Geçtiğimiz hafta, Lefkoşa’nın güneyinde Kıbrıs Rum tarafının baş müzakerecisi, deneyimli diplomat AndreasMavroyannis ile bir araya gelip Kıbrıs Müzakerelerindeki son gelişmeleri Radikal gazetesi için masaya yatırdık. Mavroyannis, Kıbrıs Rum tarafının perspektifinden son gelişmeleri yorumladı. Mülakatımız çerçevesinde, deneyimli diplomat birçok noktanın altını çizdi. Türk tarafına ‘AB normlarını temel alan yeni bir federasyon’ mesajı gönderen Mavroyannis, tasarlanan federasyonun kurucu öğelerine ve vasıflarına yönelik olarak birçok önemli mesaj verdi.

Mavroyannis gelinen noktada yabancı güçlerin Kıbrıs Müzakerelerine doğrudan taraf olmadığını açıkladı. Kıbrıs Türk tarafının temsilcilerinin öne sürdüğü üzere, son haftalarda Amerikalılar yahut İngilizler Anastasiadis’in ve Eroğlu’nun kapısını çalmış değil. ‘Amerikalılar yahut İngilizler... Bu aşamada onlar sadece görüşmelere destek verebilirler. Onların görüşmelere müdahil olma durumları söz konusu değil’, diyor Mavroyannis.

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun son Kıbrıs çıkışı ile ilgili olarak, Rum baş müzakereci önemli bir noktanın altını çiziyor:‘Davutoğlu’nun teklififelaket sayılabilecek bir unsur içermekteydi. Bu teklife göre Kıbrıs’taki her iki toplumun egemenlik hakkı bulunmaktaydı. Kıbrıs Rum tarafı bu teklifi dikkate alamazdı. Egemenlik konusu Talat – Hristofyas döneminde bir karara bağlanmışken, yeni teklif ile Türk tarafı bu anlaşmayı görmezlikten geliyor’.
Derviş Eroğlu’nun müzakere masasında sergilediği duruşa ilişkin olarak, Mavroyannis şunları vurguluyor: ‘Kıbrıslı Türkler tek hakimiyet olgusunu kabul eder gibi gözükürken bir toplumun diğer toplum üzerinde egemenlik tasarrufunun bulunamayacağını öne sürüyor. Bu bakış açısına göre, her toplumun, kendi, özel hakimiyeti bulunmaktadır. Kıbrıs Rum tarafı için bu bakış açısı büyük bir soruna işaret etmektedir. Bize göre egemenlik bölünmez bir bütün teşkil etmektedir. Gelecekte, Kıbrıs parçalanması olanaksız bir yapıya sahip olmalıdır. Günün birinde iki topluluktan, kurucu iradeden bir tanesi kendi himayesi altındaki parçayı alıp birlikten ayrılmamalı. Bu nedenle, bizim perspektifimizden, ortak metin taksim ve enosis gibi fikirleri ortadan kaldırmalıdır. Eroğlu’nun öne sürdüğü fikirler bu eksende değil. Eroğlu’na göre, yeni anlaşma, var olan iki kurucu öğenin bazı alanlarda işbirliğini esas almalı. Ona göre bu kurucu öğelerin egemenlik hakkı bulunmaktadır. Ve istenilen vakit, her kurucu öğe bu hakkı kullanıp ortaklıktan ayrılabilir. 19. Yüzyılda bu modelin adı Amerikan İç Savaşı’dır. 19. Yüzyılın ortalarında, böylesi fikirler öne süren Amerikan eyaletleri A.B.D.’yi iç savaşa sürüklemişlerdir’.

