Bizim taş yığıncığının en sevimli, en duygulu hayvancıkları eşecikleriymiş. Bu eşecikler öyle sezgili yaratıklarmış ki, kendilerine tehdit olmayan insanlara yaklaşıp kafalarını uzatıp sevdirirlermiş. Gelin görün ki bu eşeciklerin ne kadar tatlı ve duygusal yaratıklar olduğunu keşfedememiş, az biraz da küfürbaz olan Avıgatland, bu eşecikleri amiyane tabirlerle anar, kime de sinirlenseler onların yaşadıkları Avigomoya gönderme üzerinden öfkelerini ifade ederlermiş. 

Bizim bu küçük taş yığıncığında, eşeciklerin yaşadığı yerlerde değil ama insanların yaşadıkları kısımlarında hangi taşı kaldırsanız altından yolsuzluk ve yozlaşma çıkarmış. İnsanlar bıkmış, usanmış. İşlerin düzelmediği ve düzelemeyeceği söylemi de hiç durmaksızın bu taş yığıncığındaki insanlara sürekli aşılanırmış. Kendi kendilerine ayağa kalkamayacakları, adım atamayacakları, yürüyemeyeceklerine inandırılmalarına dayalı bir kurgu varmış. Kim neyi sorgulasa, değiştirmek istese “Burası Avıgatland! Burada bir şey değişmez. Ancak batarsa kurtuluruz” gibi bir söylem varmış. Bu anlamsız söylem içinde batan bir gemiden boğulmadan çıkamayacaklarının, ya da can simidi yerine kendilerine uzatılacak olan prangalara sarılacaklarını unutturmaya çalışanlar çokmuş. İşte böyle bir ortamın içerisinde biçare Avıgatland insanlarının inandıkları, güvendikleri kurumlar hasbelkader var ise bile onları da talan etmek için yoğun bir çaba varmış.

Mesela Avıgatland’in mahkemeleri. Önce gazetelerde, haberlerde mahkemelerin en güvenilir kurum olduğuna dair yazılar yazdırtılırmış. Mahkemeyi temsil edenlerin objektif olduklarını ifade ettiklerini ortaya koyacak şekilde Kraliçeland’den mezun olmuş kendi aile bireylerini görev süreleri boyunca Avıgatland’e döndürmeyip, “adalete gölge düşürttü dedirtmem” minvalinde haberler yaptırırlarmış. Bunun yanı sıra yargıçları atayan kurulların ne kadar titiz çalışan mekanizmaları olduğunu, süzgeçten titizlikle geçirilmiş üyelerle, sadece ve sadece hukuk bilgileri sayesinde bu kurullara atandıklarını vurgularlarmış kamuoyu önünde. Sonra da bütün bu vurguyu talan edecek, yok edecek, halkı umutsuzluğa sürükleyerek söylediklerinin aksi durum olduğunu ortaya koyacak şekilde hareket ederlermiş. Mesela, vatandaş uygulamaların adil olup olmadığını sorguladığında, oligarşinin hukuk bürolarının talep ettiği “masrafı” ödettirmek gailesinde olan mahkeme başkanı, adalete gölge düşürmemek için yakınını Avıgatland’de mahkeme sisteminde çalıştırtmayacağı haberini yayıp alkış topladıktan sonra, yine  bu hukuk bürolarından birine bu yakınını “işi öğrensin” diye fütursuzca sokabilirmiş. Kimsecikler de “demek ki orada otururken objektif değil, bunu yaparak adalette şaibe yarattığını itiraf etmiş oldu” diyemezmiş. Bizim bu küçücük oligarşide anadan babadan hısımdan akrabadan çocuklara işlerin, görevlerin ve makamların geçmesi sorgulanamazmış çünkü. Memleketinde yaşamak, çalışmak, var olmak, çocuklarını büyütmek isteyen başka yetkin kişilere “istihdam peşindesin” denilebiliyormuş ama oligarşinin kan bağından gelenlere asla böyle bir şey söylemek söz konusu bile olamıyormuş. İyi yetişmiş kişiler, anaları, babaları, akrabaları oralarda oldukları için memleketlerinde yaşamayacaklar mıymış efendim? Bu nasıl işmiş?

