Hayatınızın bir döneminde mutlaka yaşamışsınızdır.Anlaşmazlık yaşadığınız bir konuda haklısınız.Hatta yasalarda sizden yana.Lakin haklılığınızı anlatmakta çaresiz kalıyorsunuz.

Görevlerini yapması için başvurduğunuz kişi veya kurumlar birtakım siyasi,kişisel kaygılar ve korkularla çözüm üretmek için adım atmıyor.

Arkadaşlarınız dinliyor lakin çözümde yer almıyor yada alamıyor.

Geniş aileniz içerisinde de benzer durumlar yaşanıyor.Arayı bulacak ,haksıza dur diyecek cesareti bulan çıkmıyor.

Sırasında en çok güvendikleriniz bile sessiz kalıyor.

Adaleti tesis eden kesimler ise çözüm üretmekte gecikiyor.

Yaşadığımız dünyada en büyük sorun hak ve adalet.Özelliklede geciken hak ve adalet.Osmanlı Devletinin 2.padişahı Orhan Gaziye atfedilen bir sözdede dendiği gibi sonuçları isabetli olsada geciken adalet zulümdür.

Daha adil bir dünya için yeni yılın bu ilk makalesini buna ayırmak istedim.

Yukarıdaki Başlık, Müslümanların bildiği fevkalade mühim bir hadisi şeriftir. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”

Sözde kalmayıp günlük yaşantımıza yansımış olsa, birçok sorunumuzu aşabileceğimiz, adil bir dünya kurabileceğimiz temel İslami referansların en başında gelmekte olan bir sözdür.

Benzeri birkaç sözde de Hz.Ali’ye atfedilir.

“Haksızlık önünde eğilmeyiniz, çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.” “Bedeli ölüm bile olsa, zalime boyun eğmeyiniz.”

Zalim kim.Zülüm yapan.Zulüm ise adaletsizlik, haksızlık ve zorbalık demektir.

Adaletin zıttı bir kavramdır ve bir şeyin olması gerekenin ötesine geçmek, haktan batıla meyletmek, bir kimsenin rızası olmadan mülkü üzerinde tasarrufta bulunmaya kalkışmak, haddi aşmak gibi manalara gelir

Her çeşidi günah olan zulüm, kime karşı işlenirse işlensin Allah’a isyandır. Rengi, ırkı, kabilesi, mensubiyeti ve hatta inancı ne olursa olsun bir insana eziyet etmek, onun hakkına tecavüz etmek asla tasvip edilmez.

İnsanlara yapılan haksızlık, eziyet ve işkence, haksız yere cana kıymak, hırsızlık yapmak, Allah’ın sınırlarını aşarak insanların hakkına tecavüz etmek, masum insanları yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak; tümü Kur’an’ın verdiği zulüm örnekleri.

Halk canları, malları, ırzları ve namusları dokunulmazdır, her türlü saldırıdan korunmuştur. Dokunulmaz olan bu hakları çiğnemek zulümdür, bu haksızlıkları yapanlar da zalimdir.

Zulme duyarsız kalmak ve tepki göstermemek ise, zulmün yaygınlaşmasına, toplumun büsbütün kuşatmasına davetiye çıkarmaktır.

Bu noktada bugün mahkemelerimizde asılı duran ‘’Adalet mülkün temelidir” sözünün temel mantığıda budur.

Bir toplumu ayakta tutan en önemli unsur adalettir. Adaletin olmadığı yerde toplumun yapısı bozulur. İnsanlar birbirlerine itimat etmez ve güvenmezler. Böyle bir toplumda rüşvet, yolsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk, adam kayırma işi ehline vermeme gibi yanlışlıklar sıradanlaşır.

Bunun için hakkı müdaffa etmek son derece önemlidir.

Yine bu konuda Hz. Hüseyin’e atfedilen bir söz daha vardır.

En büyük cihat hakkı müdafa etmektir diye.

Bu islam kültürünün ürettiği bir rivayettir ama hem İslam dinine hemde yaşadığımız dünyada hakkın ve adaletin sağlanması konusunda yapılması gerekene uygundur.

Haksızlık karşısında susmamak, zulüm karşısında boyun eğmemek, daima adaletin, akrabası dahi olsa, en yakınlarının aleyhine dahi olsa, daima adaletin yanında olmak Kur’an ayetleriyle övülmüş davranışlardır.

Keza en büyük ibadet birinin hakkını savunmaktır.

Kimin hakkı yeniliyorsa başta kendi hakkı olmak üzere o hakkı savunmak müdafa etmek hakkın yaşanması için o hakkın elinden alınmaması için yok edilmemesi için mücadele etmekte kendisi insanlık için en büyük savaş olmuş oluyor.

Gelelim hak ve adaletsizliğin sözkonusu olduğu durumlara sessiz kalanlara.Yada bile isteye haksızdan yana olanlara.

Ortada bir hak iddiasının ve haksızlık tartışmasının olduğu durumlarda birçok kişinin takınmayı tercih ettiği bir tavır vardır: taraf olmamak.

Açıkçası, iki tarafa eşit mesafede durmanın adaleti temin ettiği şeklindeki bir mantık, yanlış bir denge mantığıdır.

Bu yanlış mantık, haksız bir biçimde, haklı ile haksızı eşitlemekte; böylece, haksızlığın yapanın yanına kâr kalmasına sebebiyet vermektedir.

Yani, haksızlık karşısında susanlar, gerçekte haksızı korumuş olmaktadırlar.

Diğer bir deyişle, haksızlık karşısında tarafsız kalanlar, gerçekte haksızın lehine bir tavır almaktadır.Buda haksızlığın devamını sağlamaktadır
 

Kişisel menfaatleri uğruna, yapılan haksızlıklara göz yumanlar, haksızlıkları yapanlarla aynı kefede yer alırlar. Zira zulme rıza zulümdür. Veya bir özdeyişte ifade edildiği gibi; “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”

Anonim bir söz de; “Menfaat için göz yumduğun haksızlık, sanma ki yanına kalır..! O haksızlık bir gün dayanır kapına, senin de hakkını elinden alır…!”diyor

İnsan hakları mücadelesinde sık tekrarlanan birçoğumuzun aşina olduğu bir söz daha vardır.

“Susma, susarsan sıra sana gelecek.”

Susmak ya da hakkı söylemek işte bütün mesele bu.

Peygamberimizin, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” şeklindeki hadisi tam da sabrın haram olan kısmını ifade ediyor.

Sabredin ,lakin sadece hakkı söylemenin yeterli olmadığı durumlarda adaletsizliği, zulmü engellemek ve hakkı hâkim kılmak için gerektiğinde her yolu deneyin. Susmayın.Tüm benliğinizle mücadele edin.Ve Hz. Alinin dediği gibi bir zulme engel olamıyorsanızda onu herkese duyurun!