Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki en büyük argümanı, Kıbrıslı Türkler’in ana kucağından kurtulmasıdır. Akıncı’nın tutumu genellikle eleştirmek ve kendini eleştirdiği şeyleri “aşmış” bir lider olarak konumlamak. Söylemleri genellikle “tavsiye” eden bir baba imajı sunmaktadır. Bundan dolayı da Akıncı’nın pek fazla eleştirilmediği bir seçim süreci yaşamaktayız. Adayarısında, politik hayatımızda Akıncı için bir dokunulmazlık ilkesi sürüyor. Cumhurbaşkanlığı dönemini oldukça sönük ve Kıbrıslı Türkler adına kimliksiz geçirmesine rağmen, sıkı bir eleştiri fazlaca duyamıyoruz. Derinlemesine sorular pek sorulmuyor Akıncı’ya.

Benzer şekilde Akıncı’nın bağımsız olduğu iddiaları, TDP ile ilişkileri, TDP içindeki rolü, TDP içindeki rahatsızlıklar, klikler ve bölünmelere karşı da sessiz duruluyor.

Akıncı her ne kadar “ben bağımız ve bağlantısızım, particiliğe de pek ısınamadım” dese de bunun çok da samimi bir duruş olmadığını sanırım bilmeyen yok. Akıncı TDP’ye yetişkin olmuş çocuğunun kendi kanatları ile uçmasını kabul edememiş bir “baba” gibi davranıyor. “Ben bırakmasını da bildim” dediği süreçte, partiyi Çakıcı’ya devredeceği kurultayda, veda (!) konuşmasını tamamlarken ne demişti bilir misiniz? “Benden sonra sırada konuşacak bir arkadaş daha var”. Kendinden sonra konuşacak “bir arkadaş” TDP’nin başına geçecek yeni genel başkandı. O gün Çakıcı’nın adını bile anmadı. Akıncı daha o günden Çakıcı’nın partideki konumunun ne olması gerektiği üzerine sinyallerini veriyordu aslında. Sonrasında birdenbire Çakıcı gitti partinin başına bir başka “arkadaş” geldi. Çakıcı o süreçte TKP ismini alarak yeniden sahneye çıktı. TDP veryansın etti, TKP isminin kullanılamayacağını iddia etti. Kapışmalar kamuoyu önünde yaşandı. Ayrışma derinleşti. Sonra, Akıncı’nın cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşınca küslük bitti. Bir sabah uyandık, baktık eski TKP’nin TDP olmuşlarından kopmuş yeni TKP’liler yeniden Akıncı lehine açıklamalar yapmaya başladılar. Neden? Acaba bu birleşme, Akıncı’nın yeniden “bağımsız” aday olduğu cumhurbaşkanlığı seçim ihtiyaçlarından ayrı düşünülebilir mi? Nerede uzlaşıldı? TDP’liler bu konuda sessiz.

Akıncı’nın “ben bu particilik işlerine hiç ısınamadım” ifadesi epeyce aklıma takıldı. Ziya Rıskılar’dan Alpay Durduranlar’a gümbür gümbür sesi olan bir partinin küçüle küçüle yüzde altı bandında varlık gösteren bir partiye dönüşmesini, buna karşılık Akıncı’nın omuzlarına basa basa un ufak ettiği partinin zemininden önce partiden tek milletvekili olarak seçilebilmesini, ardından cumhurbaşkanlığına kadar gitmesini düşündüm. Akıncı gerçekten de parti ve parti örgütlenmesi çerçevesinde hareket ederek güçlü bir toplumsal ağ kurmaya hiç ısınamadı. Siyasi partilerin örgütlenmesinin amacı bugün Akıncı için sosyal medyada profil sloganı asmak demek değildir. Siyasi partiler en ücra köyde örgütlenmek için vardır. Siyasi partiler bir okuldur, bilgiyi öğrenme ve aktarma aracıdır. Toplumsal hafızanın siyasal taşıyıcılarıdır. Toplumun ne sorunları olduğunu öğrendiğiniz, toplum içinden sorunları yaşayanların çözüm önerileri ile senteze ulaşarak parti programları kurguladığınız yerlerdir. İşte zaten o yüzdendir ki Akıncı geçtiğimiz beş yıl sadece “söyledi”, sadece “uyardı”, sadece ne olacağını “tahmin etti”. Ama bu öngörülerini kullanıp neyi, nasıl, ne şekilde “yapacağını” hiç kurgulayamadı. Arkasında etkin, güçlü bir parti okulu, parti örgütlenmesi yok çünkü. Akıncı particiliğe ısınamadı, bunu da iyi bir şey gibi topluma anlatıyor ama alternatifi bir “tek adamcılık”. “Liderin çevresinde toparlanıp, lidere sadakat bildiren” bir gruba verilen öncelik. TDP güçlü bir sol partiden “önce lider, sonra parti” diyenlerin hakimiyetinde bir oluşuma döndürüldü.