Söylemlerin talanı hısım-akraba-evlat atamaları ve yerleştirmelerinde de bitmiyormuş maalesef bizim taş yığıncığında. Yargının bütün kararlarını verecek, bütün görevlerine atamaları yaptıracak da bir kurul varmış. İsimlerinin tam listesine bile ulaşmanın zor olduğu bu atama yapma yetkisindeki kurul halka karşı da sorumsuzmuş çünkü sorumlu oldukları tek yer kendilerini atayan kişilermiş. Avıgatland Birliği de oligarşinin içindeymiş, etik sorunları örtmek gailesinde bir lobiymiş ve sistemin parçası imiş. Kısacası halka karşı hesap vermek gibi bir dertleri hiç yokmuş. Çünkü halkın o kurullara gelebilmeleri üzerinde tek bir söz hakkı bile yokmuş. Bundan dolayı da ne skandal olursa olsun hepsi kolayca geçiştirilebilirmiş. İşte bu skandallardan biri de bu yargının güvenilirliğine gölge düşüren, her türlü atama ve yükseltmeyi yapan kurulun içinde yaşanmış. Kurulun içinde kendi siyasetçisinin siyaset sahnesinden bertaraf edilmesinden dolayı öfkeli bir üye varmış. Bu öfke elbette kendi siyasileri iktidarda olmazsa oluşturulacak vergi politikaları ile ilgili endişelerinden de kaynaklıymış. “Temizlik temizlik diye tutturdu, o gelirse başımıza şimdi bir sürü de vergi isteyecek herhalde!” diye kıvranarak yakınır dururmuş. İşte bu endişe ve öfke ile bir sabah kalkmış ve sosyal medyada diğer siyasileri Avigomoya gönderivermiş! “O kurulu değil kendini temsil eder” gibi açıklamalar olmuş ama kimsecikler istifa baskısı da yapmamış. Makam sahibi kişilerin artık kendilerini değil bulundukları kurulları temsil ettikleri bir anda unutuluvermiş. Çünkü onun da ortalıklarda gezip iki lafından biri mahkeme başkanının kendisini sevip kolladığıymış.

Mahkeme sistemini gözler önünde bunca eritme yarışına girmiş olan ve vatandaşını Kıtaland İnsan Hakları mahkemesine gitmeye kışkırtan mahkeme başkanının gönlü rahatmış. Hüsnüniyeti aşan davranışlarda bulunan “Avıgatland batsın!” diyen Avıgat, Avıgatlanddenmiş; Karliçeland dili bilmeden, oligarşinin hukuk bürosu tarafından yönlendirilerek karar alan yargıç Avıgatlanddenmiş; hırsızlık delillerini ve yargıcın taraflılığını karartmayı uygun gören yüksek mahkeme Avıgatlandin mahkemesiymiş; Avıgat’ın yalancı şahitlik etik sorunları ile gönderilen delilleri işleme koymayan Birlik üyeleri Avıgatlanddenmiş. Ama İnsan Haklarına taşınacak olan, tanınmadığı için Avıgatlanddeki bu insanların hiçbiri değilmiş. O yüzden de mahkeme atamaları yapan kurulların üyelerinin halkı da halkın temsilcisini de Avigomo’ya göndermesini bıyık altından gülerek karşılarmış. Bizim taş yığıncığında yetkiyi, titri, statüyü, makamı, bunlardan gelen maaşı kullanan herkesin “sorumlu” olmama gibi dayanılmaz bir hafiflikleri varmış. Kendilerine yaşam kaynağı olan bu sistemi çökertmek için de canını yaktıkları tek grup sadece ve sadece Avıgadland’in vatandaşlarıymış.