Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellâl, pireler berber iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, hikayemizde küçük bir oğlan çocuk varmış. Adı da Mıstık imiş. Mıstık’ın yan sınıfta okuyan eskiden yan yana yaşadığı bir komşusu varmış. Mıstık bu komşusunu çok severmiş ama gelin görün ki yıllar önce babaları kavga ettiği için komşu çocukla konuşmuyorlarmış. Mıstık arkadaşı ile okul bahçesini paylaşıp birlikte ip atlamak, top oynamak istermiş. Bu oyunları oynarken de hem okulun bahçesindeki güzeller güzeli çiçekleri nasıl ezmeyeceklerine birlikte karar vermek istermiş hem de komşusuyla paylaşmak. Mıstık barışmayı çok ama çok istemesine rağmen iş o kadar da kolay değilmiş. Komşu kendinden daha popülermiş, okulda da herkes onu tanıyormuş. O yüzden de okuldaki iri yarı, komşudan da popüler arabulucular hep komşunun istedikleri doğrultusunda öpüşüp barışmalarını istiyormuş. Barışma olmadan da Mıstık’ı bahçede oyunlarının arasına almıyorlarmış.

Mıstık daha az popüler olmasına rağmen, herkesin kendisine telkin ettiği gibi aslında çaresiz değilmiş. Mıstık’ın rengarenk pirillileri varmış ve komşusu da ne zaman bahçeyi birlikte kullanma meselesi gündeme gelse hep bu pirillilerden birini istiyormuş. Kısa sürede ortaya çıkmış ki Mıstık kırmızı pirilliyi verirse, sıra yeşil pirilliye geliyormuş, yeşili verirse maviyi istiyormuş. Mıstık sürekli pirillileri vermenin en iyi çare olacağına kendini inandırmış. Ama sıra sarı, mor, turuncu pirillilere gelse de bahçede oynamakta uzlaşma bir türlü olmuyormuş.

Komşusu çok popüler olduğu için, Mıstık’ın hayatındaki her konuda bu iş çok önem arz etmeye başlamış. Sınıf kaptanı olmak istiyormuş ama okulun popülerlerini ve komşusunu destekleyenleri ikna etmesi gerekiyormuş. Çünkü, komşusunu destekleyenler, kendi sınıfında olan işlere de karışıyor, sürekli komşunun istekleri doğrultusunda Mıstık’ı yönlendirmeye çalışıyorlarmış. Popüler çocuklar saygı görebilmesi için pirillilerini elden çıkarması gerektiği telkinini yapıp duruyormuş. Mıstık ilk başta “bu son, bu defa da bahçeyi birlikte kullanmaya yanaşmazsa, ben de artık bahçede kendime ait olan bir kısmı yaratıp, orada neler yapılabileceğime bakacağım. Çok çalışacağım ve bahçenin terk edilmiş kısımlarında kendime başka bir alan kuracağım” demiş. Ama sonra popüler çocuklar pek bir aklını karıştırmış. Komşusunun kullandığı taraftaki bahçenin daha yeşil, daha güzel olduğunu söyleyerek, bir de Mıstık’ı kendi başına bir iş başarmaya muktedir olmadığına ikna etmişler. Mıstık da bunlara kanmış ve parmağını bile kıpırdatmadan bahçenin terk edilmiş tarafındaki çamura çare bulmak için kafa yormamış. Gel zaman git zaman, çamur çirkefe dönüşmüş tabi.

Günlerden bir gün sınıfında popüler çocuklara kanmayan bir arkadaşı Mıstık’ın yanına yaklaşmış. “Bak Mıstık” demiş. “Sen sınıfımızdaki bazı çocukları hedef gösterip kapışarak kişilikli olduğunu, güçlü olduğunu ispatlamaya çalışıyorsun. Ama öte yandan da hiçbir karşılık almadan komşunun her istediğini yapıp onun keyfini bekliyorsun. Böyle yaparsan kim senin kişilikli olduğuna inanır? Kim buna haysiyetli yaklaşım der?” diye sormuş. “Komşunu ikna etmek istiyorsan elindekileri bir avantaja çevirmek zorundasın. Mesela, bizim sınıfın penceresinin altındaki bahçeyi çirkeften kurtarmazsan ne olur?” Mıstık dudaklarını büzmüş, omuzlarını havaya kaldırmış. Arkadaşı derin bir nefes almış ve ona anlayabilmesi, düşünmesi için bir soru daha sormuş: “Peki bahçenin senin tarafı çirkeften geçilmezken diğer sınıftaki komşunun istediği bütün pirillileri verirsen, komşun ne yapar?” demiş. Mıstık’ın gözleri parlamış, “Komşum benimle barışır, çünkü artık istenecek başka pirilli kalmadı” demiş. Arkadaşı sakin ama biraz da üzgün bir şekilde elini Mıstık’ın omzuna götürmüş, başını olumsuz anlamında iki yana sallamış “Hayır Mıstık. Artık alacak pirillisi kalmadığı ve sen de çirkefin içinde yaşadığın için sınıfın geri kalanına, senin kendini idare edemeyecek bir halde olduğun için onun direktifi altında girip çirkefi kurutmak için çalışman gerektiğini, başka bir şey beceremeyeceğini söyleyecek ve bahçenin diğer kısmında oynamana da izin vermeyecek” demiş. Sonra eklemiş, “ama sen sınıfın penceresinin altındaki bahçeyi bir çiçek cennetine çevirirsen bir sürü yeni arkadaş edinirsin. Pirillilerini popüler diğer çocuklarla oynarken kullanmayı deneyebilirsin. Onlara kendin yaklaşabilirsin. Pirillilerini bir cazibeye döndürebilirsin. Bazı popüler çocuklar sana yaklaşır. Ama daha önemlisi başka değerli arkadaşlıklar edinirsin. Yeni insanlarla tanışırsın. Kendine ait bir çevren olur. Kendi popülariteni geliştirirsin. O zaman ne olur biliyor musun Mıstık? diye sormuş. Mıstık biraz yavaş takip edebildiği için gülümseyerek anlatmış arkadaşı, “e tabi ki o zaman komşun da senin arkadaşın olmak için fırsatı kaçırmaması gerektiğini anlar. Kim bilir, belki o zaman senden pirillilerini almaya çalışmak yerine, ikiniz bir filede pirillilerinizi birleştirip gerçek bir ortaklık kurabilirsiniz”. Mıstık analayabilmiş mi? Hikayemizin sonu nasıl gelmiş? Mıstık anlamasa bile sınıfında bunu anlayabilecek, kaptan olabilecek başka çocuklar var mıymış? O “ben paçalarımı kirletemem” demekte ısrar ederse, bahçeyi çirkeften kurtarmak için paçaları sıvamaya hazırlar mıymış? Hikâyenin sonu pek hoş muymuş yoksa boş muymuş?