Son zamanlarda daha bir arttığını görüyoruz.En çok aile,akraba ve iş arkadaşları içinde yaşanıyormuş.Ayni zamanda gazetelerin ön sayfasını sıkça dolduran kin ve intikam cinayetlerininde sebebi.

Kıskançlık ve hasetten bahsediyorum.

Birçoğunuz bir hasetçinin şerrine uğramışsınızdır.Bilgisizlik ve açgözlülükle beslenen bu dürtü tabii ki insana mahsus.

İyi yönde evrildiginde sizi başarıya kötü yönde evrildiginde ise sizi haset ve kıskançlığa sonrasında ise cinayete kadar götürebiliyor.

******

İnsanoğlu çoğu zaman elinde olmayanın arzusu ile hareket eder onun peşine düşer.

Bazende sahip olduklarını kaybetme korkusu yaşar.

Bu iki durum birbiri ile bağlantılı olan haset ve kıskançlık duygularının yaşanmasına neden olur.

Rekabetin kişinin içindeki mükemmeli ortaya çıkarmaya yarayan tetikleyici bir görevi vardır.

Karsıdakine zarar vermeden ,kendini iyiye ve mükemmele götürmesi için kullanımı kişinin perfonmasını artırır.

Güçlerin birbirine karşı değilde birlikte ortak bir amaca doğru kullanımını sağlar.

Ancak rekabetin uyandırdığı hırs ve öfkenin olumlu yönde kullanımı her zaman mümkün olmaz.

Gerek biricikliğin elden gitmesi riski,gerekse daha fazla çaba harcamanın yükü ,bu durumu yaratmış olana karşı kin ve öfke oluşmasına neden olur.

Rekabetin acımasız ve teklikeli yüzü işte burada kendini gösterir.

Temelde bir kazan kaybet karşılaşması olarak yaşanan rekabet ,aşırı hırs kin ve intikam duyguları devreye girdiğinde son derece haşin ve acımasız yüzünü ortaya çıkarır.

Haset en ilkel ve öldürücü dürtüdür.

Haset duyan kişi kronik olarak kızgındır.Herkese kızar ve çabuk alevlenir.Aslında iç dünyasında üzgün,kırgın olsada ,bu duyguları kızgınlıkla örter.Kronik haset duyan kişi kendini hep haklı gösteren bir öfke ve saldırganlık yaşar.

Hasedin insanların ilişkilerinde çeşitli şekillerde yansıdığını görürüz.

Öfkeli davranma küçük düşürücü söz ve davranışlarda bulunma şikayet etme ayağını kaydırma hakkında asılsız dedikodu çıkarıp dışlanmasını sağlama mesafe koyup dışlama ve benzeri manevralar ki bunları dolaylı saldırganlık çerçevesindede tanımlayabiliriz.

Haset karşı tarafa zarar verdiği kadar kişinin kendisinede zarar verir sürekli haset edilen kişiyi düşünmek onun hakkında durmadan konuşmak sürekli kendini onunla kıyaslamak öfke ve kızgınlık insan ruhunu ve zihnini yorar .Enerjisini tüketir.

Bu tutum ayni zamanda kişinin kendini kronik bir şekilde kızgın küçük düşmüş enerjisiz çökkün yada küskün ve kindar hissetmesine neden olur.

Gazetelerin sayfasını sıkça dolduran kin ve intikam cinayetleri ;kaybetmeyi göze alamamak ,kendini sürekli birincil ,biricik ve güçlü konumda görme arzusunun bir sonucudur.

Kaybetmemek,aldatılmışlık,terkedilmenin küçük düşürücülüğü,işinde başarısızlık benliği o kadar tehdit eder ki ,ele güne karşı kendince ayıplanmamak için cürüm işlemek ve sonuçlarına katlanmak dahi bu ayıbı sineye çekmeye tercih edilir.

‘’Seni başkasına yar etmem’’ yada ‘’Bu hesap burada kapanmadı’’ söylemi ile işlenen cinayetler gelişmemiş bir benliğin biriciklik ve güçlülük hayallerinin yok olması sonucu oluşur.

Sürekli haset ettiği kişiyi düşünmek ,ona karşı düşmanca duygular yaşamak kıskandığı kişiye zarar verme isteği hasedin ve kıskançlığın işaretidir.

