Seçimlerin sonunda adaylar seçim kazanmaz, adaylar belli bir süre hizmet etmek için “seçilirler”. Adayarısı hep bir “kazanma ve kaybetme” mantığında aslında gerçekte toplumsal olarak hiçbir şey kazanmadan belli bir zümrenin seçim kazanmasına hizmet etmeye, anlık tatminler yaşamaya yönelik yaşıyor. Banal yönetmelerle din ögesini toplumun içine sokanlara alkış tutuyor mesela. Takkesi ile yağmur duasına çıkan gazetecinin “müthiş gazetecilik sorusu” ile müdahaleleri açığa çıkarması ile takkeyi ve yağmur duasını topluma hazmettirmesi umurunda olmuyor pek kimsenin. Seçimi referanduma çevirip federasyon isteyenlerin “kazanmasına” yöneltirken, sandıktan aksi çıkarsa bu ya hep ya hiçci yaklaşımın bizi nereye götüreceğini sorgulamayanların kazanma güdüsüyle hareket ediliyor. Ya da federsayonculuğu yinelerken, Batı’dan gelen araştırma sonuçlarına göre karşımızda federasyon yapmaya hazır bir Rum halkının olmayışını konuşmanın üzerini örtmeyi, inkârı ve yüzleşememeyi de bir “kazanma” olarak algılatıyoruz. Seçimleri “kazanma” olarak görenler, birinci turun sonunda mikrofona geçtiler ve aslında hepimizin sandığa gitmekten vaz geçmesi gereken bir ortamda “Kıbrıslı Türklerin iradelerini sandığa taşıdıklarını” ilan ederek sisteme meşruluk kazandırdılar. Kazanma-kaybetme algısının getirdiği başkaca bir sonuç da olamaz zaten.

Bu tip ikiliklerin dışına çıkması, alternatif bir dil ve bakış açısı getirmesi gerekenler toplumlarda feministlerdir. Feminist olmak demek, eril dilin, erkek siyasetin ötesinde ve dışında olayları görebilen, konuşulmayanlara işaret eden, alternatif bir düşünmeyi ve barışma dilini kullanabilenler demektir. Bu seçim sürecinde yok olanlar, varlıksızlaşanlar, feminizmin gerektirdiği politik alternatif duruşu sergilemeyenler kendilerine projecilikle beslenmeyi adet edinmiş feministler ve kadınlardır. Neler gördüğümüzü ve görmediğimizi biraz konuşalım mı?

Seçimlerde kadınları ve LGBT temsiliyetini görmedik. Kadınların ve LGBT bireylerin seçimlerdeki görünmezliğini konuşmadık, irdelemedik, yazmadık, çizmedik, bunu deşifre eden görseller paylaşmadık.

Kendine kadın hakçı ya da feminist diyenlerin adamların peşine takılışını izledik. 10 yıl kadar önce yeni doğan feminist örgütlenmeler kapı kapı gezip kocasına oy isteyen kadın profilinden çıkmayı tartışırken, “kadın kolları” kavramının kadınları ikincilleştirmesinden rahatsızken bu seçim feministler eli ile ayağa düşmüş bir hak mücadelesi ile karşı karşıyayız. Bu seferki seçimde kadın örgütleri ve kendine feminist diyenler adamların “gönüllüsü” olarak televizyonlar çıktı, adamların fallik imajlı fotoğraflarını sosyal medyada kendi kimliklerini o adamların görüntüsü altında kaybedecek kadar çok ve sık paylaştı, adamlara fütursuzca, utanmazca “liderim”, “başkanım” dedi. 1. turu atlayan Tatar da Akıncı da çıktılar ve “kadın örgütlerine”, yanlarındaki eşantiyon destekçilere teşekkür etti. İkisinin eril dilinin aynı olması bu konuda ne kadar çok şey söylüyor aslında.

Televizyonda adamların “gönüllüsü” olan kadınlar, toplum önünde derin derin iç çekişlerle, milli şiirle romantik şiir okumayı karıştırır edalarda “liderimiz neleeer neleeer yapmadı ki… anlatmakla bitmez” diyebildi.

Birkaç yıl önce bizim kültürümüzde kadına şiddet yoktur diyerek, Kıbrıslı Türk kadınların uğradıkları şiddeti görünmez kılmaya çalışan adamlara, bir Kıbrıslı adam tarafından işlenen kadın cinayeti arkasından “aptallar, anladınız mı” diyen feministler, kendi lider adını taktıkları adam aynı lafı ettiğine sessizliğe gömüldüler, üzerine bir bardak soğuk su içip, “liderim kadın hakları konusunda çok adımlar attı” diyebildiler. Seçim için. “Kazanmak için”.

