Dünyanın her yerinde, eşitlikçi ve insana dönük bir sistem kurmanın yolu “standart işlem usulü” iken bizim küçük taş yığıncığı Avıgatland bu tip basit eşitlikçi modellerden habersiz yaşarmış. Standart işlem usulü, her vatandaşa aynı uygulamayı ve sırasına göre yapmakmış. Hani bir söz varmış ya pek sevilen, “parayla değil sırayla”; işte bu söz, Avıgatland’de hiç mi hiç geçerli değilmiş. Her şey parayla, oligarşideki güç dengeleri ile alakalıymış. Mesela siz 7 koca yıl mahkemede dava bekleyebilirmişsiniz, size de “kadro az, yargıç az o yüzden davalar 3 yıl geriden geliyor” diye bir mazeret sunarlarmış amma, işin gerçeği pek de öyle değilmiş. Mesela sizden sonra Avıgatland batsıncı bir sendikacı ağabeyinizin sizinkine benzeyen hakaret davasını yürüten aynı avıgat, iki buçuk yılda bu davayı sendikacı abisinin lehine sonuçlandırabilirmiş. Hem de sizden iki yıl kadar sonra başlamış bir dava olmasına rağmen. Onların davasında ne adresler yanlış yazılırmış, ne dosyalar yanlış konulurmuş, ne delilleri eksik verilirmiş, ne de yargıç kıtlığı baş gösterirmiş. Hemencecik davaları görülebilirmiş. Avgatland Batsın! Diyorlarmış ya, işte o yüzden davaları da hemen hızlıca görülüp sonlanabiliyormuş. Yalnız onlarınki mi? Hangi kesimden Avıgatland Batsın! Diye çığlık atsanız, ister vekil olsanız ister gazeteci, Avıgatland’in mahkemeleri müthiş bir mucizevi zamanlama örneği ve mucizevi bir çok amaçlı araçsallık göstererek adeta sizin bedava reklam ajansınız kılığına bürünerek girmeniz gereken seçimler filan var ise onlardan hemen önce büyük bir adalet örneği sergileyerek sizin lehinize “adil” kararlarını hemen verebiliyormuş. Bu davaların zamanlaması müthişmiş, çünkü seçimlerde halkın gözü önüne çıkarılan adaylara bir kahraman imgesi yaratıyormuş, isimlerini ve meselelerini halkın aklına sokuyormuş. Adalet değilse bile mahkemenin başka başka gaileleri varmış davaları sonuçlandırmak ya da uzatmak konusunda. Bu yüksek profile getirilmiş, hem kişisel hem kamu davları bizim biçare vatandaşın davasından 5-6 yıl kadar sonra da açılsa onlarınkinde kadro da yargıç da hemen bulunabiliyormuş! Avgatland’in mahkemelerini yönetenlerin böyle sihirli ve standart işlem usulü dışında becerileri varmış. 

Davalar Avıgatland Batsıncılara öncelik verdiği gibi, oligarşinin avıgat bürolarından gelen avıgatların mahkemelerdeki yeri ile de alakalı imiş. Onların istekleri ile davaların zamanlamasına da karar veriliyormuş. Yıllarca ötelenen bizim biçare vatandaşın hem alt mahkemede hem yüksek mahkemede yıllarca bekleyen davası, oligarşinin mühim avıgat bürolarının istedikleri doğrultusundaki zamanlamalarla görüşülüyormuş. Yargıç hadsizlik edip, bu bürodan gelecek avıgat geciktiğinde mahkeme günü tayin etmeye kalkarsa da tıkır tıkır topuklarla endamlı yürüyerek saçını savuran bu büronun avıgatları “yargıç ben olmadan veremez öyle bir karar!” diyerek mahkemenin koridorunda, oligarşinin bürosundan gelmeyen küçük avıgatı ezim ezim ezebiliyormuş. O da boynunu büküp, oligarşinin avıgat bürosunun avıgatlarının yargıçla gün saptayışını köşecikten seyredip başçığını sallayabiliyormuş uslu uslu. Canları isterlerse bu mahkeme günlerini yavaşlatıyorlarmış, canları isterse bu mahkeme günlerini hızlandırıyorlarmış. Siz yalancılık, hile ve hurda ile ele geçirilen avıgatınızdan dolayı “usule göre” kanıt sunamıyormuşsunuz, onu hiçbir yere şikayet edemiyormuşsunuz, adil yargılanma hakkı talep edemiyormuşsunuz ama onlar usule göre olmayan şekilde kendi aralarında mahkeme toplayıp yine kendi aralarında kendilerine uyan şekilde kararlar alabiliyorlarmış. Hatta yaptığınız itirazın cevabının okunacağı dava günü için ulaşamayan mahkeme, siz arayıp kararı istediğinizde “karar temize çekilmediği” için kararı vermezken, karşı tarafın avıgatının sizden istediği paranın miktarını size söylemek için size ulaşabiliyormuş. Yani yüce mahkeme, oligarşinin avıgat büroları için para toplamaya gelince müthiş bir “usul” sergiliyormuş. Daha siz kaybettiğiniz davanın gerekçesini görmeden sizden “masraf” istenen harami düzeni müthiş bir usulle yola düşüyormuş. İnsana dönük bir mahkeme sistemi olmayacağından kürsüsünde yakınıp gözlerini deviren yargıtay başkanının demek istediği, bizim Avıgatland’de canlarını yiyip durdukları “usul usul” dedikleri hukukun meğerse ancak da “uful hukuku” olduğuymuş. Anneland’in meşhur yazarının “hukuğun guguk” olduğunu söylediği sistem eleştirisi gibi Avıgatland’de de usulün ufule döndüğü bir sistemi yaratmışlar da haberiniz yokmuş, desenize!