Bir kişi veya toplum için içine düşülebilecek en büyük hatalardan biri de aslında normal ve ahlak dışı olan hareket ve söylemlerin yine aynı kişi ve toplum tarafından kanıksanmasıdır.
Uzun süredir yaşamımızda süregelen ancak toplum değer, yargı ve normlarına birebir zıt olan sosyo-kültürel ve siyasi yozlaşmadan ötürü “duyarsızlaşmanın” bir sonucu olarak kanıksama bir tehlikenin de habercisidir. Benim bu tür kanıksama modelini “toplum alıştı artık” diye kabul etmem mümkün değil; alışmak olumlu yönde olan unsurların kabullenilmesidir.
Kanıksama bir bakıma bireylerin hayatın gerçeklerinden kişisel sorumsuzluklarından dolayı duyarsızlaşması ve tembellikle karışık “suya sabuna dokunmadan” hayatını devam ettirmesidir. Bu süreç “banane” denmesiyle başlayıp “zaten bunlardan da bu beklenir” söylemleri ile devam eden ve aslında tüm yaşanan bu rezillik ve etik dışı hareketlere zemin hazırlayan tutumlardır. Bu tutumlara sessiz kalıp tepki göstermemek bir tür kabullenme ve bu yapıya destek anlamındadır. Yani aslında bu rezillikleri ve ahlaksızları yapanlar kadar bu olayları kanıksayanlar da bir o kadar rezil ve ahlaksızdır.
Hal böyle iken bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde gerek siyasi alanda gerekse toplumun günlük hayatını idamesinde yaşanan mide bulandırıcı tutum ve hareketlere basında da “FIRILDAK” olarak adlandırdığımız bazı “dün dündür, bugün bugündür” anlayışındaki “BESİN MENSUPLARI” pervasızca bu yaşananları gayet normalmiş gibi halka anlatmaya ve kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Öncelikle tavsiyem temiz olan gazetecilerin bu süreçte doğruları yazarak halkı bilgilendirmeleridir.
Şimdi bu durumda bazı sorular sorup bunlara verilecek cevaplarla kendimizi sınayalım;
- Daha birkaç yıl önceye kadar kendi siyasi partisinden ayrılıp başka bir parti kuran birine ağza alınmayacak küfürler edip düşmanınıza bile edemeyeceğiniz lanetleri söyledikten sonra can ciğer kuzu sarması olur musunuz?
- Hükümetken yine kendi partinizden seçilecek olan Meclis Başkanı seçimini sırf kıskançlık yüzünden protesto edip oylamaya katılmaz mısınız?
- Önce D.P Genel Sekreteriyken, ardından da UBP Genel Sekreteriyken ÖRP Başkanı ve vekillerine küfür içerikli laflar edip ardından da UBP’ye katılımlarını sanki de hiç birşey olmamış gibi kabul eder misiniz?
- ÖRP ve yandaşlarına “Hırsız, terbiyesiz, haysiyetsiz, yalancı, utanmaz adam, terbiyesiz köpek, aptal adam, rüşvetçi, değersiz adam, gıvırma" deyip de şuan UBP’nin bir Bakanı iseniz tüm bunları yutup “sevgili” dostlarınızı yeniden kucaklar mısınız?
- Yok olmaya başlayan siyasi geleceğin uğruna katılmak istediğiniz UBP’nin Askıdaki Başkanına “vizyonsuzluğuna rağmen”, cumhurbaşkanı olmak istiyor deyip sonra gayet normalmiş gibi UBP’ye rücu eder misiniz?
- En dürüst geçinip sözde prensipleriniz doğrultusunda UBP’nin DEP(Derviş Eroğlu Partisi) olduğunu iddia edip şuan İKP(İrsen Küçük Partisi) olan UBP’ye güvenip döner misiniz?
- Durmadan sadece ama sadece kişisel hırs ve menfaatleri çerçevesinde bir partiden diğerine yiro yiro dönüp gidenlere güvenip halkın refahı için çalışacaklarına inanır mısınız?
Tüm bu siyasi gelişmelere vereceğiniz cevaplar doğrultusunda bu yaşananları ahlaksızlık mı yoksa doğal bir davranış olarak mı algılarsınız? Eğer ahlaksızlık ve yozlaşmanın bir sonucu görüp eleştirirseniz doğru yolda demeksiniz; ancak doğal karşılayıp umurunuzda bile olmazsa kanıksama hastalığına yakalandınız ve sizden bir halt olmaz demektir….
Tabi bir de yukarıdaki sorularımıza ek olarak uzun zamandır toplumun büyük bir kesiminin kanıksadığı ancak kanıksadığının farkında olmadan eleştirdiği konuların bir parçası haline geldiğinden bir haber yaşaması da başka bir sorun. Örneğin, Merkez Bankası Başkanı’nın Türkiye’den atanması, Polis’in Askere bağlı olması, Hükümet adına harcamaların Yardım heyeti eliyle yönlendirilmesi, Sivil Savunma Teşkilat Başkan ve Yardımcısı’nın yine TSK tarafından atanması, parayı veren düdüğü çalar anlayışı, yapılan yolsuzluklara “becer de bal ye” yaklaşımı, bazı milletvekillerinin yasadışı işler yapmasının doğal karşılanması, halkı aldatan kişilere hala daha tapılması, dedikodu, onursuzluk, şerefsizlik ve ahlaksızlığa karşı duyarsız olunması, peşkeş ve menfaat sağlanmasının normal algılanması, kendini dünyanın en temiz yurtseveri olarak sananların aslında ülkede başka dürüst ve saygılı insanların da olduğunu bilmezmiş gibi ak kaşık modunda ortada dolaşmaları, toplumsal birlikteliğin sağlanmasının sadece siyasi görüşler temelinde olduğunun sanıldığı tezine inanması, Başbakan ve diğer Bakanlarımızın aşağılanmasının doğal karşılanması, yalakalık ve dalkavukluğun prim yapması, devleti soyanların yanına kalmasına ses çıkartmaması, toplumsal haklara ve demokrasiye tabiri caizse tecavüz edilirken zevk alırmış gibi sessiz kalınması v.s……
İşte tüm bu sayılanlar da kanıksanan ve mide bulantısına neden olan realitedir. Eğer hala daha ömür boyu bu mide bulantısı ile yaşamayı kabullenip hayatınıza devam etmeyi tercih ediyorsanız şikayet de etmeyeceksiniz.
Netice itibarı ile Kıbrıslı Türkler kendi dışındaki güçlerin taktiksel ve stratejik hesaplarına hizmet ettiği sürece seçim sonuçlarının da iktidarların da bir anlamı olmayacaktır….