Farkındalık tıptaki teşhis gibidir.Kişinin iyileşmesini sağlar.

Aksi takdirde haset ;saldırganlık yok etme ihtiyacı ,intikam isteği,hırs,aşagılanmışlık,küşük düşme güven kaybı gibi pek çok can yakıcı duygu ve saldırganlık dürtüsünüde harekete geçirdiği için derin kaygı suçluluk duyguları da yaşatır.

Yukarıda yazmış olduklarım benim düşüncelerim değil. Bu yazılanlar kişisel gelişim ve bireysel potansiyel oluşumu konusunda çalışmaları bulunan ‘’Kendi kuyruğunu yiyen yılan’’ kitabınında yazarı Psikolog Leyla Navaro ya ait.

*********

Haset insanlığın temel dürtüsüdür. On Emir’de vardır. Kutsal metinlerde vardır. İşlenmemesi gereken ilk on günahın içerisinde çok temel bir yerdedir.

Etrafınızda bu türden insan deden canlılar vardır yada birşekilde bunlarla muattap olursanız önlem alın diye yazdım.

Çünkü inanın deneyimlemek ve bir hasetçinin saldırılarına muattap kalmak istemezsiniz.Bu öyle bir saldırı ki onda yok ya sizdede olmasına kadar gidiyor.Mutluluk, başarı, itibar onda yok ya sizdede olmasın diye her türlü saldırıya muattap kalıyorsunuz.

Etrafınıza şöyle bir bakın ,siz eşiniz ve çocuklarınızla mutlu bir aile hayatı sürerken işinizde başarıdan başarıya koşarken, sevilip sayıldığınız dost ve arkadaşlarınız çevrenizi sararken ;Evlilik hayatında başarılı olamamış ,eşinden ayrılmış,çocuklarından uzak kalmış,iş hayatında başarıyı yakalayamamış ,gözden düşmüş, hatta hırslarına yenilerek kendine teslim edilen her işi batırmış sizi küçümseyen,alay eden ayni ortamı paylaştığınız kişiler vardır.

( kardeş ,anne ve babalarda dahil.)

İşte onlara çok dikkat edin.Siz siz olun gazetelerin kin ve intikam cinayetleri sayfasında maktul olarak yer almak istemiyorsanız böyle kişilerden uzaklaşın.Göz göze gelmeyin. Hatta çocuklarınızla, eşinizle çok güzel anılar biriktirdiğiniz yaşadığınız evinizi terk etmeniz gerekiyorsa bile hiç tereddüt etmeyin!

Yaşadıkça tanıyorsunuz bazılarını .Bizde yaşadık ve gördük.Deneyimledikçe görüyorsunuz o birilerinin gerçek suretlerini .Son 2 yıldır bizde acı bir şekilde deneyimledik.O yüzden haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden Allaha sığınmak en doğrusu.Başkada yapabileceğiniz hiçbirşey yok zira.

Son olarak Psikiyatr ve Psikoterapist Dr. Alper Hasanoğlunun şu sözleri ile makalemizi bitirelim.

Haset narsistin temel duygusudur. Hayat ve öteki karşısındaki tutumu şöyledir: “Ben iyi durumda değilim. Sen de iyi durumda olmayı hak etmiyorsun. Kimse bu haksızlığı düzeltmek için çaba sarf etmeyeceğine göre, bunu benim yapmam lazım. Ayrıca bu haksızlık nedeniyle yaşadığım acının telafi edilebilmesi için cezalandırılacaksın.”

Hayranlık duyulan kişinin ışığı narsistin üzerine düşerken, haset duygusu ayın karanlık yüzünde tanınmadan sinsi sinsi beklemektedir.

(Yukarıdaki makale son 2 yıldır ailece yaşamış olduğumuz gerçek olayların sonrasında kaleme alınmıştır.Yaşanılanlar akıl ve mantık sınırlarını zorladığından sebepleri merak edilmiş ve bu sebeplerin psikolojik olabileceği düşünülerek internet ortamında bu konudaki görüşler ve bilimsel yayınlar taranmış buna kendi görüş ve düşüncelerimde katılmıştır.)