Çalışmadıkları kurumlara atanan, atanırken büyük iş başarmışçasına tebrik teşekkür kabul eden, bunu “hak” ettiklerini düşünen, kendileri atanırken bayıla bayıla sistem kadrolarına hevesle oturduktan sonra, geldikleri gibi siyasi kararla gönderildiklerinde dünyanın en çarpık düzeni olduğundan veryansın eden sizin gibilerin memleketi bu memleket.

Halktan seçimde vekillik için oy isteyen, seçilemediği halde müdür, müsteşar kadrolarına atattırılıp “halkçılık” söylemleri yapan ve “sen ne sebeple müdür oldun biat etmekten başka?” diye sorgulanmayan, sizlerin bu memleket.

Kendi parti içi çekişmelerde kolay idare edilebilecek olduğu için parti patronu tarafından listelerde tercih ettirilerek seçilebilen, soytarılık kadrosundan bakanlıklara kadar yükselip sonra da “bu soytarıdır” diye sağ adayları işaret edebilenlerin ve bu kalitesiz kendine dönük olmayan eleştirileri alkışlayabilen hepinizin bu memleket.

Çevresinde sinek gibi üşüşerek biat yemini ettiğiniz, “sen yoksan ben yokum” dediğiniz için durabildiğiniz parti başlarınızın arkasından “biz asla biat etmeyenleriyiz bu ülkenin” diyen hepinizin bu memleket.

Etiketi “solcu” olan iş insanı-politikacının turizm bakanlığından çıkan “teşviki” almasına sesini kesen, toplumun cebinden çalınan zenginlikleri “herkese veriliyor”, “çöpüm toplanıyor” diyerek gözünü kapatanların memleketi. Sosyal medyada ve solcu internet yayınlarında bu teşvikin haberini önce heyecanla dolaştıran, ardından “kendilerinden birinin” teşvike ortak olduğunu anlarkenden sus pus kesilen sizlerin bu memleket.

“Kadınlara yardım ediyoruz” diye kadınları objeleştiren, seçimde destek alan kadınların çocuklarına politikacı posteri önünde asker selamı çaktıran, minnet isteyerek kalacakları yeri sağlattıran ve bunu kocaman alkışlarla olurlayan, bir adamı kadınların hayatına “doğan güneş” diye ifadelendirerek kadın özgürleşmesini lekeleyen hepinizin bu memleket.

Cinsel özgürleşmenin bacak açmakla açmamak ikili tercihini aynı anda içerdiğini bilmeyen/görmek istemeyen, bacak açmama özgürlüğünü sağlayamadığını gizlemek için, bacak açmanın özgürlüğün tek göstergesi olduğunu yutturmaya çalışan sizin gibilerin bu memleket.

Kapı kapı gezip kocasına oy isteyen kadınlara gülerken, aklını, emeğini erkek politikacıları toplum önüne iteklemek için sömürterek, kendine erkek politikacının dilinden “ekibim”, “takımım” lakabını taktırtan; kadınları ikincil, erkeğin liderliğindeki takipçi pozisyonunda tutmaya devam eden, sonucunda da vurgunların kırıntılarından beslenmeye yarabbi şükür diyen sizin gibi üst orta sınıftaki sözde kadın hakkı savunucularının bu memleket.

Mahkemelerinde adalet yerine “adamına göre” mahkeme günü belirleyen, seçim öncesi gaz verme mekânı olarak karar çıkaran, memleketin üniversitelerinin intihalci ve diploma sahtecilerinden temizlenmesi gibi önemli bir konusunda intihalcileri korumak için 7 sene mücadele edenleri mahkeme koridorlarında “adalet ha, kendi ayakları üstünde durma ha, al sana!” diyerek susturmaya çalışanların ve onlardan bir nebze hesap sormayan sizin gibilerin bu memleket.

Sosyal medyadan, derneğinin adının arkasına sığınarak başkalarına yapmadığı kişisel hakaret kalmayan, toplum önünde kişisel hakarete uğrama üzerinden mağduru oynayıp mahkemelere koşan, “seviyeli tartışma kültürünün” yılmaz bekçileri olarak bağıran sizlerin bu memleket. Fikre fikir ile değil kişisel hakaretle karşılık verenlere “beğen” tuşu ile çirkince ortak olanların sağ cenaha çirkin hakaretler yağdırması üzerinden “erdemli” olmayı öğretmeye kalkanların bu memleket.

Temiz akademi için uğraşırken işsiz kalana “aptalsın, kendi alanında yapmayacaktın mücadeleyi, bak ben hukukla ilgili ağzımı bile açmadan başka meselelere eğiliyorum” deyip sonra da seçimde vekilliğe adaylıkta “haklı ve onurlu davanın insanlarıyız biz” diye kendine methiye düzenlerin bu memleket.

“Düşünce özgürlüğü” diye sağcılara akıl öğretirken sosyal medyada fikir tartışmanın orta yerinde, karşısındakinin yazabilmesini engelleyerek sanki tartışma devam ediyormuş ve kendisine cevap verilemiyormuş gibi yapan sizin gibilerin bu memleket.

Dayağın, tecavüzün, şiddetin “kültürümüzde olmadığını” söylen, üç gün önce oyunu aldığı insanlardan bu seçimde umudunu kestiğini düşünerek hedef tahtasına dönüştüren siyasilerin ve onların peşi sıra gidip, ayıplarını yüzlerine vuramadan ortada “insan hakçı”, “sivil toplumcu”, “hak arayıcısı” diye gezen sizlerin bu memleket.

