Birde Marsilyaya ailesi ile birlikte İtalyan şirketin kestiği biletlerle tatil yapmaya giden bakanı.Son sahte diploma konusuda hala gündemde.
Kamuyu zarara uğratıp çekip gidende çok.Ama gelin görün ki kimsenin yargılandığı yok.
Mesela 2017 yılında CTP, "Devleti zarara uğratan kararları alan ve uygulamaları yapan bakanlar hakkında meclis soruşturması isteyeceğiz demişti.Soruşturma önergelerinin Meclis çoğunluğu tarafından kabul edilmemesi durumunda doğrudan polise başvurup, görevini ihmal ederek devleti zarara uğratanların yargılanmasını talep edeceğiz" demişti.
Sonuç ne oldu hatırlayan varmı?
Bugüne kadar herhangi bir milletvekilinin yada kararlarından dolayı bir bakanın milletvekilliğinden sonra olsa da yargılandığına şahit oldunuz mu?
Adam hakkında çeşitli mahkemelerde davalar açılmış. Yargılanıyor. Hırsızlık, yolsuzluk, tecavüz, silah, hakaret vesaire. Adam milletvekili seçildiği anda dokunulmazlık kazanıyor ve davalar duruyor.
Adam hüküm yemiş 5 yıl hapis yatacak.Milletvekili seçiliyor ve içeri girmiyor... Çünkü artık dokunulmazlığı var.
Adam suç işliyor, polisin ve yargının karşısına dokunulmazlık duvarı çıkıyor.
Meclis'e gönderilen dosya orada aylarca, yıllarca ve üzerinde hiçbir işlem yapılmadan bekletiliyor.
Birde kardeş korumacılığı var.Birbirinin ‘‘düşman kardeşi’’ olan partiler ve milletvekilleri, iş bu konuya gelince ‘‘kardeş’’ olmayı başarıyorlar!
‘‘Milletvekili olarak görevini yapsın ama yargılanmasına başlansın ’’ diyen, ne yazık ki olmuyor. Bu açıdan birbirlerini koruyorlar, kolluyorlar. Usulsüzlük yaptığı halde ve şu an milletvekili olmadığı halde milletvekili maaşını almaya devam edenler bile var.
Halbu ki bu konuda meclis geniş yetkilerle donatılmış.Lakin düğmeye basan olmuyor.
Bereket bugünlerde meclis dışından da olsa birileri bu düğmeye basmış.Basmış ki ortalığa saçılan rezillikleri görmeye başladık.
Meclise seçip gönderdiklerimizde genel anlayış şu: ‘‘Kimsenin üzerine gitmeyelim ki,sıra bize gelirse onlar da bizim üzerimize gelmesin.’’
Hiçbir demokraside ve dünyanın hiçbir çağdaş uygar ülkesinde böyle bir rezalet yok.Olamaz.
Böyle olunca Müslümanlık söylemi ile yola çıkan, vatanı bayrağı işçiyi emekçiyi ağzından düşürmeyenlerin bu kutsal emanetleri birer dokunulmazlık zırhı gibi kullandıklarını şahit oıuyoruz.
Partilere ve milletvekillerine ‘‘Hadi gelin şu dokunulmazlık olayına akılcı bir çözüm yolu bulun’’ desek, Anayasa'nın bu maddesini değiştirmeyi önersek, hiçkimseden ses çıkmaz.
Çünkü onların suç işleme hakları, bu dokunulmazlık zırhının ardında sürüp gidecektir. Yolsuzluk, hırsızlık,adam kayırma,rüşvet, ihale bağlama, tecavüz, dolandırıcılık, trafik, silah, sahte diploma aklınıza ne gelirse!
Halbuki o koltuğa oturuncaya kadar seçim zamanlarında sokak sokak halka verdikleri beyanlarda ilk bunu kaldıracaklarını söylediklerine çok kez şahit olduk.
Adi suçlar işlemiş bir vatandaşın KKTC Meclisini sığınılacak liman olarak kullanmasının önüne ne zaman geçeceğiz.
“Milletvekili seçimden önce veya sonra islediği ileri sürülen suçlar için, bazı istisnalar dışında, Meclisin kararı olmadıkça, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Bu kadar kapsamlı milletvekili dokunulmazlığı olmasının ülkemize refah ve mutluluk getirmediği ortada.
Görünen o ki bu sistemle gidersek daha çok erken seçimler yapılacak, ama meclis aritmetiği bugünden farklı olmayacak ülke ve halk siyasal basiretsizliğe mahkûm edilecek.
Konu şu ki rejimi değiştirmekten başka çare yok...ve bu rejim ülkeyi yönetecek hükümeti oluşturacak bakanların oluşumunu parti başkanlarının insiyatifine bırakan bir rejim olmamalı.En çok oyu aldı diye Doktorun Çevre Bakanı yada Maliye Bakanı yapılmasına olanak veren bir sistem olmamalı.
Yaşıyor ve görüyoruz.Denedik ve olmadı.Bir 50 yıl daha denemeye gerek yok.
Hemen bugün yüksek sesle seslendirmeye başlayalım ve MİLLETVEKİLLİ DOKUNULMAZLIĞINI KÜRSÜ DOKUNULMAZLIĞI İLE SINIRLAYALIM.Buna engel olacak olanlarıda sorgulayalım.Çağdaş demokrasi ve çağdaş toplum bunu gerektirir.