Çevre en önemli unsurdur. Bugün baktığımızda bir takım ağaçlandırma faaliyetlerini görüp, haz alıyoruz. Ne kadar duyarlı sivil toplum örgütü var diye de seviniyoruz. Aslında sevinirken üzülmemiz gereken bir başka doğa olayını unutuyoruz. Göz boyamak adına yapılan birçok ağaçlandırma var.

Kimse doğayı korumak adına yapıldığını söylemesin bana. Yapılan tahribatı hafızalardan silmek ve yok etmek adına çalışıyor bir kesim. Ama nafile!
Bir gün Girne’ye dağ yolundan gitmenizi tavsiye ederim. Ne üzücüdür ki dağlarımız gittikçe tükeniyor. Tükenirken de insanın yüreğini acıtarak tüketiliyor. En önemlisi de yok edilen dağların denge unsuru olduğu unutuluyor.

Yok edilen sadece dağlar mı? Doğanın dengesini bozarak kendi nefes alanlarımızı yok ediyoruz. Doğadan yok edilen her şey bir gün intikam alacaktır. Çok yok Hamit Bakırcı döneminde bu konunun üzerine gidilmiş ve Marsilya olayı ortaya çıkmıştı. Doğayı yok edenlerle el sıkışarak yapılan anlaşmaların ucunda ne var konusu gündeme geldiğinde Bakırcı bir iki basın mensubuna açıklama yaparak konuyu kapatmak istemiş ve bu konunun gündemde kalmaması için suskunluğunu korumuştu.

O dönemde Marsilya ziyaretinin perde arkası ortaya çıkacakken Bakırcı görevden alınmış ve yerine Hakan Dinçyürek getirilmişti. Bu olayı çözen halen yok. Birileri doğayı yok ederken bizler izlemek zorunda kalıyoruz. Karayolları Dairesi’ne ait taş ocaklarının ülkeye verdiği tahribat içler acısı durumdadır.

Bakırcı’nın Marsilya’da yerinde görüp inceleyerek ülkemizde uygulamak adına gittiği ziyaret sonuçsuz kaldığı gibi kimse bu konunun üzerine dahi gitmeye cesaret etmedi. Bakırcı’nın ardından yerine gelen bakan da bu konuda hiçbir adım atmadı. Ülkede sanki taş ocakları yokmuş gibi davranıldı. Sorunu çözümlemek için illa ki başınızın ağrıması mı gerekiyor? Bu konu hem insan sağlığı açısından hem de çevre tahribatı açısından son derece önemli ve hassas bir konu iken neden kimse net ve kesin çözümler üretemiyor? Ülkemizde mevcut taş ocaklarından en büyük zararı veren Karayolları’na ait taş ocağıdır. Bu taş ocağı bir an önce kapatılarak rehabilitasyonu yapılmaz ve çalıştırılmaya devam edilirse bu ülkede yaşanacak sağlık sorunları üst seviyeye çıkmakla kalmayacak, orada çalışmak zorunda kalan işçiler de ölümle karşı karşıya kalacaktır. Her gün ciğerlerine çektikleri milyonlarca toz zerresinin insan sağlığı için ne demek olduğunu Çevre Bakanlığı koltuğunda oturmuş iki doktor bakanımız da gayet iyi bilmektedir. Bu konunun ivedilikle görüşülmesi ve sonuca bağlanması için birilerinin el atması gerekiyor yoksa ‘’giden gider, kalan sağlar bizimdir’’ bile diyemeden sağ kalan bulunmayacaktır.