Aylardır öksüz bir çocuk gibi boynu bükük, ortada kalan Lefkoşa ümit ediyorum ki sonunda bu makûs talihinden kurtuluyor.
Özellikle son aylarda Gönyeli çemberinden Doktor Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne doğru ilerlerken yolun solunda bulunan “Lefkoşa Belediyesi Sınırı” tabelası ile karşılaştığınız manzara iki bölge arasındaki belediyecilik farkını ortaya çıkarır nitelikteydi.
Aylarca evdeki çöpleri Gönyeli’ye taşırken, çöplerden kaynaklanan türlü mikroplarla savaşırken bunları neden yaşamak zorunda olduğumu sormadan edemedim kendime.
Başkalarının hatalarının bedelini sadece Lefkoşa’da yaşayanlar değil aslına bakarsanız toplum olarak hep birlikte ödedik ama elbette hatanın gerçek sahiplerinin bedel ödeyeceği günler de gelecektir, inanıyorum.
İlk bedel kaybedilen seçimle ödendi, ikinci bedele ise sıra gelecektir diyorum.
Cemal Bulutoğluları’nın Belediye Başkanlığı döneminde mübalağasız adını yazabilen ve profosyonel anlamda bilgisine bakılmadan pek çok kişiye iş verildi. Belediyenin gelirleri pervasızca harcandı ve ihaleler usulsüz yapıldı.
Paralar bir günde buhar oldu üçtu sonuçta ortaya pislik içinde bir başkent ve sefalet içinde Lefkoşalılar kaldı.
Tüm olağan üstülüğüne rağmen bu seçimde de bildik koşullar ortaya çıktı.
Seçmenlere telefonlar açıldı, mesajlar atıldı ve para ile oylar satın alınmaya çalışıldı. Elbette oyunu satanlar da oldu, doğru bildiğinden ödün vermeyenler de...
Sonuçta Lefkoşa Türk Belediyesi bir başkana kavuştu ama sorunların bitmediğinin herkes farkında.
Şimdi Kadri Fellahoğlu’nu zor günler bekliyor.
Dün yaptığı konuşmanın satır aralarında çok doğru bir cümle sarf etti.
“Seçimi kazanmakla işin yüzde 50’sini başardık” diyen Fellahoğlu da tüm sıkıntıların fakında.
Ancak Lefkoşa halkı da Lefkoşalı olmanın oy vermekten öte olmadığını, gerçek anlamda bir kent olmanın da sadece konut ve nüfüs sayısının artışından fazlası olduğunun farkına varmalı.
Kentli olmanın belli bir yaşam düzeyi ve kültür seviyesi anlamına geldiğini anlamalı.
Bu gün itibari ile artık tüm kesimler siyasal tercihlerini bir yana bırakarak bu kimsesiz çocuğa sahip çıkmalı, ona bir gelecek inşa etmek için birlikte çalışmalı.
Tarihi 5000 yıla uzanan bu kent tıpkı “Simurg Anka” kuşunun hikâyesindeki gibi yaşadığı yenilgileri unutmadan, yaşananlara direnerek ve mücadeleye devam etmeli ve küllerinden yeniden doğarak, çok daha güzel bir kente dönüştürülmeli.