Uzun zamandan sonra tekrardan hatırlatmak gereği duyuyoruz: Kıbrıs
Müzakerelerindeki durağanlığın tek sorumlusu Kıbrıs Türk toplumunun
lideri Derviş Eroğlu değildir. Ortak Metnin açıklanmasından bugün dek geçen
süreçte gündeme gelen tıkanıklığın tüm sorumluluğunu Kıbrıs Türk tarafına ve
Ankara’ya yüklemek kolaycılığa kaçmaktan başka bir şey değildir.
‘Eroğlu Taksim politikasının neferidir, çözüm istemez’, demek bugün Kıbrıs’ta
büyük yapısal sorunlardan çıkış arayanların yükünü hafifletmez. Netice
itibariyle, Kıbrıs Müzakereleri, bugün 2003-2004 döneminde Annan Planı’nı
destekleyen Mehmet Ali Talat’ın bıraktığı noktadan pek ileriye gitmemiştir. Talat
devrinin sonunda gün yüzüne gelen tıkanıklık bugün de güncelliğini korumaya
devam etmektedir.
Geçtiğimiz Pazar günü dost Kudret Özersay ile gerçekleştirdiğimiz söyleyişinin
akislerini Rum tarafında takip ederken, yukarıdaki noktanın altını bir kez
daha çizme gereksinimi duydum. Geçtiğimiz hafta Kıbrıs Türk tarafının
müzakerecisiyle Kıbrıs Sorunu’nun özünü ilgilendiren oldukça keyifli bir
röportaj gerçekleştirdik. Bu mülakat Yeşil Hattın her iki tarafında da büyük yankı
buldu. Rum tarafında röportaj ‘Türk tarafının barış perspektifi iki kurucu devlete
dayanan federal çözümdür’ nüktesiyle öne çıktı.
Rum kesiminde röportajı ilgiyle okuyanların yanı sıra, röportaj nedeniyle büyük
bir gerginlik içerisine girenler de oldu. Milletçi kanat ‘Türk tarafı federasyon
istemez’ argümanını yineleme gereksinimi duyarken, liberal kanattan mülakat ile
ilgili hiç beklemediğimiz bir tepki ile karşılaştık.
Kathimerini gazetesinde yayınlanan bir köşe yazısıyla, bir yazar gerek
röportajımızın içeriğini gerekse de bendenizi deyim yerindeyse topa tuttu.
Rum yazara göre, ‘kurucu devlet’ ile ilgili tüm tartışmalar yersiz. Bu tartışmayı
röportajımızın gündemine alışımızla Kıbrıs Sorununu anlamadığımızı belli etmiş
olduk. Eleştiriyi dile getiren yazara göre, ‘kurucu devlet’ kavramı gerek Ortak
Metin’de gerekse de müzakerelerde çoktan açıklığa kavuşturulmuş olan bir
konu. Kendisi bu konuya yüzeysel ve terminolojik olarak bir açıklık getirirken,
konunun içeriğine girmemeyi yeğliyor. Yazısını bitirirken de, keşke Niko Stelya
bu gibi gereksiz bir konu ile zaman harcayacağına bizlere iki taraf arasındaki
uzlaşmaları ve zıtlaşmaları gösterseydi vurgusu ile neticelendiriyor.
İnsan bu noktada ister istemez sormak gereksinimi duyuyor? Türkçe ve Yunanca
metinlerde çok farklı bir şekilde çevrilen ‘kurucu devlet’ kavramı önemsiz bir
konu mudur? Bundan birkaç gün önce, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın vurguladığı ‘iki devletli federal çözüm’ şiarının hiç mi bir önemi
yoktur? ‘Founding state’ kavramı Türkçe’ye ‘kurucu devlet’ olarak çevrilirken
Yunanca’ya neden ısrarla ‘συνιστών κρατίδιο (kurucu devletçik)’ olarak çevrilir?
Bu ısrarın ardında ne yatmaktadır? Dahası, Ocak ayında Radikal gazetesine
verdiği mülakatta Rum tarafının müzakerecisi Andreas Mavroyannis hangi
nedenden dolayı ‘kurucu devlet’ teriminin üstünü çizip, ısrarla ‘kurucu vilayet’
terimini kullanmıştır?
Belki sorulması gereken en nitelikli nokta şu: Kıbrıslılar, özellikle eski
jenerasyon –dinazor politikacılar ve sözde fikir insanları- neden kendi
kendilerini oyalamayı yeğlerler? Gerçeğe sırtını dönmek bir teselliden ibaret
değil ise, nedir?
Bugün gelinen noktada, bu adanın genç, aydın nüfusu Kıbrıs Sorununun
tanımını doğru ve soğukkanlı bir şekilde ortaya koyma hakkına sahiptir. Aslında
sorununun özü, daha doğrusu müzakere masasındaki uçurumun rengi çok
açıktır. Kıbrıs Türk liderliği ısrarla 1983 Anayasası ile kurulan devlet otoritesinin
önemini vurgulayıp, federal anlaşmayı bu vurgu perspektifinde ele almaktadır.
Son 31 yılda uluslararası arenada tanınamayan KKTC’nin, federal bir yapı
vasıtasıyla dış dünya ile tanışması ve ortaklık kurması bu perspektifinin ana
prensibidir.
Kıbrıs Rum tarafı yukarıdaki perspektifi tamamıyla ret etmekle kalmayıp, Kıbrıs
Türk toplumunun geniş kesimlerinin kabullenmekte zorlanacağı perspektifleri
gündeme taşımaktadır. Ortak Metin kabul edilirken, Cumhurbaşkanı
Anastasiadis ısrarla yabancı uzmanlardan şu sorunun cevabını aramıştır:
Olası bir anlaşma sonrası Kıbrıs Cumhuriyeti var olmaya devam edecek
mi? Anastasiadis bu soruya olumlu yanıt alır almaz Ortak Metne imzasını
atmıştır. Başka bir deyişle –Kıbrıslı bir deyişle- Rum tarafının gailesi Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin bir federasyona dönüşmesidir.
Gelinen noktada, Kıbrıs Sorununun teferruatlarıyla beraber –toprak, harita,
mal, mülk, yönetim v.s.- iki taraf sorunun özüne ilişkin olarak çok farklı
düşünceleri gündeme taşımaktadırlar. Ne yazık ki, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
kuruluş döneminde yapılan hatalar bugün de tekrarlanmaktadır. O dönem,
Kıbrıs Rum tarafı yeni cumhuriyeti üniter bir yapı olarak ele alırken, Kıbrıs
Türk liderliği bu yapıya çok farklı bir şekilde yaklaşmış ve dananın kuyruğu bu
yüzden kopmuştur. Ne yazık ki hatalardan sonuç çıkarmama ustalığını kimseye
kaptırmama konusundaki kararlılığımızı korumaya devam etmekteyiz