Afrikada 40 yıldan az devlet başkanlığı yapan ve koltuğu kendi rızası ile bırakıp giden yok nerdeyse.Sonuçlarını ise hep birlikte TV kanallarından izliyoruz.

Süresiz otoriter iktidarlar yüzünden, sosyal ve politik kurumlar eriyor, bir devleti bir mafya örgütlenmesinden ayıran temel özellik olan denge ve denetleme mekanizmaları yok oluyor ve ülke, bir tek kişinin oyuncak parkına dönüşüyor.

Bizdede örnekleri mevcut.

Bill Clinton ABD’nin gelmiş geçmiş en iyi başkanlarından biriydi.2 Dönem başkanlık yaptı ve evine döndü.

Neden?

Çünkü ABD’nin kurucu babaları, bazı önlemler almazlarsa, Afrika’nın 21’nci yüzyılın ilk çeyreğinde bile pençesinde yaşadığı bu tabloyu yaşayacaklarını daha 1700’lü yıllarda görebilecek bir vizyona ve samimiyete sahiptilerde ondan.

Seçilmiş kimselere getirilmesi arzulanan dönem sınırlamasının arkasındaki temel düşünce, vatandaşı temsil etme amacıyla göreve getirilen temsilcilerin zaman

içinde kendilerine devredilen yetkiler ve güçler sayesinde sonraki seçimlerde sıradan adaylara göre daha fazla avantaja sahip olmaları,

Ardı ardına seçimleri kazanarak temsilcilik görevlerini bir mesleki statüye ve kariyere dönüştürmeleridir.

ABD’de dönem sınırlaması hareketini genel olarak siyasal hoşnutsuzluğun bir

yansıması olarak görmek mümkün.

ABD de dönem sınırlaması Bütün eyaletlerin onaylaması ile 1951’de yürürlüğe girdi. Yani ABD'de ikinci dönemden fazla başkanlık yapmak artık anayasal olarak da mümkün olmayacaktı.

Görevini bırakmasına yakın komedyen Jerry Seinfeld’in programına konuk olan Obama, Seinfeld’in ‘’Dünya liderlerinin ne kadarı kaçık?’’ sorusuna acıyla gülerek, ‘’Oldukça önemli bir miktarı’’ yanıtı verecek ve ekleyecekti; ‘’Ne kadar uzun süre o koltukta kalırlarsa, çılgınlıkları da aynı oranda artıyor’’.

Komedyen Jay Leno da aynı günlerde, ‘’Yeni bir bilimsel araştırma insanların yalan söylemesinin zamanla daha da kolaylaştığını ortaya çıkardı. Bir kere yalan söyleyince sonraki yalanları daha kolay söylüyormuşsunuz. İşte bunun için ABD başkanlığında 8 yıl sınırı var.‘’ şakası ile bu gerçeğin farklı bir boyutuna dikkat çekecekti.

Obama her ne kadar bunları söylese de eğer anayasal engel olmasaydı, 2016 başkan seçiminde üçüncü kez adaylığına tanık olacağımız da neredeyse kesindi. Nitekim, ABD’nin en popüler başkanlarından biri olan Bill Clinton, 2000 yılında, ‘’Eğer Anayasa izin verseydi, kesinlikle üçüncü dönem için aday olurdum’’ itirafı ile bu gerçeği itiraf ediyordu.

Ama eğer üçüncü dönem başkan olsaydı, bugünkü saygınlığının yarısını bile bulamayacağı bir düzeye düşeceği de kesindi.

Yani Afrika ile ABD arasındaki fark, politikacı veya liderlerinin farkı değil. Devlet başkanı dahil herkesi bağlayan evrensel standartlara uygun, hakça bir anayasal düzen ile, gücü ele geçirenin kafasına göre değiştirebildiği yolsuz ve berbat bir düzen farkıdır. ABD'de bunun için 229 yıldır aynı anayasa hala yürürlükte.

Öte yandan Afrika’da son 10 yılda yapılan bütün kamuoyu araştırmaları, Afrikalıların çoğunluğunun da, politikacıların iktidardaki görev süresinin sınırlı olması gerektiğine, iktidarın denetime açık olması gerektiğine, ifade ve basın özgürlüğüne inandığını gösteriyor. Ancak aynı Afrikalılar sandıklar kurulduğunda gidip yine, kendilerinden gördükleri otoriter liderleri ödüllendiriyor.

Yaklaşan yeni bir seçim var.2 hatta 3-4 dönem hizmet süresinden sonra hala bazı adaylar belediye yönetimi için aday olmuşlar yada olmaya hazırlanıyorlar.

Bilim insanoğlunun bulunduğu makamda 8 yıldan fazla bir sürede topluma ve ülkeye verebileceği hiçbir yeni şey yoktur. İnsan ruhu, o kadar uzun süre iktidarı samimiyetle taşıyabilecek donanımda değildir diyor.

Yukarıda yapılan bilimsel çalışma ve ülkemizde yaşanan benzerliklere baktığımızda Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok.

Açıkçası koltuğu kendi rızası ile bırakıp gitmeye hiç kimsenin niyeti yok.Bırakıp gitmeyenlerin başımıza açtığı işlerde çok.Bu yüzden Onlar aday olmaya devam edecek .Gerisi size kalmış.