Peki siyasi eşitlik konusunda Anastasiadis Hükümeti ne düşünüyor? Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini kayıtsız şartsız tanımaya hazır mı? Mavroyannis bu soruya yanıtı şu şekilde: ‘Rum tarafı tabii ki Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini B.M.’nin metinleri ışığında tanımaktadır. Kıbrıs’ın iki büyük topluluğu eşit haklara sahiptir. Federal yapıya eşit şartlarda katılırlar. Ancak bu eşitlik sayısal eşitlik anlamına gelmez. Federal yapıdaki tüm gelişmeler iki topluluğun iradesine bağlıdır. Federal yapıda iki oluşturucu vilayet eşit konuma sahiptir. Her halükarda, siyasi eşitliğin sınırlarını bilmek durumundayız. Siyasi eşitlik babında öne sürülecek olan argümanlar federal yapının işleyişini zedelememelidir. Alınacak olan herhangi bir karara ortak katılım yüzde elli – yüzde elli kaidesi demek değildir. Her şeyden önce, A.B. kıstasları gereğince vatandaşların kanun nezdindeki eşitliği garanti altına alınmalıdır. Şunu belirtmek durumdayım ki, daha çözüm elde edilmeden evvel, bizler tüm vatandaşlarımızın eşitliğini garanti altına almış durumdayız. Örneğin, Kıbrıslı Türkler (Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olan Kıbrıslı Türkler) Avrupa seçimlerinde oy kullanabilmektedirler. Öte yandan, müzakerelerde, federal senatoda iki toplumun eşit şekilde temsil edilmesi karara bağlanmıştır. Her halükarda, Kıbrıslı Türkler sayısal olarak bir azınlık teşkil etmelerine rağmen bir azınlık cemaati olarak ele alınmamaktadır. Onlar federal yapıda siyasi eşitlik kaidesi temelinde yer alacaklardır. Ancak bu kaide serbest dolaşım, mal ve mülk edinme gibi temel hak ve özgürlükleri ve A.B. normlarını gölgede bırakmamalıdır’.

Kıbrıs Türk tarafının aksine, ‘kurucu devlet’ terimi yerine, Mavroyannis ısrarla ‘oluşturucu vilayet’ tanımına atıfta bulunuyor. Ona göre, Federal Kıbrıs Devleti, birçok alanda geniş sorumluluk sahalarına sahip iki ‘oluşturucu vilayete’ sahip olacak: ‘Federal yapıda eyaletlerin egemenliği söz konusu olmayacak. Ancak eyaletlerin birçok sorumluluk alanı bulunacaktır. Federal yönetimin işlevselliği garanti altına alındığı takdirde, adem-i merkeziyetçi bir perspektifi dikkate alabiliriz. Bizim arzumuz oluşturucu vilayetlerin mümkün olduğunca, anayasa temelinde çok sorumluluk alanına sahip olmasıdır. Bu temelde, oluşturucu vilayetlere federal yönetimin bazı sorumlulukları devredilebilir. Örneğin, ülkeye giriş konusunda oluşturucu vilayetler sorumluluk üstlenebilir. Bu model uyarınca vatandaş oluşturucu vilayet ile birebir ilişki içerisinde olacaktır’.

Kıbrıs Rum tarafı garantiler konusunda da Türk tarafından farklı düşünüyor. Mavroyannis bu noktaya şu şekilde açıklık getiriyor: ‘Bize göre garantilere ihtiyaç yoktur. Şunu açıklığa kavuşturalım: Garantiler sorunun bir parçasıdır. Garanti anlaşmasından faydalanan Türkiye 1974 yılında Kıbrıs’ı işgal etti. Bu durumda garanti anlaşması adadaki anayasal düzeni garanti altına alamadı. Bugüne dek garanti anlaşmasının arkasına saklanan Türkiye bu anlaşma temelinde ada üzerinde bazı haklar talep etmiştir. Bize göre, 21. yüzyılda Türkiye bir karar almak durumdadır: Kıbrıs Türkiye’nin bağımsız ve egemen bir komşudur. Türkiye’nin Kıbrıs’a Kıbrıslı Türklerden ötürü doğal olarak özel bir ilgisi vardır. Gelecekte, adada anayasal düzen tehlikeye girerse ilgili garantör devletler B.M. Güvenlik Konseyi’nin devreye girmesini talep edebilirler’.

Mavroyannis’in vurguladığı noktalar bir gerçeği bir kez daha su yüzüne getiriyor: Bugünkü şartlar altında, derin bir uçurum iki liderliği birbirinden ayırmakta. Kıbrıs Türk tarafı gevşek federasyon – konfederasyon bağlamında müzakerelerin devamını savunurken, Kıbrıs Rum tarafı müzakere masasına Avrupa’da federalist akımın savunduğu paradigmayı gündeme getirerek dönmek istiyor: Ulus devletin egemenliğini kısmen ortak, merkezi otoriteye devrettiği A.B. bütünleşme projesi...