Cumhurbaşkanı Akıncı’nın beş yıldır görevde kaldıktan sonra yeniden bir beş yıl görev isterken kullandığı slogan “cevap Akıncı”. Haliyle, cevap olması için bir soru olması lazım. “Cevap Akıncı ise soru ne” dedik, gözü kapalı olarak seçime gitmeyi tercih eden yandaştan ne cevaplar geldi! Birisi “bu cevap için soruya gerek yok!” dedi. Yanlış duymadınız, yandaş artık kendini aştı sorusuz cevap buluyor! “Cevap eşeklerde” diyen bile var. O bence sevimli. Ama cumhurbaşkanımızın bu analoji hoşuna gider mi, orasını bunu yazan destekçiler düşünsün. Bir başkası “yönetenlere cevabımızdır” dedi. Yani Akıncı beş yıldır cumhurbaşkanı ama yönetmiyor, başkaları yönetiyor, elimizdeki tek iktidar yönetemeyecek olanı seçerek yönetenlere mesaj vermek. Ben söylemiyorum. Yandaş söylüyor. Evet sevgili okur, mantık Akıncı yandaşlarını terk etti ve Akdeniz’in serin sularında boğuldu. Akıncı’yı irademiz olduğu için seçeceğiz ama Akıncı aynı zamanda beş yıldır devletin tepesinde oturmasına rağmen bizi yönetenlere de cevabımız. Beş yıldır yönetme erkini eline aldığında neden hala başkası yönetiyor diye de sormamanız gereken bir cevap. Dediler ya, cevap Akıncı iken soruya gerek yok!

Gelin biz mantığımızı Akdeniz’in serin sularında boğmayalım. Bilinçli seçmen olalım, seçimin ne anlama geldiğinden hareketle bu cevap olma-cevap verme işini ele alalım. Bir politikacının cevap olmadan önce halkına cevaplar vermesi gereklidir. Hele de talibi olduğu makamı yeniden istiyorsa.

Akıncı 5 yıl önce bir cumhurbaşkanlığı vizyonu ile seçime çıktı. “Ben bu işi çözerim” dedi. Halk değerlendirdi ve kendisine bu yetkiyi verdi. Katılımın düşük olduğu bir seçimde ikinci turda yüzde 65 oyla seçildi. Seçildikten sonra, Akıncı halkın kendisine verdiği yetki ile Crans-Montana’ya, herkesin bel bağladığı Kıbrıs müzakerelerine gitti. Akıncı orada, anlaşmaya varabilmek için bir harita önerdi. Garantiler konusunu görüştü. Bunu halkın kendisine verdiği yetkilerle yaptığını söyledi. Masaya götürdüklerinin Rumlar tarafından kabul edileceğinden çok emin olduğundan olsa gerek büyük laflar etti. Crans-Montana’nın kendi jenerasyonunun anlaşma yapmaktaki son şansı olduğunu söyledi. O kadar heyecan yarattı ki, yakınındaki gazeteciler an be an Crans-Montana dakikalarını soluk soluğa verirken “tarihi uzlaşı ilanına dakikalar kaldığını” bile söyledi.

Akıncı masadan ayrıldığında kızgındı. Muhtemelen verilebilecek her şeyi vermiş olduğu halde anlaşma olmadığı gerçeği ile karşılaşmıştı. Adeta “bunu bana nasıl yaparlar” edasıyla Crans-Montana kapısından çıktı ve “artık bizim jenerasyon için anlaşma umudu bitmiştir. İlelebet görüşme olmaz. Bundan sonra kendi ayaklarımız üzerinde duracak B planına geçeceğiz” dedi. B planından birkaç hafta sonra cılız bir sesle vazgeçtiğini açıkladı. İhtiraslı ve egosu yara almış bir tonda önce B planı deyip ardından “yok B planı olmuyormuş arkadaşlar, A’ya geri dönüyoruz” neden dedi onun da cevabı lazım ama ondan önce gelin biz filmi biraz geriye saralım.

Akıncı’nın önerdiği harita neydi? Bize bunu hiç açıklamadı. Rumları anlaşmayı imzalayacak noktaya getireceğinden emin olduğu harita nasıl bir harita idi? Halkın belli aralıklarla seçime gitmesinin sebebi politikacının gittiği çizgiye hala onay verip vermediğini sorgulama ihtiyacıdır. Politikacı kendisine verilen yetkiyi halk iradesine uygun kullandı mı? Halkın iradesinin dışında yaklaşımlara döndü mü? Değişen günün şartları içerisinde politikacının çizdiği rota hala geçerli mi? Akıncı seçildikten sonra bir önemli ve sonuçsuz müzakere geçirdi. Ama bize bu müzakerede neler yaptığını, ne karşılık aldığını açık ve şeffaf bir şekilde hiç anlatmadı. Anlatması gerekiyor ki, seçmen olarak oyumuzu verip vermeme konusuna mantığımız ve beklentilerimizle karar verelim. Biz bir başka sloganın da söylediği gibi bir adaya veya adama “aşkla bağlı” değiliz çünkü. Adayarısı bir adama aşkımızın yansıması olarak hayat bulmayacak. Aşktan gözünüz dünyayı görmeyebilir, size sevginizi layıkıyla döndürmeyecek olana da kara sevdalı olabilirsiniz. O yüzden adamıza sevgimizi bir adama oy verme vermem kıstası üzerinden değil, sevgimizin hak ettiği şekilde bilinçli seçmen olarak sorgulayarak göstereceğiz.

