Amerikalı araştırmacı-gazeteci Hank P. Abrelli Jr., 900 sayfalık kitabı,
‘ A Terrible Mistake : The murder of Frank Olson and the CIA’s secret Cold War Experiments’ de, Güney Fransa’da, Marsilya’ya yakın bir köyde, Pont Saint Esprit’de yaşayan köylülerin 1951 yılında dünyanın en güçlü halüsinojeni olarak bilinen LSD’ye nasıl kurban edildiğini anlatıyor.

Kitaptaki iddialara göre, Sandoz ilaç şirketi soğuk savaş yıllarında ABD Merkezi istihbarat Teşkilatı (CIA)’na bazı ilaçlar sağlıyor, savunma amaçlı gizli savaş silahı olarak lanse ettiği LSD için CIA ile birlikte bazı deneyler yapıyordu.

İsviçre şirketi Sandoz, ürettiği sentetik halüsinojen LSD’nin suya karıştırıldığında ya da havaya püskürtüldüğünde düşman askerlerini tamamen etkisiz ve zararsız hale getireceğini ileri sürüyor ve Fransa’daki küçük yerleşim birimi, Pont Saint Esprit köyü, insan üzerinde LSD sonuçlarının deneneceği bir yer olarak CIA tarafından seçiliyordu.

Ancak küçük Fransız köyünde CIA ile Sandoz’un yaptığı gizli LSD deneyi beklenmedik sonuçlar üretecekti. Havaya sıkılan LSD, 5 kişinin delirerek, 2 kişinin intihar ederek, toplam 7 kişinin ölmesine neden olacak; yüzlerce kişi yaralanacak veya akıl hastanesine kapatılacaktı.

1951’de yapılan bu ‘test’in benzerleri, CIA ve Sandoz işbirliği ile Kanada’da, hatta New York Metrosu’nda bile yapılacaktı.

1953’te, gerçek nedeni yıllar sonra ortaya çıkacak bir başka ‘LSD testi’ daha hayata geçirilecekti: Amerikan Ordusu’na bağlı çalışan, bakteri uzmanı bir biyokimyager, 42 yaşındaki Dr. Frank A. Olson Amerikan Ordusu’na ve CIA’ye kimyasal ilaç üreten görevlilerden biriydi. Olson, kendisine CIA tarafından bildirilmeden verilen LSD nedeniyle, New York’da kaldığı otelin camından atlayarak intihar edecekti.

Fransız köyüne püskürtülen LSD spreyi yüzünden delirenler, ‘vücutlarında kırmızı çiçeklerin açtığı’nı söylüyor, bazıları üzerlerinde ne varsa soyunarak çırılçıplak sokağa fırlıyordu. Çocuklarsa ‘midelerinde yılanların dolaştığı’ndan yakınıyordu.

Yazarın, http://www.voltairenet.org/article164447.html adresindeki sitede yayınladığı yazısında bu satırları okuduğumda, KKTC’nin kuruluşundan bu yana bir tür deney ülke gibi kullanıldığını, havasına sürekli karışılarak delirtilmeye çalışılan bir toplum olduğumuzu düşündüm yine.

Her tür baskı kullanılarak, dört yandan sarılarak delirtilmeye çalışılıyor ama yine de direniyorduk. Yapılan deneylerin yan etkilerini yıllarca taşıyacak olsak da ne yapsalar delirmemiştik. Ya da o kadar delirtilmiştik ki, delirdiğimizin farkında bile değildik!

Çözüm olduğu takdirde Rum dostlarımızın bizi çiğ çiğ yiyeceklerini savunanlara gülüp geçerim bu yüzden. Yıllardır delirmediysek ve canlı kaldıysak veyahut kendimizi pek normal sanan deliler haline geldiysek, çözüm şartlarının vereceği sağlıklı enerjiyle elimizden gelmeyecek hiçbir şey yoktur.

Ya ne yapsalar delirtemediklerinden ya da sağlam deliler olduğumuzdan bizim toplumun önünde duracak hiçbir güç bulunmamaktadır. Ötesini komşumuz, Avrupa ve dünyanın geri kalanı düşünsün!