Karısını döven sendikacılarla, makamda kadınlardan bacak açmasını bekleyen siyasilerle 8 Mart yürüyüşünde “devrim” yapan “sokakları kadınlaştırdık!” diye alay edercesine haykıran tümünüzün bu memleket.

Kendilerine yapılan içsel eleştiriye tahammülsüzlüklerini gizlemenin ve farklı sesleri bastırmanın gerekçesini “radyomuzda vajina ve kadın cinselliği denmesi uygun değil” gibi bir sebebi ortaya atabilenleri “Kıbrıslı’nın özgürleşmesi ve sesine sahip olabilmesi”nin parçası kabul edebilen hepinizin bu memleket.

Gazetesinde gece gündüz “işgal” diye bağıranların “sizin cumhurbaşkanınızı tanımam” diyen sahteci büyükelçiden gazete sayfalarından özür dileyenlerin ve bu özrün işgale “icazetsiz karşı durdukları” gerçeğini değiştirmediğinde ısrarcı olabilen sizin gibilerin bu memleket.

Başkalarına tepeden bakıp “benim dalımda bana akıl öğretemez kimse en çok ben bilirim” deyip başkalarının alanlarında uzmanlardan uzman kesilebilen sizin gibilerin bu memleket.

Tek bir dış gücü düşman belleyip “aaa bak cambaz, bak cambaz” derken başka dış güçlerden sınırsızca beslenmeyi marifet sayan, batı emperyalizmi diye bir kavramı topluma unutturan ödenekli asker olarak çalışan sizlerin bu memleket.

Bir gün işe gitmeyen, alı teri dökmeyen, her gösteride, her mitingde toplumun “ilerici” grubu içinde anılan, başını pahalı içki masalarından kaldırmayanlara bir gün bile “bu değirmenin suyu nereden” diye sormayan hepinizin bu memleket.

Uluslararası öğrenciye düne kadar “yabancı öğrenci” diyecek kadar farkındalıksız, proje parası olmadan öldürüldüklerinde gıkını çıkarmayıp, “projelendiklerinde” aklına düşen, siyah öğrencileri bir “foto anı, bir para kaynağı” olarak değerlendiren sizin gibilerin bu memleket.

Çocukları, kadınları, uluslararası öğrencileri, engellileri, proje için, oy için objeleştiren, araçsallaştıran ve hiçbir gerçek dönüşüm yaratmadan kullanan sizlerin memleketi bu memleket.

Adanın bu yanında yaşamaktan başka yolu olmayanların kendi memleketinde ayakta durabilmesine, ehil olabilmesine çarpık bir “anlaşma” hayali ile karşı durup, söylemleri sayesinde o taraftan döviz çekerken kuzeyde yaşayanları kalbinden bıçaklayan hepinizin bu memleket.

Sözde barış, demokrasi, özgürlük adı altında, bu kavramları kirletircesine alacakları Euro karşılığı “yaz” “söyle” denilenleri toplum çıkarına bakılmaksızın fütursuzca toplum önüne taşıyan sizlerin bu memleket.

Sivil toplumu ve demokratikleşmeyi proje kazanmak, cep doldurmak adı altında yıkıma uğratan, toplumun demokratik tabanını çok yönlü bölmeyi kendi küçük hesaplarına heba eden sizlerin bu memleket.

Barış adı altında, aldığı Eurolar, akademide icazetle basacağı yayınlar için toplumsal hakları savunmak yerine iki toplumlu komitelerde, anlaşmaya barışmaya çalıştıklarımızın arkadan eline tutuşturduğu metinleri kendininmiş gibi masaya getirenlerin memleketi burası.

Barışmayı çarpıtarak çoğunluğun azınlığa tahakkümü sitemini yaratacağını bile bile romantik bir barışma imgesi altında arkadan kendini besleyen, her an işler patlayıverirse yurt dışına kaçmayı garantilemiş olan sivil toplum önderlerinin bu memleket.

Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuna toplumsal bir hak olarak sahip olduğumuz gerçeği ile federalizmin en büyük sembolü olarak sahip çıkmayı bırakıp halka sürekli “Rumların bize bahşettiği seyahat, sağlık vs. gibi bireysel haklar” olarak sunanların bu memleket.

Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportunu federalizm sembolünden çıkarıp bireyler olarak Rumlara “bize veriyorlar” diye “şükran” duyulacak bir araca çevirenlerin bu memleket.

Etnik fay hatlarının derin olduğu bir ülkede, bireysel haklarla toplumsal haklar ayrımını anlamamış, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde günlük hesaplarla hareket edip toplum fakirleşirken, bireysel haklar söylemleri sebebiyle cepleri dolan küçük azınlığın bu memleket.

Çok seslilik ve birlikte yaşamak söylemeleri ile o ödüle bu ödüle aday olup başkalarının fikirlerine sosyal medyada “absürt” diyebilen, söylemlerindeki problemler ve kendi “absürtlüğü” ortaya konulunca da karşısındakini sayfasından bloklayarak “çok seslilik” mücadelesine kaldığı yerden devam edebilen hepinizin bu memleket!

Halkı uyuşturucu ve kumarla tahakküme alanlarla mücadeleye girecek yere kendisi uyuşturucunun ve kumarın pençesinden kurtulamayan büyük muhalif sivil toplum önderlerinin bu memleket.

Uyuşturucu ile uyuşmadan siyaset yapamayan sizin gibilerin bu memleket.

Hiç bu kadar aynı fikirde olmamıştık, bağırıyorsunuz ya “bu memleket bizim”, pek haklısınız, pek doğrusunuz, bu memleket gerçekten de sizin!