Bilinçli seçmen de Tatar gibi değil malumunuz. Akıncı bize Güzelyurt’u konuşmasın Tatar’ın hatalı bir şekilde yaptığı çağrı gibi. Tatar’a göre Akıncı bu haritada Güzelyurt’u verdi. Bilmiyoruz. Görmedik. Tatar görmüş mü onu da bilmiyoruz. Bildiğimiz şey, Güzelyurt’un verilmesi Akıncı öncesi zamanın meselesiydi. R.R. Denktaş’tan itibaren konuşuldu, Annan’da plana dahil edildi ve Kıbrıslı Türkler’in olurunu aldı. Artık o notada değiliz. O yüzden, biz size Tatar gibi açık çekle yanlış meselelere odaklanma fırsatı da vermeyeceğiz. Siz bize Crans-Montana’da konuşulan haritayı anlatın. Detayları ile. Öyle “anlaşma olmadı o yüzden orda ne teklif ettiğimi konuşmama gerek yok” diye bir sığınacak da kullanmaya kalkmayın.

Cumhurbaşkanı’nın sözcüsü Barış Burcu Crans-Montana’dan epeyce sonra, Anastasiadis seçim malzemesi yapmasın diye haritayı, Akıncı’nın Kıbrıs Özel Temsilcisi ile görüşerek geri çektiğini açıkladı. İçeriği neydi ki Anastasiadis’in istismar edebileceğinden korkuldu ve Güney Kıbrıs’ta seçim zamanına dek bekledikten sonra alelacele böyle bir geri çekme ifadesi kullanıldı? Bilmiyoruz. Haritanın Birleşmiş Milletler kasasından kaybolduğu, artık orda olmadığı gibi laflar da edilmişti. Masaya koyduğunuz bir şeyi geri nasıl çektiniz? Harita oltanın ucunda çengelden çok daha büyük bir yem olmuş, balık da çengele takılmadan yemi almış gitmiş olabilir mi? Harita Birleşmiş Milletler kasasından nasıl kayboldu? Sihirli bir mürekkeple mi yazılmıştı yoksa? Rumlar hayır dedikleri anda mürekkep hokus pokusla silindi mi? Yoksa Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığındaki ekibi bir Görevimiz Tehlike modunda siyahlara bürünerek haritayı kasadan çıkaracak operasyon mu düzenledi? Yoksa Grevimiz Tehlike fazla mı iyimser? Belki Ocean’s 11 ekibi? Belki de bir zamanların meşhur musluk reklamındaki gibi Akıncı müzakere masasına koyduğu şeyleri “açıyor, kapıyor”. Bir taviz miydi? Çok büyük bir kazanım mıydı, Kıbrıslı Türkler için veya Rumlar için veya her ikisi için de? Bilmiyoruz.

Masada ne konuştu, ne teklif etti, ne verdi? Konuştuğu harita neydi? Yaptığı görüşmenin sonucunda yaşadığı veryansın ve kızgınlığın doğmasına sebep olan gerçekler neydi? Bütün bunları açıkça konuştuğumuzda halk kendisini yeniden oraya seçmeyi isteyecek mi?

Akıncı’nın cevap vermesi gereken çok soru var. “Akıncı’yı yedirtmeyeceğiz” diye bağıranlar Akıncı cevaptır sloganını üretenlerle sanırım aynı. Her şeyin tersten okunduğu ve çarpıtıldığı bir seçim süreci. Akıncı bir lokum değil. Kimse Akıncı’yı yemenin peşinde değil. Akıncı, Kıbrıs Türkleri’nin 2015’te seçilmiş cumhurbaşkanı ve 2020 seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı. Aradan geçen 5 yıl zarfında cumhurbaşkanı olarak yapmış olduğu en önemli faaliyet Crans-Montana görüşmesi, Crans-Motana’ya damga vuran da harita meselesi. Politikacının seçilebilmek için yaptıkları ve yapacakları konusunda halka bir sürü cevap vermesi gerekli. Demokrasi hesap verilebilirlik üzerine kuruludur. Şimdi Akıncı’nın hesap verme zamanı. Yaptıklarını tek tek halkın önünde dürüstçe ve samimiyetle açıklayacak, harita başta olmak üzere çalıştığı konularda şeffaflık sağlayacak. Seçmen de kararını bunun üzerine verecek.

Daha yaptıklarını masaya yatırıp halkına cevaplar verememiş bir politikacının cevap olduğunu düşünmek olsa olsa soru sormayı bilmeyen bir yandaş grubunun işi.

Sizi tekrar seçecek olan yandaşlarınız değil sayın Akıncı. Adayların ne dediğini, halka hesap verip vermediğini izleyen yüzde 30 civarındaki kararsızlardır seçimin kaderini belirleyecek olanlar. Haritadan başlayın cevapları vermeye. Çünkü cumhurbaşkanlığı görev tanımları içinde öncelik müzakerecilikte ve müzakerede ne yapıldığındadır.

Akıncı, cevap ver!