Covid-19 pandemisi için dillerden düşmeyen konu, biyolojik savaş olup olmadığıdır.

Bunu bilemeyiz.

Neyin ne olduğunu öğrenmek için de yıllarca beklememiz gerekecek gibi görünüyor.

Dünya tarihinde ilk defa böylesine bir pandemi ile karşı karşıyayız.

Ne zaman biteceğinin bilinmediğinin sıklıkla vurgulandığı bir pandemi.

Moderna’nın CEO’su, Fransız milyarder iş insanı Stéphane Bancel’e göre sonsuza dek kalacak bir virüs bu virüs.

BioNTech’in CEO’u Uğur Şahin’e göre ise virüs en az on yıl daha bizimle.

Bu şirketlerin finansörü Bill Gates de, gelecek yeni pandemilere hazırlıklı olunması gerektiğini her fırsatta dile getiriyor.

Üstelik, virüsün yeni mutasyonlarına da hazırlıklı olmamız her seferinde hatırlatılıyor.

Aşılama dünya genelinde yavaş ilerlerken, pandemiyi bitirme gücü konusunda beslenen umutlarda biraz sarsılmaya neden olmuyor da değil.

Aşı çıktı ama virüs yine insanlığa gol attı.

Sırasıyla İngiltere, Güney Afrika, Japonya ve Brezilya’da, dünyanın dört faklı ayağında daha bulaşıcı hale gelen mutasyonları görüldü.

Dünya pandemi tarihine baktığımızda, virüs kaynaklı pandemilerin, ‘’iyi yönde’’ mutasyonları sayesinde 2 yıldan fazla sürmediklerini görüyoruz.

Oysa ki, bizim yeni tip Koronavirüs, her ne hikmetse hep ‘’daha kötü’’ mutasyonlara uğramayı tercih ediyor!

O zaman da aklımıza Biyolojik Silah ve tarihçesi geliyor.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)’ın resmi internet sitesinden (https://www.afad.gov.tr/kbrn/biyolojik-silahlarin-tarihcesi) aynıyle alıntılar yapalım:

Biyolojik silah kullanımına ilişkin örnekler Kartacalı general Hannibal’ın Bergamalı düşman gemilerini alt etmek için yılan zehiri kullandığı milattan önce 190 yıllarına kadar tarihlendirilmektedir.

Biyolojik silah kullanımının tarihçesine ilişkin birçok kaynakta 1346 yılında Kefe kuşatmasında Tatarların salgın oluşturmak için vebadan ölmüş insan cesetlerini mancınıkla şehrin içine attıkları geçmektedir.

Okudukça da biraz düşünmeye başlıyorsunuz. Çiçek virüsünün ‘’Medeni Batı’’ tarafından biyolojik silah olarak keşfedilişini öğreniyorsunuz.

Biyolojik silah kullanımına ilişkin tarihsel kayıtlarda geçen bir diğer örnek 1756-1763 yılları arasında İngiltere ve Fransa arasında yapılan Yedi Yıl Savaşlarında çiçek virüsünün kullanımıdır. İngilizler çiçek virüsü bulaştırılmış battaniyeleri Kızılderililere dağıtarak bir salgın oluşturmuş ve bu şekilde Kızılderili kabilelerinin İngiliz yerleşimcilere karşı mücadele etmelerini engellemişlerdir. Bu metot Amerikan İç Savaşı’nda da kullanılmıştır. Konfederasyonu destekleme amacıyla çiçek ve sarıhumma bulaştırılmış elbiseler Birlik Kuvvetlerine satılmıştır.

Dünya liderliğine soyunan devletlerden bu işe bulaşmayan sanki yok gibi üstelik.

Tarihte biyolojik ajanların kullanımı etkinliği artarak devam etmiş.

Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlar müttefiklerinin at ve sığırlarına gizlice şarbon ve ruam hastalıklarını bulaştırmıştır.

Almanların Ruslara karşı 1915 yılında veba kullandıklarına ve İtalya’ya karşı kolera kullanma girişimde bulunduklarına dair raporlar da mevcuttur.

1932 ve 1945 yılları arasında Japonya, 731. Birim adı verilen birimde biyolojik silah araştırmaları gerçekleştirmiş ve üzerinde araştırma yaptığı on binin üstünde savaş esirinin şarbon, menenjit, kolera ve vebadan ölmesine sebep olmuştur.

Japonya deneylerine Çin halkına karşı kullandığı biyolojik ajanlarla devam etmiş ve en az 11 Çin şehrine yaptığı biyolojik saldırılarla tifo, kolera ve veba salgınları oluşturarak on binlerce insanın ölümüne sebep olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı’nı ve Japonya’nın biyolojik savaş programını takiben Amerika Birleşik Devletleri de kendi biyolojik silah programını başlatmıştır. Programda ilk olarak tahıl ürünlerine karşı kullanılacak bitki yok edici patojenler üstüne çalışılmıştır. ABD tarafından insanlara karşı kullanılmak üzere silaha dönüştürülmüş ilk ajan; hayvanları da enfekte eden Brusella bakterisi olmuştur. Amerikan ordusu tarafından silahlaştırılan ve stoklanan diğer ajanlar; antraks, botulizm, tularemi, Q ateşi, stafilokokal enterotoksin B (SEB), Venezuella At Ensefaliti olmuştur.

Örnekler yakın tarihimize kadar ilerliyor ve biyolojik silahların, tarikatlar ve terör örgütleri tarafından da kullanılmasına kadar ilerliyor.

AFAD, yazısını şu cümlelerle bitiriyor:

Biyoterörizm günümüzde giderek büyüyen bir tehdittir.

Bugün 17 ülkenin aktif olarak yürüttüğü biyolojik silah programı olduğu düşünülmektedir.

Bir saldırıyı önceden tahmin etmek ve engellemek çok zordur. Bu yüzden olası bir saldırıya hazırlıklı olmak ve saldırı gerçekleştiğinde alınması gereken kişisel tedbirleri bilmek çok önemlidir.

Gelelim pandemiye.

Aşılar her yerde.

Mutasyonlar da…

Onlarca ülkede konuşlandırılmış yüzlerce gen laboratuvarı, yüzlerce aşı üretim çalışmaları mevcut.

Adeta virüs kaçıyor, biz kovalıyoruz!

İnsanlık tarihinin biyolojik silah sicilini öğrenip de, bir taraftan pandemi, aşı, mutasyon sarmalını yaşamaya devam ederken diğer taraftan da yeni pandemilere karşı da şimdiden uyarılıyorsak, gelecekte tarihteki yerimizin ne olacağını ister istemez merak ediyorum…

İletişim: 0542-8529899