Dünyada olağanüstü gelişmeler varken biz halen kendi derdimize bile çare olamadık.

Bugün baktığımızda Ortadoğu’nun günden güne aldığı yol, Yunanistan’ın ve Avrupa Birliği’nin düştüğü ekonomik durum ve bu krizle savaşları, Suriye krizi, İsrail-Gazze savaşı derken tüm bunlara Erdoğan’ın olağan üstü çıkışları da eklendiğinde Kıbrıs bunların neresinde diye soruyorum?
Ben söyleyeyim Kıbrıs bunların köşesinde bile değil.

2014 yılında ülkemize gelmesi planlanan su projesi için ilk adım birkaç ay önce atıldı. KKTC su temin projesinin ilk adımı için 500 kişi ki Anamur’a gitti. Oradaki yetkililerle birlikte bu projenin temeli atıldı ve 500 kişi de bu projeyi alkışladı. İyi güzel de bu projenin KKTC’deki etkisi için alt yapı hazırlandı mı? Bu su KKTC topraklarına geldiği an neler yapılması planlanıyor? Bunun yanında elektriğinde gelmesinin gündemde olduğu düşünülürse bu iki büyük proje için neler yapıldı? Gelecek vaat eden bu projeler kimin menfaatine olacak? Siyaset için koltuk derdinde olanlar bu konularda nasıl bir proje ürettiler merak ediyorum doğrusu. Üreticilere, çiftçilere ve hayvancılara neler sunulacak? Kaldı ki asrın projesi olarak nitelendirilen proje için kendileri de bir şey bilmezken neler olabileceğini biz nasıl bilelim?
Çok büyük bir fırsat diye nitelendirdiğimiz ‘su projesi’ KKTC’i ihya edecek mi? Peki bu nasıl olacak?

Eğer doğru projeler ile doğru adımlar atılır ve amaca uygun çalışılırsa ülkenin yer altı kaynakları zenginleşmekle kalmayacak bugün üretimde sıkıntı yaşayan çiftçi, hayvancı kısaca her kesimden üretici rahat edecektir. Birçok bölgemizde içmek için bile su bulunmadığını da düşünürsek, asrın projesi bir KKTC’de bir devrim olacaktır.

Bugün üreticinin can çekiştiği bu ülkede, tarım politikaları geliştirilmemiştir. Uzun soluklu tarım politikalarına ihtiyaç vardır. Bu konu sürekli dillendirilmiş fakat kimsenin umurunda olmamıştır. Ülkenin toprak olarak en zengin bölgesi olan Mesarya kuru ve verimsiz sayılacak topraklara bıraktı kendini. Aslında bıraktırıldı. Üreticinin alım gücü zamanla azaldı. Gerek mazot artışı, gerekse girdi maliyetlerinin yüksek olmasından kaynaklanan ekonomik çöküntü bugün birçok üreticimizi mesleğinden soğutarak, uzaklaştırdı.

Uluslararası konjonktür hızla gelişirken biz siyasi yarış derdine düştük.
Herşeye duyarsız kalan bir toplum olduk. Bireysel duyarlılık göstererek sorunların çözüleceğini sanıyoruz. Kimse toplumsal duyarlılık göstermeye yaklaşmıyor. Üç beş kişinin öncülüğünde birtakım icraatlar yapılıyor ama sesimizi duyurmak adına birlik olan yok. Muhalefet partiler UBP kurultayı üzerinden politika yapıyor. Halka yön verecek bir manifestoları bile yokken akıl vermekle gün geçiren muhalefet, gelecekle ilgili tek bir proje üretip bize sunmadı.
UBP bugün var yarın yok hesabı yapan muhalefet ne gibi projeler üretti ki biz onu destekleyeceğiz? Çok merak ediyorum bugün UBP hükümetten devrilse hangi parti UBP’yi aratmayacak?

Kısacası, al birini vur ötekini. Sürekli muhalefet yapıp, hükümetin her icraatını eleştirmekle bu iş olmaz. Öneri sunmak ve çare üretmek yerine gün geçiren muhalefet partilerinin de amacı UBP iktidarını yıpratmaktır. Ama unuttukları bir şey var. Bu şekilde hiçbir partinin pirim yapması mümkün değildir.
Siyaset alabora olmuştur. Kimse yeniden bu tekneyi alıp yüzdürmeye çalışmıyor. Zor bir sürecin içerisindeyiz. Sürekli olarak iç sorunlarla boğuşmaktan dış sorunları unutan hükümet biran önce kendine gelmeli ve bu ülke için ne yapabiliriz demelidir.

Hükümet, sürekli odak noktası olan kurultay hesabını günü gelene kadar askıya almalı ve bir an önce icraat yapılmalıdır.
Dünya demokratik seçimle kurultay yaparken, biz kavga gürültü ile kurultay gerçekleştiriyoruz. Bu da yetmezmiş gibi ülkeyi kaosa sürüklüyoruz. Siyaset bu değildir. Kimse darılmasın ama biz geleceğin siyasetçilerini yetiştirmekten bile acizken ülkenin geleceğini nasıl şekillendireceğiz?