Kim olduğunuz önemlidir. Hele de siyasi görüşlerinizle ifade ettiğiniz bir sesiniz varsa. Bana muhtelif adamlar üzerinden ulaşmaya, haber göndermeye çalışan, beni muhtelif adamlar üzerinden okuma gafletine düşenlerin sayısı seçim döneminde arttı. Politik yaşama katılımlarında kendilerine feminist diyenlerin eril politikaları ve erkek politikacıları desteklemeleri kadınların erkekler üzerinden okunmasını maalesef artırmakta.

Son dönemde,adayarısı feminist politik duruş konusunda belki on, belki yirmi yıllık bir gerileme yaşadı. Erkek politikacıların isimlerini, kafalarını sosyal medya profillerine koyarken, bu politikacıların çiğnediği feminist değerlere aldırış etmediler, “seçimden sonra” diyerek sessiz kaldılar. “Liderim, başkanım bana öğretti, bana yol gösterdi” diye “gönüllüler” olarak televizyonlarda yeni nesil kadınlara erkeklerin izinden gitmeyi feminizm olarak lanse ettiler. Güçlü, özgür, düşünebilen kadınlar yerine kocasına aşık, romantik eşantiyon ilk kadın ve ilk kadın adaylık profilleri hakimiyeti ve seçim uğruna bunlara yönelik eleştirisizlik, kadını eril politikanın objesi yapma konusunda boyut değiştirdi, bu tip kadın imgesi hafızalara yeni nesil kadınlar üzerinden de kazındı. Solun halktan kopuk,elitist yaklaşımları önemli bir halk grubunu sandıktan uzak tuttu. Yaşanan kepazeliklere halk bu tip politikacılar için isyan etmedi. Ancak sol bundan ders çıkarmadı, her zamanki gibi halkı “cahillik ve boyun eğicilikle” suçladı. Halkı anlamak ve tavır değiştirmek yerine sol, kaybettiği hıza ivme vermek için 3-5 yıldır unutulmuş feminizmi kullanmak, araçsallaştırmak istedi, eğreti cadılar bile üretti.

Feminizm erkek politikacıların eril politikaları için kullanılacak bir araç değil, ataerkil sistemin tahakkümünden kurtulma mücadelesidir. Feminist bilince sahip kadınların, kendilerini hayatlarında kendileri yapan kadınlara bakmaları gerekiyor. “Ben kimim” sorusunun kadın tarihi köklerine gidebilmeniz umuduyla, aynı sorunun cevabını aramanız umuduyla, ben kendi tarihime yöneliyorum:

Ben, hiçbir adamdan solcu olmayı öğrenmedim. Sol değerlerin sağdan farkını bana bir kadın, annem öğretti. Çağla Konuloğlu, 1960’lar Türkiye’sinde öğrenci olmuş bir Kıbrıslı Türk kadındı. İdealleri uğruna heba edilen gençleri gözlerinden asla akmayan yaşlarla anlattı. Ben, kadınların illa ki ağlamadığını da öyle öğrendim. Futbol en önemli afyonlardanken, sol siyasi görüşe sahip olmak ne demektir evde, kadın alanında öğrendim. Adamlar tarafından yönetilen hiçbir sol tarikatın mensubu olmadım. Etkilendiğim adamlar vardır elbet, neden vatan haini dendiğini, vatan haininin nasıl şiir yazdığını okumak için annemin kütüphanesine başvurduğum Nazım Hikmet gibi, “eşit olsak der, hür olsak der” dizeleriyle bir kadını anlatan Orhan Veli gibi. Ama yıllar içerisinde solcu eril dilin oluşturduğu “ana” “avrat” kavramlarına başkaldırmayı da yine kadın düşün insanlarından öğrendim. Onlar öğretti bana “idoller” olmadığını, “eleştirilemez büyük adamlar” olamayacağını.Feminist şairler çizdi özgürleşme yolunu.

Özgürce, gönlüm istiyor diye kendi başıma dans etmeyi bana teyzem Gülden çocukluğumda, pratikte gösterdi. Koyu tenime saldırıldığında, okulda dalga geçildiğimde, rengimin utanılacak bir “kusur” olmadığını ablam Sahavet sayesinde fark ettim. Bu saçma davranışa kadınlardan beklenmeyen güçlü tokadımla cevap vermek yerine, şiddetsiz şekilde sözcüklerimle karşı durmayı da bana yinekadınlar öğretti. Hanım hanımcık olmak için değil, erkek dilden farklı bir yöntem benimsemenin gerekli olması sebebiyle.

