Sosyal bilimde istatistik, nüfusun herhangi bir konudaki durumunu veya görüşünü anlamak için sıklıkla kullanılır. Değer yargılarından, alışkanlıklara birçok konuda toplumun gerçeklikleri araştırılır. Araştırılan konulardan bir tanesi de elbette seçimlerde vatandaşın kime oy vereceğidir. Herhangi bir metot kitabını açarsanız, tarihsel olarak özellikle ABD’de hangi yöntemlerle yapılan istatistiki çalışmaların seçimleri tahmin edebildiğini, hangisinin ne gibi hatalar yüzünden yanıldığını görürsünüz. Gerçekten bilime kendini adamış insanlar için geçerli olan en güvenilir şekilde veri toplamak ve sonuçları en akla yakın şekilde yorumlamaktır. Bilim taraf tutmaz. Bilim toplumda var olan yönelimleri anlamak için çaba sarf eder. Adayarısında son birkaç seçimdir ortaya çıkan anketlerin bilime sadakati olmadığını bilmeyen eminim ki pek azdır. Vatandaşın aklı ile alay edilen anketler görüyoruz seçimlerde. Bir tanesi Tatar’ın seçileceğini söylemiş ve Tatar’ın oy yükselişine gerekçesini de “Tatar’ın Covid-19 salgını ile ilgili aldığı radikal önlemlere halkın gösterdiği destek” olarak vermiş. Elbette böyle bir veri yok. Çünkü ortada önlem yok, tedbir yok ve en çok şikâyet edilen şey Mart ayından beri bir pandemi hastanesi kurulamamasıdır. Buna ek olarak Eylül ayında okulların açılmasına yönelik bir plan yapılamadığı için, ders zilinin çalması ile on-line sistem çöktü. Halk kendi çektiğini biliyor. Anket sonuçları, eğer tarafsız ve bilimsel yapılıyorsa halkın genel tecrübesinin dışında bir şey bulamaz.

Bir başka anket soruyu sorduğu örneklem içinde (kaç kişiye sorarak bu anketi yaptığını açıklama gereği bile görmemiş) % 22’nin üzerinde bir insanın soruyu “cevapsız” bıraktığını, böyle olmasına rağmen Akıncı’nın seçimi açık farkla önde götürdüğünü söylüyor. Seçimi açık farkla önde götürme iddiası yetmemiş olacak ki “biraz daha nasıl gaz verebilirim?” endişesi ile seçmene “ilk turdan Akıncı bu işi bitirebilir” diyor. Şimdi bilim bizden, %22 üzerinde cevap bulamamış bir anketin geçerliliğini sorgulamamızı istiyor. Cevapsızlık, anketörün örnekleminin yetersiz olduğuna işaret ediyor. “Kararsız oy” ile “sandığa gitmeyecek” seçmen cevabı “soru cevaplanmadı” ile aynı değil çünkü. Anketi yapan sorusuna yüzde 22 boyutunda cevap alamadıysa o anketin bir geçerliliği yok. Yüzde 22, seçimde bütün sonuçları değiştirecek kadar büyük bir rakam. Buna kararsızları %14 bulmasını da eklerseniz, seçimin birinci turda bitmesini bir kenara bırakın, seçimi “açık farkla önde götüren” bir aday olduğunu iddia etmeniz bile bilimsel veriler ile olası değil. Birinci ile ikinci aday arasında fark %10 verilirken, anket kararsız ve cevap vermemişlerin oranını %34 gösteriyor. Yani anket, bu %34’ün ne yapacağın konusunda verisiz bir “tahmin” yapıyor.

Bugünün dünyasında sorulması gereken en önemli soru anketin finansörlerinin kimler olduğu. Anket yapmak para isteyen bir iş. Kimse Allah rızası için anket yapmıyor. Seçim anketlerini şirketler yapıyor, para kazanma amacı ile. Kâr amaçlı. Haliyle, anketi kim finanse ediyorsa da o birinci gösteriliyor. Hatta bazen ikinci tura gerek bile duymayacak şekilde. Adayın hayalleri, anketin sonucu olabiliyor. Buraya kadar sanırım söylediklerimiz şaşırtıcı değil. Ama bizlerin bu tespitlerin ötesinde içinde yaşadığımız ülkenin durumunu bu anket yapma, yaptırma, bu anketlere inanmayı tercih eden yandaşlar olma, bu tip anketleri teşvik etme konularını daha çok düşünmemiz gerekiyor.