İradenin fallik imaja dönüştürülmesi ve gerçekten ele alınmamasına tek bir lafı olmadı kendine feminist diyenlerin. Bir adama aşka bağlı olduklarını, kurtulamadıkları hâkim erkek imgesine yeniden ve yeniden katkı koyduklarını umursamadan yeni nesil kadınlara yanılgılı bir feminist profil çizdiler. Memlekette eşitlik, özgürlük mücadelesi romantize ederek bir adama indirgendi, o da koşulsuz, bir adama duyulan aşk olarak ifade edildi. Buna karşı bırakınız feminist bir karşı çıkış görmeyi, feministlerin buna alet oluşunu seyrettik. Ergen idol yaratma modundaki adaya aşkla bağlılık, feministlerin, kendine kadın özgürleşmecisi diyenlerin sosyal medyalarında kendini buldu. Adamlar baba, aşık olunan adam dokunulmazlığı verilerek sorgulanamaz bir eril “direk” olarak kendini feminist addedenlerce yeni kuşaklara devredildi. Adamların arkasında propaganda yapmanın, başka adamların politik projelerinin yürütücüsü olmanın, adamlara kendilerinden “ekibim, takımım” diye bahsettirmenin icazetini feminist yaftanın altında verdiler, bu sorunsalı konuşmayı yokmuş gibi davranarak ötelediler.

Feminizm kurtulmuşların değil, kurtulma mücadelesi verenlerin ideolojisidir. Belki bunu unutmayıp kaf dağından inip kendi kurtulma mücadelelerine dönerlerse, bir sonraki seçimde adamların izinden giden politikaların ateşine benzin dökmekten vazgeçebilirler.

Buna bir de ortaya çıkan cumhurbaşkanı adayı “eşi” imgelerini ekleyelim mi? Lider peşinde koşan, adamların takımı, ekibi olan, adamlara aşkla bağlı olan feministlerin bu cumhurbaşkanı adayı “eşi” imgesini eleştirecek bir yüzleri yoktur elbette. Kadın ya da LGBT aday olmadığı, bu adamlararası bir yarış olduğu için haliyle eşler kadındı. Önemli bir kısmı, okumuş, kendi profesyonel meslekleri olan kadınlar olmasına rağmen toplumun kadınlarına çizdikleri rol kadın mücadelesi için büyük bir yıkımdı. Biri, kadın hakları konusunda çalıştığı halde kocasının yanlış ifadelerini sosyal medyasında paylaşarak tekrar ederek, feminist değerleri bir kenara bırakabileceğini gösterdi. Bir diğeri kocasına “bize öğret” diye kamusal alanda çağrı yapabildi. Öteki “senin yolunda yürüyeceğim” diye bir profil çizdi. Kendi aklı, sesi, duruşu olan kadınlar yerine, “ilk kadın” olmayı romantik bakışlar, gülüşler, kocaya mutlak hayranlık ve sadakate indirgeyen bir kadın profili oluşturuldu. Feministler de onlar gibi adamların peşinde koşup yapay, gerçek direnmeyi içine almayan propagandalarda boğuldukları için buna engel olabilecek, bu profile direnebilecek şekilde dikkat bile çekemedi.

Kadın hareketini, feminist düşünceyi, LGBT yaklaşımının alternatiflerini ortaya seremeyen, görünmez kılan, önemsizleştiren, var olan cinsiyet rollerini yeniden üreten bir seçim süreci daha geride kaldı.

Bir adım daha geriye düştü. Feminizmin projeci kaslarının yaratabildiği dönüşüm buraya kadar.

Görünmez kıldınız, var olan cinsiyet sistemini yeniden ürettiniz. Feminist yola baş koyacağınıza, avatarlarınızda paylaştığınız adam kafalarına baş koydunuz. O adamların çizdiği eksende referanduma koştunuz. Eril politika kafanızın içindeki feminist düşünceye ahtapot ellerini sıkıca sardı ve feminist düşüncenizi kıskaçladı. Peki bu kıskaç altındaki özgürleşmenizde ulaşacağınız barışın ne olduğunu tahayyül edebilir misiniz?