Her masalın vazgeçilmez ilk cümlesi, tüm masala ruhu üfüren nefis veren, bir kişilik katan ilk sözüdür. Tüm bunların yanında, dinlemeye hazır olduğumuz şeyin bir masal olduğunu, gerçeklerden uzak hayali kahramanlar ve olaylayla, kulağa hoş gelen bir ses tonu eşliğinde dinleyicisine aktarılan, kurgu olduğunu bildiğimiz bir hoşnutluktur.
* * *
Masalın özü dedik ya hayali kahramanlar ve olayların silsilesinin, hoş bir dille anlatılması, bütün anlatımın da aslında bir öğretiye dayalı olup, o öğretiyi en eğlenceli yollarla, en basit karakterlerle ki bunlar hayvan türleri, bir ağaç, bir taş canlı cansız her şey olabilir, anlatılması yoludur. Genelde eğlenceli ve mutlu sonlarla biten senaryolara sahiptir.
* * *
İşte bizler bu ada yarısında tam da böyle bir masalın içindeyiz, bir varmış bir yokmuşla başlamış, canlı cansız bir sürü karakterin seçilip oynatıldığı, halkların birer figüran olduğu, anlatımı hoş bir dille aktarılan, yaşaması çile yüklü ve de bizimde bu masalın en zorlu kısmlarında sahne aldığımız, bu kötü gidişin bir yerlede mutlu sona bağlanıp, ben de bıraktım da geldim denilebilecek bir yere doğru evrileceği düşüncesi ile canladırıyoruz karakterlerimizi.
* * *
Bir masala sıkışmış ve kurgusunda söz bulan bizlerin, yani figüranların, mış gibi anlatılan bu ada yarısının miş gibi yaşayan halkları olarak, anlatıcının biçtiği kaderle sona doğru ilerliyoruz. Öyle bir kaptırmışız ki bu masala, gerçekten kopmuş, keyfle biçilen rollerin esareti altına var olmak için çabalıyoruz. Ne yazık ki bu çaba da bizler için değil, bize biçilen karakterin hayal babasına, anamız diyerek yapıyoruz.
* * *
Peki bu umutların bilerek çalındığı masalda, bir umudun varlığı için anlatıcı ne kadar ileriye gitmeli ya da gidecek? Bunu ömrümüz yeterse hep birlikte, yetmezse gelecek nesiller görecektir. Ancak kimse diğer masalların sonu gibi ‘’ bende bıraktım da geldim’’ diyemeyecektir. Bu gerçek dışı kurgu ve bir çok yönü hayal ürünü olan, bu da yetmezmiş gibi gerçeğin zeminine oturmaya çalıştıkça rahatsız olan masal, bir yerlerde esas oyuncularını değil, anlatanla dinleyeni güldürüp, sonra çok rahat arkalarını dönüp gidecekleri, anlatılıp unutulan bir çok masalın sonu gibi olacağı kesindir.
* * *
Şimdi kendinize bir sorun bu masalın hangi karakteri olarak, hangi role renk katıp, hangi amaca bağlılık göstererek içinden geçip gideceksiniz? Ve bu konuda ne yapmak isterdiniz? Kendinizi sorgulayın ve öyle devam edin hayatınıza, ya figüran olarak, ya da o masalın yaratıcısı olarak…..



Behiç Anibal…