“Seçime müdahale ediliyor” diyerek veryansın edenlerin, benzer şekilde ikna edicilikten bile uzak anketleri yaptırması, halkın aklı ile alay etmesi, düşünülüp alternatifler konuşulmasın, “nasıl olsa kazandı” diyerek bir suskunluk sarmalı yaratmaya çalışması kabul edilir bir şey midir? Adayarısında her gün, daha çok kişinin eleştirdiğini kendinin de yaptığını görmekteyiz. Seçimde halkın aklı ile alay edilip anket yaptırdığını eleştirenlerin kendilerinin de aynı yöntemi kullanmamaları lazımdır. Yanlışı eleştirip, o yanlışın parçası olmak, elbette topluma uzun vadede yarar sağlayacak bir tutum değildir.

Okuru bir önemli noktayı birlikte düşünmeye çağırıyorum. Covid salgını süresince toplumumuzun akıl ve bilimle yönetilmemesinin eksikliklerini her çevreden insan konuşmaktadır. Her çevreden insan da bu bilime, bilgiye, akla dayalı politikaların hayata geçirilmemesinden dolayı mağdur olmaktadır, hasta olmaktadır, hastalığına bakabilecek bir sağlık sisteminden mahrum edilmektedir, bu ortamda çocukları gerekli şekilde eğitim alamamaktadır. Herkes bilime hasret. Ama anlamamız, sorgulamamız ve talep etmemiz gereken şey hayatın her alanında bilimin önemli olduğudur. Sadece bıçak kapıya dayandığında bir salgında bilim olmadığını düşünmemiz yetmemektedir. Temiz bir akademi, intihalsiz, sahte diplomasız kaliteli akademisyenler ülkemizin geleceğidir dediğim için ülkemden sürülmüş olan ben, bugün Covid salgınında bilime özlemle bakılmasına şaşırmıyorum. Bir salgını öngörmemiştim ama bilimsiz çökeceğimizi 10 sene önce o ülkede bilime karşı saygısızlıkta ve öncelik yapılmamasında görmüştüm. Şimdi de seçimde adaylarını önde göstermek uğruna kendine araştırma merkezi diyen, bilir kişi diyen, sosyolog diyen, bilim insanı diyen insanların bilimsel verilerini hiç paylaşamadıkları anketleri bilimsel bir çalışmanın ürünü olarak verebilmelerine sorgusuz kabul verirsek, bunun topluma ve toplumun bilimsellikten uzak yaşamasına yapacağı zararları düşünmeden edemiyorum.

Politikacı bilime önem verelim derken, bilimi hiçe sayan anketlere sığınırsa, bilime gerçekten saygısı nedir? Toplumunun geleceği için gerçekten hareket ediyor mudur yoksa kendi seçim gailesi altında bilimi hafife aldıracak bir araç gibi mi görüyordur? Bilimi inkâr ede ede covid salgınında bugüne geldik. Artık sivil toplumun, toplumu düşünmesi, bu anketleri yapanları biraz sorgulaması, bilimsel altyapısız iseler saygı göremeyeceklerini belli etmesi, seçim dönemi kazancın çok ötesinde kayıpları uzun vadede yaşayacaklarını ifade etmeleri gerekiyor.

Bilime saygıyı ve bilimsel yaklaşımlara talebi her yerde, her zaman, her daim istemeliyiz. Bizi biat ettirmeyecek, bizi ayaklarımız üzerinde durduracak, bizi kendi formüllerimizi bulmaya yönlendirecek o adaya bu adaya aşkımız değil, bilimle yükselteceğimiz toplumumuzdur.