Akşam bugün için köşeme yazı yazmadığımı düşündüm. Şunu mu yazsam, bunu mu yazsam, kararsız kaldım. Sebebi varmış meğerse. Sabahın erken saatlerine kalmalıymış ki akşam gözümden kaçan bir haberi görmeliymişim.
 
Facebook meraklıları bilirler. Haber sitelerini sayfanıza bağlantılandırırsanız sürekli farklı kaynaklardan haberler sayfanızda çıkıyor. Yine meraklılar “mandıratimes” sitesinden de haberdardır. Adayarısındaki akıl almazlıkları mizahi bir dille anlatmak için “uyduruk” haberlerle, memleketin çarpıklıklarını çok kıvrak bir şekilde anlatmaktadır.
 
Şimdi benim ekrandan fırlayan bu mandırtimes ile ilişkilenme biçimim ilk anda haber kaynağına bakmadan yazılan pek çok haber başlığını “gerçek” zannedebilmem. Bilmem sizler için de durum bu mudur? “Memleketin şirazesi iyice kaydı!” diye düşünürken, bir bakıyorum, kaynak mandıratimes. Bir yandan gülümsüyorum, inandırıcı olması sebebiyle halimize yanıyorum, bir yandan garip bir sevinç yaşıyorum eşeğini kaybedip kaybedip bulan insan misali, “yaşasın o kadar da kaymamış memleketin şirazesi” diyorum.
 
Bugünün erken saatlerinde uyandığımda, ne var ne yok diye bakarken “Eğitim bakanı Serdar Denktaş oldu” diye bir haber gördüm. “Mandıratimes yine iyi patlattı” diye düşünürken kaynağa bir baktım ki kibristime!
 
Yani gerçek.
 
Yani memleketin şirazesi iyice kaymış.
 
Yani eşekçiğimi kaybedip bulma sevinci yaşayarak avunamıyorum bu sefer.
 
Yani memleketin eğitim bakansız kalmasını gerektiği noktalardan irdeleyemediğimiz yetmiyormuş, eğitim bakanı olabilecek kalibrede insan ortaya koyamamamız yetmiyormuş gibi, bir de top gibi kucaktan kucağa “vekaleti” atılıyor eğitim bakanlığının.
 
Evet evet, yanlış duymadınız. Eğitim bakanlığı rolü top gibi kucaktan kucağa geziyor.
 
“Tıp doktoru eğitimden ne anlar da eğitim bakanı olacak” demeden bakan yapılan bir adamdan sonra, şimdi de ekonomiden, kültürden ve spordan anladığının ne olduğunu bilmediğimiz “başbakan yardımcısı” Serdar Denktaş eğitimden ne anladığını da bilmediğimiz bir şekilde eğitim bakanlığını da yürütecek.
 
Sadece bir haftacık. Zararı yok…
 
Ekonomi yürütebildiğini düşünen insanlar, üretmenin, verimliliğin, çalışmanın, sistemin, sağlıklı ve dengeli şekilde oturması için en kıymetli ve pahalı şeyin “zaman” olduğunu bilmeden bir haftacık daha eğitimi boşlayacak.
 
Yerine kim bilir eğitimle yakından uzaktan alakası olmayan kim gelecek sonunda. Ya da belki ikinci iş yasaklı ama “eğitim” alanında çalışmaya devam eden, zengin işverenlerden ödenekli olmaya devam eden memleketimin akademisyen vekillerinden birini getiriverirler. Onlar da eğitimi ustalarının uygun gördüğü standartlarla idare etmeye başlarlar. Halkın temsilcisi olarak. Halkın çıkarı için çalışma esası ile çakışacak hiçbir çıkar olmayacak öyle bir durumda. Sırf halk için, sadece halk adına. Maaşların nereden geldiği, vekillik bittikten sonra nereden gelmeye devam edeceğinin sorulmasının hiçbir önemi olmadan. “Halk temsiliyeti” lafının içinin doldurulmasına pek gerek olmadan. Halka hesap verebilirlik esastır üzerine eğilmeye gerek olmadan. Hesabın halka mı çıkar grubuna mı zengin iş “adamına” mı verildiğine bakılmaksızın vekillikler ve bakanlıklar devam edecek. Sahne alacak.
 
Mandıratimesdeğil, gerçek adayarısı zamanı…şirazenin kaydığı yerdeyiz. Hergün biraz daha fazla.