TDP kendi içinden tarihsel süreçte azımsanamayacak sayıda aktif politik kimlikte insan çıkardı. Önemli bir kısmı bir kaşık suda boğuldu. Önemli bir başka kısmı partiden uzaklaştırıldı. Azımsanamayacak bir kısmı “sıranı bekle” denilerek kuyruğun arkasına yerleştirildi. TDP’de ne yaptığınız değil, kimin sizi sevdiği önemli. Mutlak sadakat bir koşul ama yeterli değil. Liderin kendine ait standartları da var. Bazıları sadece alkışlamak için orda olmalı. Bazıları kadrolara yerleşmek için. Kıstası halk belirlemiyor. Halk seçse de seçmese de daha önemli belirleyici liderin kendi olurundan geçenlere öncelik verilmesi.

Bugün, TDP içinde, kendi partisine bağı ve bağlantısı olmadığını iddia eden bir adayı kendi “liderleri” görmeye devam etmeleri, bir kırgınlık hissetmemeleri mümkün mü? “Bağımsızım diyor ama bizden olduğu her halinde belli, kadrolarda da TDP’liler var” diyenler var. Durum bu ise gerçeklerin saklanmaya çalışmasından da rahatsızlık hissetmiyorlar demektir. “Siyaset bunu gerektirir” diyorlar. Kırgınlıklarını seslendirmiyorlar. Akıncı’nın herhangi bir yaptığını eleştirmek en büyük tabu. Bir başka açıdan baktığınızda kadrolar Akıncı’ya mutlak sadakat gösterenlerle dolu. Milletvekilliğine adaylıkta bile, CTP’de sıraya giremeyenler geçen seçimde TDP’den listeye girdi. Onca TDP’li sırada beklerken. Neden? Akıncı kriterlerine uyduğu için. Cumhurbaşkanlığı seçimlerde de aynı adaylıklara girenlerin nasıl davrandıklarını görüyoruz. Lidere, yani Mustafa Akıncı’ya mutlak sadakat.

TDP’liler seçimlerde, Akıncı’nın seçilirse yapacakları konusunda sorduğunuz sorulara cevap veremeseler de Akıncı’nın ülke geleceği için daha hayırlı olduğunu söylüyorlar. Kendilerinin şahsi çıkarları olmadığını da iddia ediyorlar. Ama sorulması gereken bir soru var elbette bununla ilgili. Bugün TDP’den bağımsız ve bağlantısız olduğunu iddia eden Akıncı’ya en küçücük bir eleştiriyi yapan herhangi birisi milletvekili adaylığı şansını kaybetme riski taşır mı? Peki aday çıkma şansı olsa “tik” almak ve tercih edilmek konusunda yönlendirmeler sonucu seçilmesi zora girer mi? Dört kez beş kez seçime çıktığı halde Akıncı’ya daha yakın olan adaylara seçimi kaybedenler hiç olmadı mı? Bu, kendilerinden bağımsız ve bağlantısız durduğunu, parti işlerine hiç karışmadığını iddia eden Akıncı’ya koşulsuz biatı getirme riski içermiyor mu? TDP genç kuşak içinde atılım yapan, parti lideri olabilecek olan kişiler Akıncı başkasını işaret etse de partinin başına geçebilir mi? Partiyi daha iyi konuma getirebilecek olanlar yerine Akıncı’nın tercih ettiklerinin partiyi yönetmekte şansı daha yüksek değil mi? Bugüne dek Akıncı’dan farklı vizyona sahip, ya da Akıncı’nın gölgesinde kalmamış herhangi birisi partiyi alabildi mi?

TDP’lilerin içerideki kaynaması hiç konuşulmuyor. Dokunulmazlarımız arasında. Akıncı’nın beş yıl daha partiye rağmen cumhurbaşkanlığında kalması ve etkinliğini sürdürmesinden sonra, TDP ne hale gelecek? Parti olarak hiç kendini toparlama şansına sahip olabilecek mi? Geçen her gün eriyişin ve zayıflamanın tescillendiği bir süreçtir. TDP kendi iradesi ile kadrolarını oluşturamayan bir parti imajından sıyrılamamaktadır. Gelin biz Akıncı’nın kendi sözlerini kullanalım ve Akıncı’ya TDP ile ilgili bir soru soralım. “TDP artık babasının kucağından çıkıp kendi kanatlarına sahip olan bir parti olmasın mı? Yavrular hiç büyümez ve ebeveynlerinin idaresi altındaki çocuklar olarak mı kalır? TDP’nin de büyümeye ve kendi kanatları ile uçmaya hakkı yok mu?”