Ben alın terinin, emeğin kıymetini büyük halam, benim tabirimle nenem, Limasollu hamamcı Sahavet Konul’dan öğrendim. Savaştan önce ailesinin erkeklerine hayat sahası açan bu anaç kadının savaşın yıkımından sonra hak ettiği evi alamayarak, yeğeni olan bir adamın yanında yaşamak zorunda kendisini bırakan eril sistemin adaletsizliği ile yakından tanıdım onu. “Bizim evimizde” yaşadığı dört yıla yakın sürede bana ayakları üzerinde duran, kendi mali hayatını kontrol eden kadınların nasıl her daim güçlü kaldığını öğretti. Sahavet Hala, nenem, bana kadın olarak bastığım yerden ses gelmesini öğretti. Bana, kadınların güçlü olmasının sırrını, kendi finansal kararlarını alabilmek olduğunu göstererek anlattı, anlatarak öğretti. Formal eğitimi ilkokuldu. Kara çarşafını hiç çıkarmamıştı. Kadınların özgürlük seviyesini giyim kuşamlarında arayacak kadar yüzeysel olmamayı da ondan tecrübe ile öğrendim.

Orta okulda, beden eğitimi öretmenim olarak karşıma çıkan Bilkay öğretmenim, kadınlığımın bir parçası olan “regl” ı konuşmanın “ayıp” olmadığını, bedenimin utanılacak değil sahip çıkılacak bir parçam olduğunu bana öğretti. Erkeksiz alanlarda kadın dayanışmasının ne olduğunu o gösterdi. Matematikçi Fatma öğretmenim, haksızlığa uğradığımda başını öne eğmesi gerekenin ben değil haksızlık yapanlar olduğunu yüzümü avuçları arasına alıp gözlerime bakarak söyledi. “Başını kaldır! Yaptıklarınla hayatta haksızlıkların cevabını verecek olan sensin” dediği için herhangi bir adama veya adaya aşkımla kurtuluşu aramamayı, kendi sesime, kendi gücüme inanmayı bana öğreten bir kadındı. Öğretmenimdi.

Vatanı bildiği yerde dışlanmanın nasıl acı bir şey olduğunu kalbime ulaşarak bana öğreten arkadaşım bir kadındı. Mikro milliyetçiliğin kıskacında insan sevgisindenvazgeçmemem gerektiğini ben bir kadın arkadaşımdan öğrendim. Bir başka kadın arkadaşım, ne olursa olsun, emeğin, sevginin asla nankörlükle karşılaşmayacağını bana öğretti.

Bir sınıf ortamına, DebraBergoffen, feminist filozof olarak bana hissettiklerimde yalnız olmadığımı, hissiyatlarımı anlamlandıran, yazan, kuramsallaştıran nice insanlar olduğunu gösterdi, beni aidiyetim olan feminist düşünce ile tanıştırdı. İçinden çıktığım toplumdaki yaraları, eziklikleri, sorunları anlamlandırabilmeyi Chandra T. Mohanty’nin sömürge sonrası akademik kimliğinde gördüm. Onun aracılığı ile tanıştığım sömürge sonrası feministdüşünce insanları ile, feminist fikirlerle yoğruldum. Ülkemin üzerine çöken Batı emperyalizminianlayabilmeyi böyle öğrendim. Sayısız kadın, feminist hayatımda iz bıraktı. Dünyayı görüşüme katkı koydu.

Akademik çalışmalarımı yaptığım alanda karşılaştığım, konuştuğum, çalışmalarımın merkezinde olan kadınlar yetkin olma, içsel güç taşıma ne demektir sorusunun cevabı oldu.

Ezilmenin ama ona karşı durmanın ne demek olduğunu bana hep kadınlar öğretti. Alanda “ben söylerim ama siz yazabilir misiniz” diyen kadınlardan sadece yazabilmeyi ve güçlü olmayı değil ama kimlerin yazamayacak şekilde erkek esareti altıda olduğunu da öğrendim.

Ben kimim? Kadınım. Değerlerimi kadınlardan öğrendim. Ben hiçbir babanın, hiçbir kocanın, hiçbir erkek politikacının, hiçbir sol tarikat abisinin, hiçbir adamın kuklası kadın politikacının aracısı değilim. Hayatındaki kadınların üzerinde tahakküm kuran adamların rahatsızlıklarının sebebini anlamak zor değil. Bu rahatsızlığı kabul etmemse,imkânsız.

Sol örgütlenme adı altında kurduğunuz erkek tahakküm sistemlerine sıkışmayı reddeden, buna direnen kadınları sistemlerden ekarte etmeniz aleladedir. Bana erkekler aracılığı ile ulaşmaya çalışmaktan vazgeçin. Bana erkekleri sormaktan vazgeçin. En büyük itirazımız, alışık olduğunuzaraçsal kadın modelleridir. Bizim gibi kadınların özgürleşme modeli erkek politikacılar olmayacaktır. Babalar olmayacaktır. Kocalar olmayacaktır. Sol tarikat örgütlerinin abileri olmayacaktır. Kadınların omzuna basarak makamlara çıkan erkek parlamenterler, sözde “seçilmişler” olmayacaktır. Adamların sözlerini meclislere taşıyan kadınlar olmayacaktır. Barış söylemini ele geçirmiş sol abilerle sol siyasetçi adamlar ve onların papağanları olmayacaktır.

Kadınlar özgür, yetkin, kendi sesleri ile kabul edilinceye dek sizinle mücadele etmeye devam edeceğiz.

Ben Umut. Kadın. Özgürleşme mücadelesini erkeklerin politik projelerine hapsedemeyecek kadar zincirleri ile kavgalı.